|
|
Ramazan ve oruç
Müslümanlar için en mühim zaman diliminden birisi de, "On bir Ayın Sultanı" olarak nitelediğimiz Ramazan ayıdır. Diğer aylar gibi Ramazan da başlangıç ve bitim noktaları arasında varolan bir süreçtir. Tıpkı bir gün misali. Şevval hilali ile üzerimize doğar ve bizleri gözümüz yaşlı, gönlümüz buruk olarak on bir ay sonra mümkün olacak bir vuslatın beklentisi içerisinde bırakır gider. O, süre olarak belki diğerlerinden farksızdır. Ancak onda varolan özellikler ve güzellikler diğer ayları imrendirecek tarzdadır. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in rahmet, mağrifet ve cehennemden kurtuluş ayı olarak nitelendirdiği bu zamanın önemini kavrayan müminler, aylar öncesinden madde ve mana planında kendilerini Ramazan'a hazırlar. Her şeyden önce O, Kur'an ayıdır. Yüce Allah, "Mü'minler için şifa ve rahmet" olduğunu müjdelediği Kur'an-ı Kerim'ini göndereceği ay olarak Ramazan'ı seçmiş, bizzat kendi dilinde telaffuz ederek ilahi övgüye mazhar kılmış ve bu ayı, İslam'ın beş temel esasından biri olan oruç ile tezyin etmiştir. Şüphesiz Ramazan denildiği zaman ilk akla gelen oruç olduğu gibi, orucun da aklımıza getirdiği ilk kavram Ramazan'dır. Yüce Allah, "Sizden kim Ramazan ayını idrak ederse onda oruç tutsun" (Bakara: 185) buyurmak suretiyle Ramazan'ı oruç ayı olarak ilan etmiştir. Oruç, İslam'ın beş esasından birisidir. "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (şerden ve günahtan) sakınmanız için oruç size de farz kılınmıştır." (Bakara: 183) ayeti ile, Cenab-ı Hak, biz Müslümanlara oruç tutmayı emretmiştir.
Resulullah (s.a.v) da "İslam beş esas üzerine bina edilmiştir. Bunlar Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun elçisi oduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, hacca gitmek ve oruç tutmaktır" buyurarak orucun farziyyetini açıklamıştır. Bu ayet-i kerime ve hadis-i şerif orucun farziyyetinin kitap ve sünnet ile sabit olduğunu açık bir şekilde göstermektedir. Ayrıca, bu önemli ibadetin, Hz. Peygamber zamanından günümüze kadar, o belirli dilimi içerisinde, milyonlarca insan tarafından ifade ediliyor olması da onun en kuvvetli bir icma (konsensüs)'a dayandığını ortaya koymaktadır.
Şüphesiz Cenab-ı Hakk'ın her emrinde bizler için bir güzellik ve fayda vardır. Oruçta da böyledir. Bunu "hikmet" olarak da ifade etmek mümkündür. Ancak yine de Cenab-ı Hakk'ın emretmiş olduğu bir husus, ondan elde edilecek faydadan ziyade öncelikle onun ilahi emir olma özelliği gözetilerek yerine getirilir. Yani o ibadet ifa edilirken öncelikle Allah'ın rızası gözetilir.
Bu ibadetin insanlara sağladığı faydayı, sevgili Peygamberimizin "Oruç bir kalkandır" sözü veciz bir şekilde ifade etmektedir. Oruçlu, yemeden, içmeden ve cinsi arzusundan sırf Allah'ın emrini yerine getirmek için uzak durmuştur. Bir manada "sövene dilsiz, vurana elsiz" olmuş ve meleki bir haslet kazanmıştır.
Oruç tutan kişi gösterdiği fedakârlığın ve katlandığı sıkıntının, ilahi huzurda beşeri değerlerle ifadesi mümkün olmayan kıymetlere haiz olduğunu ve bu gayreti ile sadece Allah tarafından takdir edilebilecek derecede yüksek mükâfat ve nimetlere mazhar olacağını bilmektedir. Zira Yüce Allah, başka ibadetlerin hepsine on misli sevap verildiği halde, orucun sayısız mükâfatının doğrudan doğruya kendisi tarafından takdir edileceğini müjdelemektedir.
Allah'ın emrinin yerine getirilmesiyle hem ferdi; hem de içtimai pek çok fayda elde edilmekte; dünya ve ahirette mutluluk kapıları açılmaktadır.Yüce Mevla'dan bütün Müslümanlar'ı bu mutluluktan hissedar etmesini diliyor, gönlümüzün kurak yamaçlarının doya doya Ramazan rahmetiyle sulanmasını niyaz ediyorum.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
| |
|
|
|
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|