İlk kitap " Bridget Jones'un Günlüğü" kısa zamanda o kadar çok sevildi ki, kitabın kahramanı neredeyse bir idole dönüştü. Ben ilk kitabı sırf merakım yüzünden almıştım. Ama ikinciyi kitapçı raflarında görür görmez sevinçle üstüne atladım ve üç günde bitirdim. Şimdi filmi de gösterime girdi. Kitabı okumadıysanız hiç değilse filmini mutlaka görün derim. Eminim siz de birçoğumuz gibi, onu kızkardeşiniz ya da en yakın arkadaşınız gibi seveceksiniz. "Kimdir bu Bridget Jones?" "Bu kadar tutulmasının nedeni ne?" diye soruyorsanız cevabı söyleyeyim : O bizden biri.
Doğrusu kitabı okurken biraz da dehşete kapıldım. İngiltere'de yaşayan , tamamen farklı bir alanda çalışan , dini , dili , kültürü farklı bir genç kadın nasıl olur da bana ya da biz Türk kadınlarına bu kadar çok benzeyebilir diye...Çevremde tanıdığım o kadar çok Bridget Jones var ki şaşar kalırsınız. Mesela o da bizler gibi şu diyet konusuna takmış vaziyette. 55 kilonun altına inmeyi hayatının amacı haline getirmiş ve günlüğüne hergün kilosunu yazarak başlıyor. ( Bu arada teknolojinin bu kadar ilerlediği bir dünyada evlenmemiş genç kadınların gayet romantik bir şekilde günlük tutmaya devam ettiklerini görmek hala bazı duyguların ölmediğini gösteriyor sanırım ) Sabah , öğle , akşam, ikindi ve kuşluk vakti olmak üzere günde en az beş kere tartıya çıkıldığı ve dolayısıyla hiçbir zaman tam bir kilo verildiğini görmek mümkün olmadığı için , gramları dahi ölçebilen hassas dijital tartılar kullanılmaya başlanmış. Kalori hesabında öyle uzman olunmuş ki okuldayken matematik dersine bu kadar kafa patlatsak şimdiye hepimiz matematik profesörü olurduk. Bu kadar çabaya rağmen tatlılar ve pizzalar her zaman galip geliyor ve mehter marşı gibi beşyüz gram verip , iki kilo geri alıyoruz.
Bridge her sene başında bir takım kararlar alıyor ve bunları günlüğüne yazıyor: Sigara tamamen bırakılacak (pöh) , 55 kiloya inilecek (haha) , hergün spor salonuna gidilecek çünkü parası peşin ödendi (hah hah ha) , doğru düzgün bir erkek arkadaş bulunacak ( Hİ HO HA HA) vs. vs. vs....
Parantez içindekiler benim yorumlarım. Nedenini tahmin etmişsinizdir. Gülüyorum çünkü hemen hepimiz yeni yıla umutlarla giriyor ve yazılı ya da sözlü bir takım kararlar alıyoruz. Sene sonu geldiğinde , dönüp arkamıza bir bakıyoruz ki bunlardan sadece bir ya da ikisini gerçekleştirebilmişiz. Aynen sevgili Bridge gibi. Ama bu bizi asla yıldırmıyor ve hemen oturup yeni kararlar alıyoruz. Bir dahaki sene başarmak için. Kadın olmanın derdi her yerde aynı ve hiç değişmiyor anlaşılan.
Haa , bir de şu kendine yardım kitapları meselesi var. Mars ve Venüs serisi ; medeniyetin girdiği her köşede birer başucu kitabı olmaktan çıkmış , neredeyse bir dine dönüşmüş ve kendi müritlerini yaratmış. Birbirleriyle bir türlü sağlıklı iletişim kuramayan kadın ve erkekler , birbirlerini anlayabilmek için habire bu tür kitapları ezberleyip , onlardan medet umuyorlar. Mars ve Venüs serisi dışında % 0Düşünce Gücü , Az Seçilen Yol , Bir Erkeği Etkilemenin 100 Yolu , Kaybettiğiniz Erkeğinizi Nasıl Geri Kazanırsınız? , Zen Felsefesine Göre Aşk ...gibi yüzlerce kendine yardım kitabı var ve bu tür kitaplar artık büyük bir sektöre dönüşmüş vaziyette. İster Londra , ister New York , isterse İstanbul olsun bugün mega şehirlerde yaşayan , eli yüzü düzgün , kariyer sahibi , ama yalnızlığı bir kader gibi omuzlarında taşıyan pek çok genç ve bekar kadın dört elle bu kitaplara sarılıyor ve yalnız kalışlarının sebebi hakkında binbir teori üretiyor. Hem kendi ayaklarının üzerinde durabileceklerini ispatlamaya çalışıyor , hem de bir erkeğe bağlanabilmek için yanıp tutuşuyorlar. Bridge 'in teorisine göre geleneksel dinler modern dünya insanının problemlerini çözmede yetersiz kaldığı için bu kitaplar yepyeni bir din olup çıkmış ve bizlere mutluluğun yolunu gösteriyorlar. Hepsi de kendine göre bir yol tutturmuş. Sorunlar genellikle aynı yerde duruyor ama kitaplar çok fazla satıyor. Birinden çare bulamayan doyumsuzlukla öbürünü satın alıyor.
