kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
13 Kasım 2008, Perşembe
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Günaydın  
YÜKSEL AYTUĞ

İzleyin ve azıcık utanın!

Bundan yaklaşık 3 yıl önceydi. O zaman 5 kişi kalmışlardı. Kurtuluş Savaşı'na katılmış 5 gazi... Yönetmen Nesli Çölgeçen onların yaşamını bir belgesele dönüştürmek istiyordu. Projesini koltuğunun altına alıp, kapı kapı dolaştı. Bir tane sponsor, ilaç için bir tane yayın desteği verecek televizyon kanalı bulamadı. Aldım kalemi elime... Yazdım da yazdım... Büyük kuruluşları, televizyon kanallarını bu sütunlarda "utanmaya" çağırdım. Utanmadılar... Ve Nesli Çölgeçen, Kültür Bakanlığı'nın "lütfettiği" küçücük destekle, belgeselini çekti. Tabii o zamana kadar gaziler üç kişi kalmışlardı... Önceki gece Son Buluşma belgeselinin galasındaydım. Gazilerin hiçbiri filmi görememişti ne yazık ki... Şu kaderin cilvesine bakın ki, son Kurtuluş Savaşı gazisi de o gün hayata veda etmişti. Sanki bizi daha da utandırmak istercesine... Son Buluşma, belgeselin en "yalın" hali. Ağdalı metinlerle, hamasi nutuklarla sulandırılmamış. Sadece gazilerin ve onların yakınlarının konuşmaları, görüntüleri var. Ama içinde öyle mesajlar barındırıyor ki... Kâh dedelerin kahramanlığıyla övünüyor, kâh ömürlerinin son döneminde onlara reva gördüğümüz şartlar için kahroluyor, bir gülüyor, bir ağlıyorsunuz... Süvari Yakup Çavuş anlatıyor: "Yunan'ı İzmir'e kadar kovalayıp, denize döktük. Karnımız açtı. Önümüze bir karavana koydular. Üzeri silme beyaz kurt kaynıyordu. Başında hazır bekliyorduk. Beni bıraksalar yiyecektim zaten. Sonra doktor geldi. 'Bu kurtları yemeğin kendisi yapmış, yiyin, bir şey olmaz' dedi. Salladık kaşığı, salladık kaşığı..." Bu belgeselin en kısa zamanda DVD'sini edineceğim. Ne zaman bir zorlukla karşılaşsam, ne zaman hayat adına umutlarım tükenmeye yüz tutsa, izleyip, kendime "doping" yapacağım. Çorumlu nişancı er Ömer Küyük, barakadan bozma, sineklerin cirit attığı derme çatma evinde kalırken, devlet ona "Ne istersin?" diye sormuş. "Önce okul, sonra hastane yaptırın köyüme" demiş. Bir viranede yaşamasına rağmen, "Ev isterim" dememiş... Okulun yapımına devlet başlamış, bir hayırsever işadamı bitirmiş. Hastane ortalarda yok. Ömer Dede'nin evini mi sordunuz? Önüne bırakılmış bir kamyon kumla öylece duruyor... Hayatımızı borçlu olduğumuz Kurtuluş Savaşı gazilerimizin "nesli" tükendi. Ama iyi ki yönetmen Nesli tükenmedi. Bence bu belgesel, tarihimiz için en az Orhun Yazıtları kadar önemli bir kitabe niteliğindedir. Dedesinin mezarının izini bile kaybedenlere bu belgesel yürekten bir fatiha okuma fırsatı veriyor. Cebinde akrep dolaşan sponsorları utanmaya, vatandaşları vefaya davet ediyor. Gidin, mutlaka görün... Ama cebinize bir paket mendil almayı unutmayın. Zira filmi yan yana izlediğim Türkiye'nin en komik adamlarından Metin Uca ve Gani Müjde son karede çocuklar gibi ağlıyorlardı... Ben mi? Hiç sormayın...