10 Kasım 2001...
Altmışüç yıl!..
Bir insanın yaşamında çok uzun; ancak bir toplumun tarihi düşünüldüğünde ise
çok kısa sayılabilecek bir süre...
Yapılanların önemini bir kez daha hatırlatmak için 1920 ler Türkiyesinin
içinde bulunduğu durumuna bakmak gerekiyor, içte hilafet yandaşları ile
aydınlık düşmanı yobaz kafalar, dışta sömürme isteği ile ihtiras naraları
atan emperyalist ülkeler, açlık, yoksulluk ve cehalet... Bunlar 'Türkiye
Cumhuriyeti İddiası'nda' bulunanların önündeki engellerden sadece birkaçı...
Diğer taraftan rakamların diliyle de o yılların gerçeklerini vurgulamak
karşı karşıya kalınan sorunların daha çarpıcı bir şekilde ortaya koyacaktır;
1920 lerde Türkiye nüfusu 20 milyon, bu yirmi milyonun
**altı milyonu sıtmalı,
**bir milyonu frengili,
**ikiyüzellibini veremli,
**ikiyüzellibini trahomalı,
**ikiyüzellibini uzun süren savaşlar sonrası ortopedik sakat,
**ortalama insan ömrü 30 yıl
**okuma yazma bilen kişi sayısı bir milyon bile değil
Nasıl bir ülke?
Nasıl bir yoksunluk?
Nasıl bir cehalet?
Nasıl bir fakirlik?
Çağın sarıp sarmaladığı, kuşattığı kara bir örtü altında ülkem! Bu gidişe
"Dur!" diyecek, dur demenin tarihsel sorumluluğunu yerine getirecek,
tutsaklıktan özgürlüğe, ümmet olmaktan ulus olmaya doğru kitleleri harekete
geçirecek bir önderdir, yüreği sevgi dolu bir insandır Mustafa Kemal
ATATÜRK...
Ne demişti: "Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye
Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır."
Bağımsızlık mücadelemizin önderi bir başka konuşmada bir ulusun sonsuza dek
varolmasının koşullarını şöyle açıklamaktadır: "Tam bağımsızlık demek
kuşkusuz siyaset, maliye, ekonomi, adalet, askerlik, kültür... gibi her
alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımdan herhangi
birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün
bağımsızlığından yoksunluğu demektir."
Köle olmaya aday bir imparatorluktan özgür bir topluma, ümmetten ulus olmaya
açılan kocaman bir kapıdır Mustafa Kemal'in düşünceleri... O çakmak çakmak
özgürlüğü ifade eden mavi gözlerinin ardındaki düşüncelerdir kölelik ve
bağımlılık zincirlerini kıran...
Onun sayesindedir ki düşünmeyi öğrendik,
Onun sayesindedir ki üretmeyi öğrendik,
Onun sayesindedir ki kendi kendimizi yönetmeyi öğrendik...
Düşünen, düşündüğünü üreten, ürettiğini özgürce değerlendirebilen bir ulus
olma yolunda önemli mesafeler kat ettik...
Konya'da 20.Mart.1923'te gençlerle yaptığı bir söyleşi de çağdaşlaşmayı ve
bu amacın gerçekleşmesinin önemini Türk Bağımsızlık Savaşı'nın Önderi Gazi
Mustafa Kemal şu cümlelerle ifade etmiştir: "Büyük sorunumuz en uygar ve en
gönençli ulus olarak varlığımızı yükseltmektir." .... "Bu yalnız
kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir devrim yapmış olan Büyük Türk
Ulusunun dinamik ülküsüdür." .... "Bu girişimde başarı, ancak bir planla ve
en akılcı biçimde çalışmakla olanaklıdır. Bu nedenle okuma yazma bilmeyen
tek yurttaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının
istediği teknik elemanları yetiştirmek, ülke sorunlarını anlayacak,
aktaracak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumları yaratmak; .... işte
bu önemli ilkeleri Türk gençliğinin beyninde ve Türk Ulusunun bilincinde
daima canlı bir halde tutmak okullarımıza düşen başlıca görevlerdir."
Aldığımız yolu daha rahat görebilmek için şimdi günümüz Türkiyesine bir göz
atalım;
**Ülke nüfusu 20 milyondan 70 milyona
**Okuma yazma oranı 0.000000e+00rden -1.999481e+00re
**Ortalama ömür 30 yıldan 68 yıla
**Topluiğne bile üretemeyen bir ülkeden ağır sanayiye geçiş
**Doğu ve batı etkisindeki sanattan çağdaş Türk edebiyatına, çağdaş Türk
resmine, çağdaş Türk müziğine geçiş
**Sömürülen, parçalanmak istenen bir ülkeden ekonomisi ve yönetim biçimiyle
dünya çapında lokomotif bir ülkeye geçiş,
**Verdiği bağımsızlık savaşıyla çevresindeki ve bütün dünyadaki ezilen
ülkelere örnek olan bir ülke durumuna geçiş...
Bu bir atılımdır...
Bu bir sıçramadır...
Bu bir ilerlemedir...
Yetmeli mi?
Asla!..
Çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşmadaki yolumuz örümcek kafalıların,
düşüncesi ortaçağda kalmış bağnazların bütün engellemelerine rağmen
aydınlıktır.
Bize bu aydınlığı sağlayan 10 Kasım 1938'de fiziki olarak susmuş; ancak o
günden sonra gümbür gümbür atan Atatürkümüzün yüreği ve düşünceleridir...
Bu bağnazlara, bu yobazlara, bu gericilere Atamızdan aldığımız güçle geçit
vermeyeceğiz...
Herkesin yürekten katıldığına inandığım bir gerçeği bir kez daha haykırmak
istiyorum;
Yaşasın Cumhuriyet...
Yaşasın Mustafa Kemal Atatürk...
Nevzat TEKİN
------------------------------------------------------------------------