Başka bir ortak yönümüz 5 on 10 ya da 15 milyonluk şehirlerde -etrafta bu kadar çok insan varken Ğ ne kadar dar ve kısıtlı bir çevremizin olduğu. Birçoğumuz Bridge gibi ailemiz ve en fazla 3 ya da 4 arkadaştan kurulu küçücük dünyamız içinde yaşıyoruz. Bir sıkıntımız olduğunda hemen bu can arkadaşlarımızı arıyor , herzaman takıldığımız cafe, bar veya sevilen bir mekanda toplanıyor ve bizi bunaltan müzmin karakterli dertlerimizi masaya yatırıp enine boyuna konuşuyoruz. Bu konuşmalar biryere varmıyor ama olsun. Rahatlıyoruz ve tamamen yalnız olmadığımızı görüp bir parça mutlu bile oluyoruz. Aslında hepimiz çevremizi genişletmeyi , yeni insanlarla Ğve belki de potansiyel hayatımızın aşkıyla Ğ tanışmayı umuyoruz. Yine de apartmanın girişinde rastladığımız komşumuza selam vermeden , asansördeki hoş insana günaydın demeden ,isimlerini bile öğrenmeden evden işe , işten eve gidip geliyoruz. Tablo size epey tanıdık geldi değil mi? Bunu farketmek için insanın Brigdet Jones'un Günlüğü'nü okuması gerekiyormuş meğer.
Tabi teknolojiyle bu kadar içiçe olup da ona bu kadar direnmek de ayrı bir komik durum. İtiraf ediyorum evde videosu olup , sadece aç-kapa ve ileri-geri düğmelerini kullanan tek kişinin ben olduğunu zannederdim. Asla videoyu programlayıp , ben dışarıdayken sevdiğim bir programı kaydetmesini beceremediğim için kendimi aptal hissederdim. Medeniyetin beşiği İngiltere'de bile durumun aynı olduğunu görmek beni epey rahatlattı , okurken memnunlukla kıkır kıkır güldüm. Bridge ve acil imdat çağrısıyla başvurduğu arkadaşlarının bir teki bile proglamlama olayını bilmiyorlardı. Sonunda bu işi beceren kişi de başka bir kanaldaki yanlış bir programı kaydetmişti. Aman ne güzel... Ey tek dişi kalmış teknoloji canavarı ! Asla bizim romantik ruhumuzu ele geçirmeyi başaramayacaksın.
Ama en tipik olanı , anne babaların 30 yaşını geçmiş kızlarının hala koca bulamaması yüzünden yaşadıkları panikle , onların ve yakın çevrenin, elbirliğiyle bu kızı ideal özelliklere sahip bir erkekle tanıştırıp, bir an önce başgöz etme çabaları... Ukala evlilerin küçümseyici davranışları nedeniyle kendilerini daima ikinci sınıf insan ve eksik hisseden Bridge ve daha niceleri... Evlilik kurumunun hoş bir birliktelik ve hayatın paylaşımından ziyade ; olmazsa olmaz bir nitelik ve hayat sahnesinde bir üst sınıfa sıçrama zemini haline getirilişi... Ve işte bu nedenle , Brigde'in her sene başında günlüğünün ilk sayfasına, gerçekleştirilecek hedefler arasında en önemli madde olarak ; doğru düzgün bir koca bulmanın ilk adımı olan doğru düzgün bir erkek arkadaş bulmayı yazışı.
Kısacası kendinizi aptal , beceriksiz , yetersiz , ümitsiz ve mutsuz hissettiğiniz anlarda hemen bu kitabı okuyun derim. Aslında bu zannettiğiniz şeylerden hiçbiri olmadığınızı , sadece dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan ve daha iyi ve mutlu bir hayat için çırpınan son derece normal kadınlardan biri olduğunuzu göreceksiniz. Kendinize gülecek ve kendinizi her zamankinden çok seveceksiniz.