kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
3 Mayıs 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Türkiye'nin AB'ye giriş süreci Tülin'le Caner'in aşkı gibi!

ŞİRİN SEVER
25.04.2009
Yeni kitabında Türkün Avrupalılaşma yolundaki çılgınlığını ironik ve mizahi bir dille anlatan Vivet Kanetti, "Bu benim en siyasi romanım' diyor. AB bizi kabul edene kadar bir eve kapatılan yarışmacılardan feyz alarak, modern çağın tarifini yapıyor; Türkiye'nin AB ile ilişkisini ise Tülin-Caner aşkına benzetiyor..
Ne yalan söyleyeyim; önce kitabının adı çekti ilgimi: Bana modern Türkün tarifini yapabilir misin Kaan? Eskiden taksiciler ya da kahvehanedekiler beyin fırtınası yapmaya bayılırdı, şimdi bunlar internetteki forum sitelerinden yapılıyor gerçeğinden yola çıkarak AB serüvenimizi masaya yatırıyor Kanetti yeni romanında. Ve "Bu benim en siyasi romanım" diyor... AB Türkiye'ye 'tarih verene' kadar sürecek bir yarışma tasarlamış öncelikle. Biri Bizi Gözetliyor evi gibi eve kapatılmış yarışmacılar var. AB sevdası uğruna yapılan, bir tür insan hakları ihlali mi? Peki ya Kopenhag Kriterleri ne olacak? Bu insanların ihtiyarlayıp ellerinde bastonla bir odadan ötekine ağır adımlarla yürüyüşünü de görecek miyiz? "Bu gidişle evet!" diyor, yarışmanın internet sitesindeki foruma yazan 'ziyaretçilerden' biri. Bir başkası itiraz ediyor: 'AB yolunda her şey mübah!' Bir forumcu "Daha dün figürandık bugün başroldeyiz" iddiasında, bir başkası "Almanlar yarım asır sonra bile Türklere OK demez," inanışında. Yani Kanetti kendi görüşlerini değil, Türk toplumunun Avrupalılaşma yolundaki toplumsal çılgınlığını seriyor gözümüzün önüne; Türkiye'nin son birkaç yıllık siyasi tarihine 'vatandaş cephesi'nden bakıyor. Bir yarışma hakkında yorum yapmak üzere siteye giren o insanlar, birden sosyolog, siyaset bilimci, ekonomist ve hatta yazar kesiliyor. Kanetti ile ilk kez tanışıyoruz; acayip matrak, eğlenceli ve çılgın bir kadınmış. Onun da dediği gibi, modern Türkün değil belki ama modern çağın daha iyi bir tarifini biliyor musunuz?

- Siz 'modern Türke kafasını takmış bir elitist misiniz?
- Aslında hiç elitist bir tavır yok kitapta, elitist biri de değilim. Aksine, kendime ilham aldığım yer internetteki forumlar, o ortamı yeniden yaratmak gibi bir iddiayla yola çıktım...

- Neden?
- Yıllarca takip ettim bu forumları, uzaktan, ki ömrümde hiç messenger'a falan bile girmiş değilim. Yok bende! Sadece bir kez yıllar önce bedava kumar sitesine girmiştim, blackjack'çiyim ben çok, onun üzerine bir roman yazmıştım Kırık Zarlar diye... Kumarhaneleri anlatan belgesel bir tarafı da vardı işin. Necip Fazıl gibi ben de gözlem yapmak için takılmaya başladım bu sanal kumarhanelere. Hiç para koymadan dünyanın her yerinden takma isimlerle girip oynuyorsun. Blackjack masasına geliyorum, "Hoş geldin, nasılsın?'' diye sohbetler başlıyor ama "Hoşbulduk," bile diyemiyorum. (gülüyor)

- Niye diyemiyorsunuz?
- Bilmiyorum çünkü kullanmayı, yazışmayı! Moralim bozuldu bıraktım tabii. Bunu niye anlatıyorum? Demek istiyorum ki, oraya, o ortama dikizci bir tavırla, 'buradan nasıl edebiyat çıkarırım' merakıyla takıldım. İçlerine girmedim özellikle, hep dışarıda kaldım ki bir üslup çıkarabileyim. Hakikaten çılgın bir şey, manyakça bir şey! Bir de spontan, kendiliğinden bir yaratıcılığı var bu işin; o beni delirtti.

- O beceremediğiniz, sizi delirten şeyi kitabınızda yaptınız yani!
- İnşallah yapmışımdır! O üslubu, dili yakalamak için çok uğraşmak gerekiyor.

- Kitabın ismi ilgimi çekti en başta. Bana modern Türkün tarifini yapabilir misin Kaan? ne anlatıyor?
- Çok geniş yelpazesi olan forumlara takıldım ve orada Türk insanının bu konuda çok büyük saplantısı olduğunu gördüm. Oradaki insanlardan biri soruyordu; "Bana modern Türkün tarifini yapabilir misin?" Bayıldım, âşık oldum ve aldım. Kaan'ı ben ekledim; bütün insanları, kahramanları istediğim gibi yarattım.

