kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
6 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Etli L'Entrecote mönü.

Assolist Paris usulü antrikot

DENİZ ERBİL
Giriş Saati : 10.07.2008 22:37
Güncelleme : 11.07.2008 18:55
L'Entrecote de Paris'nin Nişantaşı'ndaki City's' Alışveriş Merkezi içindeki kışlık mekânına giderseniz, sakın tenhalığı sizi şaşırtmasın. Asıl müdavimleri yazın, Kuruçeşme'deki Boğaz manzaralı şubesine gidiyor..
İLİŞKİLİ HABERLER
Assolist Paris usulü antrikot
Hangi mekânların kışlık yerinde faaliyetine devam ettiğini, hangisinin yazlık bir yere taşındığını, hangilerinin hem yazlık hem kışlık mekânlarda hizmet verdiğini takip etmek kolay olmuyor. Nitekim ben bu hafta size tanıtacağım restoranın kışlık yerine gittim, tenhalığının nedenini sorduğumda ise garson, deniz kenarında, püfür püfür bir yazlık şubelerinin olduğunu söylemedi. Dolayısıyla ben de ne yazık ki o gün varlığından haberim olmayan nefis Boğaz manzaralı şubenin yerine Nişantaşı'nın talihsiz alışveriş merkezi City's'in üst katındaki asıl restoranı size anlatmak durumundayım. City's'e açıldığı günlerde bir uğramıştım; içki ruhsatı sorunları, henüz mağazaların tümünün açılmaması gibi haberler üzerine buraya bir sonraki gidişimi hep erteledim. Nihayet geçen hafta bir akşam, hem burayı görmek hem de Paris'teki L'Entrecote de Paris'nin şubesi olduğu ilan edilen restoranda yemek yemek üzere yola çıktık. Anlaşılan Nişantaşı Bodrum'a, Çeşme'ye ya da Güney Fransa'ya taşınmış olmalıydı. Saat 20.30 civarı olmasına rağmen koca alışveriş merkezi de tümüyle boşalmıştı. Sadece sinemaya gitmek isteyenler asansörle yukarı kata çıkıyor, ara katlarda kimseler görünmüyordu. Ama biz kafamıza koymuştuk; L'Entrcote de Paris'de yemek yiyecektik. Burası binanın en üst katını birkaç şık restoranla paylaşıyor. Asansörden inip restorana yönlendiğimizde içeride kimseler yoktu. Hatta garsonlar bile... Biz "Acaba kapalı mı?" diye kontrol etmek üzere içeriye birkaç adım attığımızda, arka taraftaki paravanın arkasından bir garsonun başı göründü. Şaşkınlık içinde bize bakıyordu. Onun irkildiğini fark etmiş olmalı, yanındaki ikinci garson da kafasını paravandan çıkardı, birlikte bize doğru seğirtmeye başladılar.

