Rahmetli büyükannemin kızgınlık anlarında torunlarına sarfettiği en ağır azarlama sözü "patlayın" diye bağırmaktı.
Silâh taşıma ve kullanma şartlarını kolaylaştıran hazırlığı okuyunca onu hatırladım.
İçişleri Bakanlığı'nın önerisi kabul edildiği takdirde, ruhsatlı silâh sayısı bir kat artarak 2 milyona yükselecekmiş..
O kadarla kalsa yine iyi.. Bu kişilere her yıl verilen 50 merminin 250'ye yükseltilmesi öngörülüyormuş.
İki milyon silâh, 500 milyon mermi..
Bugünkü duruma göre on kat fazla bir patlama potansiyeli demektir.
Eğer bilmediğimiz başka bir nedeni yoksa, ülkeyi yönetenlerin oynatmaya az kaldı aşamasına geldiklerinin de alârmıdır.
Silâh belde veya evin bir yerinde masum bir şekilde dururken bile belâ tehdidi ve tehlikesi potansiyelidir.
Hele toplumun yaşadığı benzersiz bir ekonomik kriz, neredeyse herkesi ruh ve sinir hastası haline getirmiş durumdaysa..
Hele hele her Pazar günü televizyonun başına oturan bir çocuğun, yedi kanaldaki 600'den çok şiddet olayında 500'den fazla insanın vahşice öldürülüşünü eğlence olarak izlediği Türkiye'de..
Devletin bir numaralı görevi halkın can ve mal güvenliğini sağlamaktır.
Silâhlanma kolaylığı getiren devlet, ekonomik kriz yüzünden patlama noktasına gelen halka "Patlayın" mı demek istiyor?
Yoksa hızla artan suçlara artık yetişmekte güçlüğe düşeceğini görerek "Herkes başının çaresine baksın" demek mi istiyor?
Bu saçmalıktan mutlaka vazgeçilmelidir.
Çağdaş olduğunu iddia eden bir devlette "kendin pişir, kendin ye" usulü güvenlik ve asayiş politikası olmaz!
ANAP Genel Başkan Vekili Mumcu, hardallı sözler söylemekten hoşlanan "asit dilli" genç bir politikacı..
İhtirasına saygı göstermek gerekebilir ama bunu hak etmek de onun görevi.
İzmir'de Ecevit için "Bırakın 21'inci yüzyılın başbakanı olmayı, bırakın 20'nci yüzyılı anlamış olmayı, 19'uncu yüzyılı bile anlamamış olduğu aşikârdır" diyen Mumcu, siyasi nezaket ve tutarlılık adına suç işledi.
ANAP'ın önerdiği "yeniden yapılanma" programına halkın desteğini alarak koalisyon ortakları üstünde yapıcı bir baskı oluşturmak, yararlı bir politika olabilir.
Ama bu, yapıcılık ile yıkıcılık arasındaki ince çizgiyi ihlâl etmemeyi gerektiren bir zekâ işidir.
Başbakan'a yönelik her eleştiri halk yığınlarında prim yapıyor diye ölçüyü kaçırırsanız o zaman sorarlar:
Koalisyondan çekiliyor musunuz?
Çünkü nasıl bir davada hem davalı, hem davacı olunmazsa, iktidar sorumluluğu taşırken böyle keskin muhalefet de olunmaz.
Karanlıktan şikâyet eden Mumcu'nun görevi mum yakmaktır..
Yangın çıkarmak değil!