kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Beste Bereket, minyon tipi yüzünden hep 'cici kız' rollerine teklif aldığını söylüyor.

Her cuma 23.00'te Dolunay'ı öpüyorum

SONAT BAHAR
09.01.2009
'Sürmanşet' isimli tiyatro oyununda, rol arkadaşı Dolunay Soysert'i dudağından öpen Beste Bereket, lezbiyen öpüşmeye dair ilk kez konuştu. Herkesin günlerce konuştuğu öpüşme sahnesini Pazar Sabah'a anlattı..
Tam bir ay ertelenen bir röportaj bu. Beste Bereket ile yollarımız bir türlü çakışamadı çünkü aramıza lezbiyen bir öpüşme sorunu girdi.
Hatırlarsınız; 'Şürmanşet' isimli oyunda rol arkadaşı Dolunay Soysert ile dudak dudağa öpüşünce ortalık karıştı. Öpüşmenin önce haberi geldi, sonra fotoğrafları... Fotoğraflar yayınlanınca ilgi daha da arttı, herkes bu öpüşmeye dair bir şeyler öğrenmek istedi ve Beste Bereket'in kapısını çaldı. Ama kapı duvardı. Belli ki olayın unutulması, en azından ateşinin biraz dinmesi gerekti. Aradan bir ay geçti, oyun hâlâ sahnede, hatta turneleri başlıyor. İlk zamanlarda, 'öpüşmenin' de etkisiyle dolduğu düşünülen seyirci koltukları hâlâ dolu...
Sanırım vakti geldi ve biz de Beste Bereket ile buluşabildik.
Bereket, 'Sürmanşet' isimli oyundaki sahneyi, sonrasında yaşananları, lezbiyen öpüşmenin getirdiklerini, götürdüklerini anlattı:

- Sinemadan ödüllüsünüz, tiyatro farklı bir tat gibi mi geldi?
- Her şeyi çok fazla birbirinden ayırmıyorum bu konuda. Teknik farklılıklar var tabii ki. İnsanların sizi iki metre mesafeden görmesiyle, ekrandan görmesi arasında farklılıklar var. Ben okuldan beri hiç tiyatro yapmamıştım; bu konudaki birikimim dört sene öncesinde kalmış. İlk zamanlar seyircinin olduğu bölümü de bir duvar gibi düşünüp hareket etmeye çalıştım ama sonra "Orada 600 tane insan var bana bakan ve ben onları görmezden gelemem," deyip onunla yaşamaya alıştım. Ama biri beni daha az heyecanlı, ötekisi daha heyecanlı yapıyor gibi bir durum yok. Canlı performans ayrı bir duygu; her oyunda başka bir şey oluyor.

- 'Sürmanşet' isimli oyundaki rolünüz teklif edildiğinde ne düşündünüz?
- Ben bu oyunun yazıldığından, bir buçuk senedir haberdardım aslında.
Sinan Tuzcu konservatuardan arkadaşımdı çünkü. Dolunay, Sinan, ben bir araya geldiğimizde birlikte bir şeyler yapmak üzere hep konuşuyorduk. Sonra Sinan oyunu yazdıktan sonra, rolümü okudum ve "Evet," dedim. Ufak tefek bir kız olduğum için, hep böyle tatlı, cici kız rolleri geliyordu bana.
Bu rol çok hoşuma gitti.
Tiyatro sahnesinde böyle bir şey yapma şansı benim için çok iyi bir seçenekti. Bu yönetmenle ve bu kadroyla olduğu için kabul ettim.

- Karakterin bir lezbiyen olması hiç düşündürmedi mi sizi?
- Hiç düşündürmedi. Bir doktoru oynamakla, evin hanımefendi kızını veya bir lezbiyeni oynamak arasında hiçbir fark yoktu benim için.
Çünkü ben insanları bu gey oynadı, bu lezbiyen oynadı diye ayırmıyorum; bir filmde, sahnede izlediğim insanı kendi kimliğiyle izlemiyorum, o bir rol neticede. Ötesini düşünmek hastalıklı bir durum bence.

- Sansasyonla başladı sonra bir duruldu, şimdi oyun nasıl gidiyor?
- Bizim oyunumuz seyirci anlamında çok iyi gidiyor.
Yılbaşından bir gün sonra oyun oynadık; yine doluydu.
Ankara turnemiz var, orada 4 bin 500 seyirciyle buluşacağız.
Bu, dört günün seyirci sayısı; çok büyük bir yerde oynuyoruz.

- Seyirci çekmek konusunda endişeler mi yaşadınız?
- Kriz var, insanlar evlerine yiyecek alırken düşünüyorlar.
Sonuçta bizim yaptığımız oyun sokaktaki insan için yapılmış bir oyun; özel, elit bir kesime yapılmış bir oyun değil. Şartlar böyleyken bilet alıp oyunumuzu seyretmeleri çok iyi bir şey. Ama 'insanlar televizyonda gördüğü karakterlerin oyununa gidiyor' durumundan daha farklı bir şey olduğunu düşünüyorum.
Hiçbir zaman Haluk Bilginer'in ya da Ali Poyrazoğlu'nun tiyatrosu seyircisiz kalmıyor. Kalmamalı da aslında, çünkü kaliteli işler yapıyorlar. İyi işler yapıldığı zaman seyirciye ulaşıyor.

- Altın Portakal'ın ardından hayal ettikleriniz gerçek oldu mu?
- Daha çok filmde rol almayı isterdim ama olmadı.
Türev'den sonra sadece bir filmde rol aldım. Ben de sekiz tane filmde oynayabilirdim ama bu filmlerin niteliği tartışılırdı. Benim çalışmak istediğim insanların aynı anda beni istemeleri gerekiyor. Ben bu nedenle çok film eledim.
Sadece yapmış olmak için filmde olmak istemiyorum.

- Asla çalışmam dediğiniz projeler var mı, mesela Recep İvedik'te olmak ister miydiniz?
- Hayat... Ben bir senaryoyu okursam ve içinde olmak istiyorsam olurum.
Birilerinin bir işi ne uç noktada yermesini anlıyorum, ne de övmesini. Bu tamamen arz talep meselesidir, bir iş yapılmıştır ve onun seyircisi vardır.
Eleştirinin niteliğidir önemli olan. Şahan Gökbakar çıkıp "Ben sanat filmi yaptım, Cannes Film Festivali'nde ödül bekliyorum," demiyor ki zaten. Oturup televizyon dizileri izleyen bir kitlenin Recep İvedik'i aşağılamasını anlamıyorum. O yüzden ben 'Recep İvedik'e de saygı duyuyorum, 'Üç Maymun'a da.
Ayrıca Recep İvedik'i seyrettim ve eğlendim de.
Haberin fotoğrafları