MÜŞTERİLER NEREDE?
İlk sorumuz, "Açık mısınız?" oldu. "Tabii," diye kekeledi garsonlar. "Bizi gördüğünüze çok şaşırdınız, yazın alışveriş merkezine pek uğrayan olmuyor galiba," dediğimizde, "Hafta içi biraz zayıf oluyor," yanıtını aldık. Paris'te çok ünlü olduğu duyurulan L'Entrecote de Paris'nin bu kentteki hangi restoran olduğunu araştırmaya çalıştım. İsimleri içinde 'L'Entrecote' sözcüğü geçen, ancak sahipleri birbirinden farklı birkaç restoran buldum ama hiçbiri L'Entrecote de Paris değildi. Buna karşılık gerek Paris'te, gerekse İstanbul'da yıllardır Cafe de Paris soslu antrikot yemişliğim vardır. Bu kez orijinal tarifiyle hazırlanmışını yemek için geldiğim restoran ise ortamın tenhalığı bir yana, gözüme alışveriş merkezinin genel havasına uygun görünmedi. Dekorasyonda koyu renk ahşap kullanılmış, duvarlardaki aplikler, tavandan sallanan avizeler mekâna ağır bir atmosfer kazandırmıştı. Biz restoranın dışına yerleştirilmiş birkaç masadan birine oturduk. Hiç değilse bu sıcak yaz akşamında burası biraz daha ferah geldi bize. Açıkçası sadece bu restoranda değil, kattaki hiçbir restoranda bir masadan fazla müşteri görünmüyordu. Bu sırada bir temizlik işçisi, bizim sofrada yemek yediğimize aldırmadan, elindeki saplı kuru paspasla yavaş yavaş katın zeminini temizlemeyi sürdürdü. Oturur oturmaz ortaya hemen taze lezzetli ekmekler ve içinde balzamik sirke damlaları görülen zeytinyağı getirildi. Yemek listesi, sade tutulmuştu. Başlangıçlar bölümünde günün çorbası, soğan çorbası, peynir tabağı dikkati çekiyordu. Salata çeşitleri mönünün en kalabalık bölümünü oluşturuyordu. Sezar salatasında iki ayrı seçenek sunulmuştu. Normal porsiyonun yanı sıra bir de daha fazla tavuk eti içeren versiyonu bulunuyordu. Kadayıfa sarılmış karides eşliğinde göbek salatası, ince et dilimleri, domates ve salatalık ile yapılan 'beef salad', karışık sebze salatası, mısır taneleri ve ızgara hellim peyniri ile yapılmış hellimli salata, mozzarella peynirli, domates ve fesleğenli caprese salata, füme somon salata dikkati çekiyordu. Ana yemeklerde assolist Paris usulü antrikot spesiyalitesiydi. Ancak bu, bir porsiyon yemek olarak değil, mönü gibi hesaplanıyordu ve 50 YTL'ydi. Bu fiyata bir küçük tabak salata, özel sosu içinde dilimlenmiş antrikot ya da tavuk eti, yanında da patates kızartması ya da ayrı bir fırın tabağı içinde getirilen beşamel soslu kremalı patates dahildi. Diğer ana yemekler ise New York steak, t-bone steak, beef Stroganoff, kuzu pirzola, fileminyon ve yanında schnitzel'di. Yemeklerin yanında garnitür olarak elma dilim patates, fırında beşamel soslu kremalı patates, bildiğimiz patates kızartması, haşlanmış sebzeler ve kremalı ıspanak arasından seçim yapma olanağı da sunulmuştu. Biz soğan çorbası, hellimli salata, schnitzel ve tabii adı antrikot olan bir yemeğin tavuklusunu istemekte bir anlam görmediğimiz için, etli L'Entrcote mönüyü ısmarladık. Az pişmiş ısmarlanan et, istendiği gibi pişirilmiş olarak geldi. Yanındaki kremalı patates de başarılıydı. Soğan çorbası gerçekten Fransız usulü pişirilmişti; salatalar çok taze, sosları lezzetliydi. Ne yazık ki schnitzel bir kontrplak parçası kadar kurutulmuş olarak servis edildi. Yemeğin üzerine ısmarladığımız dondurmalı profiterole de söylenebilecek söz yoktu. Buna karşılık krem brülenin üzeri gereği gibi yakılmadığı için tozşeker taneleri dişlerin arasında gıcırdıyordu. Bir Fransız restoranı olarak buranın şarap mönüsüne daha özen göstermesini beklerdim. Yerli şarap çeşitleri sadece Terra ürünlerinden oluşmuştu, ithallerde seçenek biraz daha geniş tutulmuştu ve en pahalısı Châteauneuf-du-Pape apelasyonu bir şaraptı. Yazın ızgara etlerle iyi gidebilecek bira çeşitleri de sadece birkaç yerli markadan ibaretti. İthal biralar düşünülmemişti. Yemek yerken alışveriş merkezinin tümüne yapılan 'house' tarzı müzik, ortama hiç uygun değildi ve doğrusu yemekten alınabilecek keyfi olumsuz etkiledi. Sonuçta kahveleri dışarıda, daha canlı bir ortamda içmek üzere hesabı istedik. Herhalde Kuruçeşme'deki yazlık mekânda bu yemeği yemiş olsaydık, daha olumlu izlenimlerle ayrılacaktık. Sanırım buraya kışın bir daha gitmek gerekecek.
Haberin fotoğrafları