kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
27 Mart 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Tarihi binalarıyla hayranlık uyandıran Gran Via, günün her saati kalabalık oluyor.

Madrid pembedir!

18.02.2009
Yazar Elif Şafak, "Kendinden emin, ayakları yere sağlam basan bir kadınsı şehir," olarak tanımladığı Madrid'i yazdı. Ucuz turlardan da faydalanıp bir hafta sonunuzu bu şehirde geçirebilirsiniz.....
Çocukluğumun geçtiği iki şehirden biridir Madrid. Onu ilk gördüğümde 10-11 yaşındaydım. Anneannesi tarafından büyütülmüş sessiz ve yalnız bir kız çocuğuydum. Fazla konuşmaz, hep dinlerdim. Sesleri, kelimeleri, rüzgârı... Anlatılanları ve anlatılmayanları.... Iberia uçağının penceresinden baktığımda, aşağıdan göz kırptı şehir bana: "Gülümse evlat," dedi. "Bende hüzün yok. Varsa da işlemeli kırmızı bir şalla kapatırım üstünü. Hüznümü ne ben görürüm ne kimseye gösteririm." Ben ne kadar içine kapalı, düşünceli ve durgunsam, Madrid de o kadar dışa dönük, vur patlasın çal oynasındı. Etekleri kat kat, gülüşü şen şakrak, kulağının ardında katmerli karanfil taşıyan şehir! Tez zamanda anladım ki Madrid benim tezatımdı. Belki de bu yüzden o kadar çok sevdim onu, kapıldım büyüsüne. Hoş, Madrid'i tanıyıp da sevmemek mümkün mü? Üç buçuk senem geçti orada. Orada büyüdüm, çocukluktan genç kızlığa yürüdüm, Madrid'in sevecen bakışları altında.

KADINLIĞIYLA BARIŞIKTIR!
Paris, Londra ve Berlin'den sonra Madrid, Avrupa Birliği'nin nüfusu en yoğun başkentidir. Amblemi çilek ağacına tırmanan bir ayı. Bir zamanlar o kadar yeşil, öylesine ağaçlıklıymış burası. Hani her şehrin bir rengi vardır ya, tıpkı insanların olduğu gibi, Madrid'in rengi pembedir; cıvıl cıvıl, capcanlı bir pembe. Dişidir. Kadınlığıyla barışıktır. Bedenini gocunmadan taşır. Konuştu mu sesi gür çıkar. Öylesine kendinden emin, ayakları yere sağlam basan bir kadınsı şehir... Bu şehrin beni en çok etkileyen yanı renkleri oldu her zaman, renkliliği. Benim büyüdüğüm ortamda, 1970'lerin Ankarası'nda, griler-kahverengiler-bejler ağır basardı ve tanıdığım bütün kadınlar çabuk yaşlanırdı. Çabuk evlenir, çabuk anne olur, çabuk anneanne olur, ellerinde uzun sırıklarla 'genç kızlık' kategorisinden 'annelik' kategorisine, oradan da 'yaşlılık' kategorisine atlayıverirlerdi hop diye. Halbuki Madrid'de nasıl oluyorsa geç yaşlanıyordu kadınlar. Hatta bir türlü yaşlanmıyorlardı, zamana inat. Bu şehirde nineler bile ruj sürüyordu dudaklarına; ellerinde yelpazeler, kulaklarında küpeler, yüzlerinde pembe bir tebessüm. Madrid'in anneanneleri Ankara'nın anneannelerine hem benziyor hem benzemiyordu. Evet, ben Madrid'in en çok pembesini sevdim galiba, pembeyle barışık olabilmesini.... Dünya mutfağının en başarılı ve bilinen örneklerinden biridir İspanyol mutfağı. Güzel yemek yemeyi, yeni yerler keşfetmeyi ve bir de sarmısaklı ve baharatlı lezzetleri seven biri için Madrid tam bir hazinedir. Burada her biri farklı tarihsel kulvarlardan gelen Endülüs, Galisya ve Asturya mutfaklarının karışımını bulursunuz. Farklı tadımlıklardan hoşlananlar, Türk mutfağının mezelerine alışkın olanlar tapas'a ayak uydurmakta zorlanmayacaklardır. Öğle yemeği için acele etmeyin, zira siesta saatine denk gelebilirsiniz. Akşam yemekleri ise erken yenmez; genellikle geç başlar ve gecenin ilerleyen saatlerine kadar uzanır. Burada her yemeğin vazgeçilmez badesi sohbettir. Madridliler kelimelerle barışık insanlardır. Sohbet etmeyi severler. Kavgalarında da aşklarında da sürüyle kelimeler uçuşur havada. En ciddi, en resmi ortamlarda bile sessizlik bulamazsınız. Olur da yolunuz düşerse, giderseniz bu canım şehre bir gün yetmez, üç gün yetmez, en az bir hafta geçirmelisiniz orada. Kalabalık, enerji dolu Gran Via bulvarında şöyle bir salınarak gezinmeli; Prado Müzesi'nde en az bir gün geçirmeli; Retiro Parkı'nda kayığa binmeli, el ele gezen sevgililere tebessüm etmeli; tüm turistler gibi Alcala Kapısı'nda fotoğraf çektirmeli; sarayları ve anıtları gezmeli; illa da istiyorsanız boğa güreşine gitmeli; Orta Çağlardan kalma eski meyhaneleri ve zindanları görmeli; muhakkak bir flamenko dansı ve gitar gecesi geçirmeli; kahvaltıda sıcak çikolata içmeli ve bir şehrin nasıl olup da hem bu kadar yaşlı ve kadim hem de bu kadar genç ruhlu ve şıkıdım kalabildiğine akıl yormalısınız.
Haberin fotoğrafları