kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

'Türk aydını çok yorgun'

OLKAN ÖZYURT SABAH
10.01.2009
Yönetmen Semih Kaplanoğlu Yusuf üçlemesinin ikinci filmi Süt için konuşurken, modernlik ve taşra çıkışlı hayat tarzı arasındaki çatışmanın aydınları epey yorduğuna dikkat çekiyor..
Semih Kaplanoğlu'nun Yusuf üçlemesinin ilk filmi Yumurta, geçen yılın önemli yapımlarından biriydi. Prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yapan, bol bol festival dolaşan, birçok yabancı ülkede gösterime giren Yumurta'dan sonra, üçlemenin ikinci filmi Süt, geçen hafta gösterime girdi. Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan için yarışan Süt'te, Yumurta'da gelenekle modernizm, taşra ile merkez arasında ikilemde kalmış Yusuf'un gençliğindeki sancıları, hayal kırıklıkları beyazperdeye aktarılmış. Melih Selçuk ve Başak Köklükaya'nın başrollerini oynadığı Süt, günümüzde taşrada yaşanan değişimi gerçekçi bir biçimde gözlemleyen önemli filmlerimizden biri. Bu değişimin çalkantıları da, pek konuşulmasa da 'aile kurumu' içerisinde şiddetle hissediliyor. SABAH'a konuşan yönetmen Semih Kaplanoğlu da Süt'te evrensel olarak, bir oğulun annesinden kopuşunu dingin bir şekilde anlatırken, bu aile içerisindeki çalkantıları bir bir imliyor. Tabii, kendine has o şiirsel görselliğinden vazgeçmeyerek....

- Süt, taşradaki sosyal hayatta meydana gelen değişimi gerçekçi bir şekilde en iyi gözlemleyen filmlerden biri. Taşrada nasıl bir değişim yaşanıyor? Türkiye'de taşradaki yaşam önemli ölçüde değişiyor. Ekonomik şartların farklılaşması, göç, taşradaki insanların hayatındaki temel konuların değişmesinden de etkileniyor. Aile ilişkileri, kadınların hayattan talepleri değişiyor. Geleneksel yaşama koşullarıyla, daha yeni bir yaşam biçiminin kuralları çatışır hale geliyor. Benim gözlemlediğim bu değişim sonucu, insanların ruhları ve yaşamlarını etkileyen bir süreç yaşanıyor.

-Süt'te Yumurt a ' d a olan ama daha daha ete kemiğe bürünen bir aidiyet meselesi var. Biz bulunduğumuz ortamla barışık olamıyor muyuz? Aslında makro olarak baktığımız zaman, Tanzimat'tan bu yana bizim sanatımızın temel meselesinde Türk aydın, yazar, entelektüellerinin Doğu - Batı, yerel - evrensel gibi sürekli bir ikilem yaşadıklarını görürüz. Bu anlamda Yusuf, Türk yazar, entelektüel ve aydınının Türkiye'de şu anda taşradaki durumu olarak görülebilir. Bir yandan yetişme tarzı, aldığınız eğitim, yaşadığınız toplumun genel yapısı, hayat biçimi, bu anlamda modern olma durumu var, diğer yandan ise kökleri bambaşka yerlerden beslenen bir kültür, hayat ve medeniyetin varlığı var. Bu ikisi arasındaki çatışma çok yorgun düşmüş bir aydın profili oluşturdu bu coğrafyada.

- Sizce neden yönetmenlerimiz Türkiye'nin ruh halini taşraya bakarak anlatmaya çalışıyor? Türkiye yoğun ve hızlı bir değişim var. Anadolu'daki kentlere gidince müthiş bir dinamizm görüyorsunuz. Oralarda zaman geçirince İstanbul bana uykuda gibi geldi. Büyük bir ihtimalde yönetmenlerde bu değişimin farkında. Bir de bu değişim öyle sarhoş edici ki, belki de herkes bir tür rahime dönüp, geldiği yere bir bakma ihtiyacı duyuyor. Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, benim dışında genç kuşaktan Özcan Alper, Seyfi Teoman da taşrayı anlatıyor. Bu tesadüfi değil. -

Sinemacılar taşraya bakarken de mercek altına aldıkları kurum aile oluyor. Ailede de işlerin hiç de yolunda gitmediği sonucu çıkıyor. Değişim ve bunun sonucunda yaşanan çatışmanın tezahür ettiği yer, aile. Evliliklerin çatırdaması, anne baba ile çocuklarının gittikçe birbirinden uzaklaşması, kardeşler arasındaki ilişkilerde mesafe oluşması... Birbirini tanıyan ve birbirlerine yoğun olarak sevgi göstermesi gereken insanlar giderek birbirlerinden uzaklaşıyor. Türkiye'de genel olarak aile içinde bir çalkantı var. Bu da, tabii filmlere yansıyor.

-Uluslararası alanda bir Türk sineması rüzgârı esiyor. Bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz? Evet, Türk sinemasına bir odaklanma söz konusu. Eskiden uluslararası festivaller Türk filmlerini tercih ederken biraz politik, folklorik veya otantik referanslara bakarlardı. Artık bu referanslarla filmleri seçmiyorlar. Filmin kendisine bakıyorlar ki bu önemli bir değişim bence. Ve Türkiye'den de iyi filmler çıkıyor.