- Kaan, modern Türkü temsil eden bir isim mi size göre?
- Hayır, alakası yok. Bu soru tamamen Türkü kurcalayan bir şey, her kesimden Türkü. Elitistlerin meselesi olsa aslında, o kadar da enteresan bir şey olmaz. Bakkalın, marangozun, dindarın, daha az dindar olanın, hiç dindar olmayanın, herkesin... Birbirine karşı olduklarını zannedenlerin de kafasındaki bir şey bu. Her topluma da değil, Türkiye'ye has bir şey.

- "Biz modernizmin neresindeyiz?" Kitapta tartışmaya açtığınız soru bu mu?
- Şöyle bir şey bu... Benim çocukluğumda bir insan çok beğenildiğinde "Ne kadar Avrupai," denirdi, en üst iltifattı bu! Bizi hep kurcalamış bir şey bu. Osmanlı'nın kaybetmesi, Cumhuriyet'in başlaması, kurulması, önce 'Avrupa'nın hasta adamı' denmesi, sonra 'ayağa kalkan genç ulus' yakıştırması, yoksulluk, Avrupalı'nın hayat tarzına imrenme, fakat onlar gibi zengin olamamanın getirdiği burukluklar... Yani Avrupalılık, bizi çok eskiden beri kurcalayan bir sorun. Biliyorsun bu konuda her gün yazı yazanlar var. Ben de kendimce 'bu kadar çılgın bir konuyu nasıl çıldırtabilirim, nasıl sosyologların, köşe yazarlarının dilini kullanmadan, daha değişik bir şekilde ele alabilirim?' noktasına geldim. Bir terapi olsun, bununla matrak geçelim istedim... Avrupalılar bizi istiyor mu, istemiyor mu, Brüksel ne dedi, kızdı mı, kaşını mı kaldırdı, kaşını mı indirdi, biz Avrupalı olmaya layık mıyız değil miyiz? Domuzdan kıl koparmak denir ya, konudan kıl koparayım istedim ben de.

- "Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin"den mi esinlendiniz?
- Elbette, orada bir göz kırpma var.

- Bizim Avrupalılık sürecimizle ilgili ne düşünüyorsunuz peki?
- Onu sorma esasen, benim ne düşündüğüm hiç önemli değil. Orada ilginç olan forumcular. Hakikaten benim bu konularda şahsi düşüncemle romanın yapısı arasında hiçbir alaka yok. Beni ilgilendiren tek şey bu kargaşa, bu çılgınlık, bu memleket delilikte nereye kadar gidebilir mevzusu.

- Nereye kadar gidebilirler?
- Şimdi kitap, çılgın bir senaryoyla başlıyor, yarışmacılardan gizli şöyle bir karar alınmış: Avrupa Birliği tarih verene kadar o insanlar o odada, o evde kapalı kalacaklar! (kahkahalar atıyor) Çılgın değil mi? Çeşit çeşit yarışma var Türkiye'de; özgün olmamış mı sence?

- Biri Bizi Gözetliyor, Yabancı Damat gibi yarışmalarla dalga geçiyorsunuz galiba!
- Dalga geçmiyorum! İlham alıyorum, paralellik kuruyorum.

- Yarışmalarda gelinen son nokta bu olabilir mi? "AB tarih verene kadar aynı evde yaşayın bakalım," diyebilirler mi bir gün?
- Yapalım bence. Bunu yapacak televizyondan iyi bir telif hakkı isterim ama! (gülüyor) Şimdi bakarsanız, Türkiye esasen muhafazakâr bir ülke, kimse birbirinin parmağını bile tutamaz. Ama böyle aşk meşk üzerine kurulu programlarda nedense muazzam çılgın aşklar yaşanıyor ve asla kavuşulamıyor. Biraz bizim Avrupa'ya kavuşup kavuşmamamızla paralellik kurdum o yarışmalardaki aşklarla.

- Türkiye'nin AB süreci, aşkına bir türlü kavuşamayan sevgilinin durumu gibi mi?
- Tülin'le Caner aşkı gibi! O isteyince öteki istemiyor, öteki istemeyince o istiyor, kameralar olunca aşk birden alevleniyor, kameraların ışığı sönünce herkes arkasını dönüp gidiyor...

- Kitabınızda Türkiye'nin son birkaç yıllık siyasi tarihine baktığınızı söylüyorsunuz. Söyleyin o zaman, o fotoğrafta ne görüyorsunuz?
- Başka ülkelerdeki, başka dillerdeki forumlara girdiğinde farkı anlıyorsun...

- Nedir fark?
- Bir defa olağanüstü bir mizahı var bu ülkenin. Kastığı zaman, "Şimdi çok güzel" yazacağım," diye masaya oturduğu zaman yeteneğinin yüzde 80'i gidiyor ama tıpkı bu forumlardaki gibi, konuşur gibi yazdığı zaman muazzam bir mizah var ortada. Peki bu matraklarla, bu büyük mizah kullananlarla Hırant Dink'i öldürenlere izin verenler aynı mı? Bunu anlamak isteğiyle harekete geçtim. Oradan da görmekten hoşlanmadığımız birçok şeye bakma cesaretini gösterdim. Çocuk pornosunun patlaması, cinayetler, ötekine tahammülsüzlük, ırkçılık, aynı zamanda korku, aynı zamanda mizah, yani bütün bunlarla yüzleşmek çarpıyor insanı.
Haberin fotoğrafları