kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
11 Ocak 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
MEHMET BARLAS
BAŞYAZI

Senaryolar hep aynı ama oyuncular da seyirciler de yorgun

Senaryosunu yapımcıya satmak isteyen yazarın eski Yeşilçam'da anlatılan öyküsünü belki duymuşsunuzdur.
Bu yazar yapımcıyı bürosunda ziyaret eder ve "Bir senaryo yazdım, size vermek istiyorum" der.
Yapımcı elinde çok fazla senaryo bulunduğunu söyleyince yazar itiraz eder.
- Benim senaryom şimdiye kadar yazılanlara hiç benzemiyor. Çok farklı bir senaryo bu, der.
Sonra anlatır senaryosunu:
- Zengin fabrikatörün oğlu fabrikada işçi olarak çalışan yoksul kıza âşık olur. Ama bu aşkı zengin baba engeller. Kız evlilik dışı bebeğini doğururken ölür. Delikanlı da bunu duyunca intihar eder. Bu iki âşık toprağa verilirken zengin fabrikatör, evlilik dışı doğan torununu kucağına alıp ağlar.
Yazar senaryosunu anlatırken yapımcı onun sözünü keser.
- Elimdeki bütün senaryolar bunun gibi zaten. Senin senaryonun neresi farklı, diye sorar.
Yazar gülümser, cevap verir:
- Benin senaryom ayda geçiyor!
Bu ülkenin dününü de bugünü kadar biliyorsanız, zaman farkına rağmen birilerinin hep aynı senaryoları yazdıklarını ve kendi senaryolarının eskilerden çok farklı olduğuna inandıklarını görürsünüz.

Her gece darbe
Yaşadığım bir olayı hatırlıyorum.
1963 Mayısı'nın ortalarında bir gece yarısı uyandım. Yeniköy'deki evimizin içi gündüz gibi aydınlıktı. Bahçeden gelen müthiş güçlü bir ışık, evin içini gece yarısı gündüze çevirmişti. Bu sırada alt kattan gelen bir çığlık duydum.
Aynı güçlü ışıkla uyanan amcamın eşi sokak kapısını açınca, sırtına bıçak saplanmış, yerde kanlar içinde uzanan bir adam görmüştü.
Kısa sürede durum aydınlandı.
Hukuk fakültesindeki bir arkadaşım film yapımcısı olmuştu. Meğer bizim evin bahçesinde film çekmeye karar vermiş ama bunu bana söylemeyi ihmal etmiş. Bahçeye kurduğu ışıklar, bıçaklanan adam hep o filmin parçalarıydı.
Gerçeği anlayınca hepimiz gülüştük.
Tam o sırada telefon çaldı. Telefondaki arkadaşım "Barlas radyoyu aç, Talat Aydemir yine darbe yapmış" dedi.
İstanbul radyosunda "Kalamış" şarkısı çalınıyor, Ankara radyosunda ise bildiriler okunuyordu.
Filmci arkadaşa "Bu gece film çekemezsin, askeri darbe olmuş" dedim
Sinirlendi, ellerini iki yana açıp söylendi:
- Her gece darbe... Her gece darbe... Bu memlekette şöyle darbesiz bir gece bulup film çekemeyecek miyiz yani?

Aydemir darbeleri
Talat Aydemir ilk darbesini 22 Şubat 1962'de yapmış ve başarısız olmuştu.
Aydemir'in ilk cuntasında gazete sahipleri, üniversite hocaları, bazı işadamları da vardı. İki yıl önceki 27 Mayıs darbesi başarılı olduğu için, Aydemir'in de başarılı olacağı sanılıyordu.
Siyaset ve darbeciler uzlaşınca, kan dökülmemesi için Aydemir affedildi.
O gece bizim tanık olduğumuz ikinci Aydemir darbesiydi. Bu defaki başarısızlık, Aydemir'in (ve Fethi Gürcan'ın) idamı ile sonuçlandı.
Bu son Ergenekon Davası'nda yine bir darbe girişiminden söz edildiğine göre, acaba bazıları "28 Şubat başarılı olduğuna göre bu da başarılı olur" diye mi düşündüler?
Neyse... Diyelim ki "Önceki darbeler bu dünyada Ergenekon ise ayda geçiyordu."
Ama unutmayalım ki yıllar geçiyor ve aynı senaryolar bıktırmaya başladı.
Bir de herkes yaşlanıyor.
Hani evliliklerinin 50'nci yıldönümünü balayı yaptıkları otelde geçiren çiftin hanımı gece yarısı eşini dürtüp uyandırmış.
- Beni 50 yıl önce yaptığın gibi ısır, demiş.
Adam öflemiş, pöflemiş sonra ışığı yakmış,
- Madem ısrar ediyorsun, şu başucunda duran bardağın içindeki dişlerimi uzat bana, demiş...
Neticede Cumhuriyet olgunlaşıyor ama yaşlanıyor da.
"Cumhuriyet" ve "Rejim" adına darbe senaryosu yazanlar " Devlet" i yormaya başladılar.