kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 31 Ağustos 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

'Başbuğ'un açıklamalarından rahatsız oldular'

Yeni Haber
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Şimdi bir maç vesilesiyle Türkiye, Ermenistan ile yeni bir ilişki düzeni içine girme maksadındadır. Azerbaycan'a zarar verecek her hareketten hükümetin uzak durmasını isterim'' dedi.

Baykal, CHP Parti Meclisi toplantısı öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Bir gazetecinin, ''Cumhurbaşkanı Gül'ün Ermenistan'a yapmayı planladığı ziyaret kamuoyunda tartışılıyor. Sayın Başbakan ziyarete Dışişleri Bakanı'nın da katılacağını söylemişti. Siz de maçı izlemek için Ermenistan'a gidecek misiniz, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine Baykal, bu durumun bir süreden beri hazırlanmakta olan yeni bir politikanın eseri olduğunu söyledi. Topluma şimdi bu politikayı kabul ettirme aşamasına gelindiğini ifade eden Baykal, şöyle konuştu:

''Şimdi bir maç vesilesiyle Türkiye, Ermenistan ile yeni bir ilişki düzeni içine girme maksadındadır. Bugüne kadar bizim Ermenistan'a karşı izlediğimiz politika niçin öyle şekillenmişti? Yani niçin Ermenistan ile ilişkilerimizde bizim belli bir dikkat, mesafe ve talep içerisinde durmamız zorunlu sayılmıştı? Ermenistan ile neden Azerbaycan ile kurduğumuz ilişkiyi kurmamıştık, neydi bunun gerekçeleri? Gördüğümüz üç temel gerekçe var. Bir; Ermenistan, Türkiye'nin daha ulusal sınırlarını tanımış değildir. Türkiye'nin toprak bütünlüğü Ermenistan tarafından kabul edilmiş değildir.

İki; Türkiye'ye karşı soykırım iddiasını Ermenistan bütün olanaklarıyla desteklemektedir, takip etmektedir. Üç; Ermenistan, Azerbaycan topraklarını, Yukarı Karabağ'ı işgal etmiştir, bu işgal fiilen devam etmektedir. Bu 'işgal' sözü, bizim değerlendirmemiz değildir. İlgili tüm uluslararası kuruluşlar, BM'den AGİT'e kadar tüm kuruluşların ortak nitelemesidir. Azerbaycan toprağı, Ermenistan tarafından işgal edilmiştir. Biz de bu tablo karşısında demekteyiz ki Ermenistan'a, 'Seninle komşuluk ilişkilerimizi geliştirmek isteriz ama bir bekleyişimiz var; Türkiye'nin ulusal sınırlarını tanıdığını beyan edeceksin, soykırım iddiasından vazgeçeceksin, Yukarı Karabağ'daki işgaline son vereceksin, onu bir an önce ortadan kaldıracak müzakerelere gireceksin.'

Bu üç talebe de Ermenistan 'hayır' demiştir ve demektedir. Bu defa Türkiye'ye dostlarımız, müttefiklerimiz, büyük ülkeler, 'Sen büyüksün, aldırma; Sen Yukarı Karabağ işgalini görmemezlikten gel, soykırım iddialarını duymazlıktan gel, sen yürü cumhurbaşkanı düzeyinde -daha ortada dışişleri bakanı düzeyinde bir gezi yok, başbakan düzeyinde bir gezi yok, doğru dürüst karşılıklı diplomatik bir ilişki yok- tepeden inme bütün bu pozisyonu ortadan kaldıracak hamle yap. Sen Erivan'a git, birlikte maç izleyin, oturun konuşun' diyor.''

Baykal, dış politikanın böyle ''ahbap-çavuş'' ilişkileriyle gitmeyeceğini ifade ederek, izlenen politikaların ciddi nedenleri olduğunu kaydetti. Kafkasya'nın, Türkiye ve dünya için olağanüstü önemli bir yer olduğunu vurgulayan Baykal, Türkiye'nin; Kafkasya'nın, Orta Doğu'nun, Balkanların ve Ege'nin içerisinde bulunduğu bu güç coğrafyada kendisine dost olan komşusu Azerbaycan'ın bulunduğunu belirtti. Baykal, Azerbaycan halkının, iktidarıyla, muhalefetiyle, tüm kesimleriyle Türkiye'nin gerçek dostu olduğunu vurguladı. Baykal, ''Kendi ifadeleriyle, 'Biz iki devlet, bir milletiz...' Bunu inançla söylerler. Gerçekten bizim tarihi, kültürel, siyasi nedenlerle çok yakın ve sıcak ilişki içinde olduğumuz en önemli ülkedir Azerbaycan'' dedi.

Azerbaycan ile ilişkilerin çok üst düzeyde seyrettiğini anımsatan Baykal, son zamanlarda Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC) ile Azerbaycan'ın petrol zenginliklerinin Türkiye üzerinden dünyaya taşınır hale geldiğini söyledi. Bu durumun Türkiye'nin dünyadaki konumunu çok olumlu etkilediğini ifade eden Baykal, BTC'nin son zamanlarda herkesi mutlu eden bir gelişme olduğuna dikkati çekti. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Bunun gerisi de gelecektir. Hazar'daki büyük petrol kaynakları önümüzdeki dönemde, Hazar paylaşılınca, Azerbaycan tarafından çok büyük ölçüde kullanılır hale gelecektir. Azerbaycan, Türkiye için ekonomik, güvenlik, siyaset, kültür...

Her açıdan olağanüstü önemlidir. Şimdi böyle bir ülkeyle ilişkinize en küçük bir zarar getirecek adım atmak, bizim başka çıkarlarımızın ötesinde mutlaka gözden kaçırılmaması gereken bir konudur. O bakımdan ben, Azerbaycan'a zarar verecek her hareketten hükümetin uzak durmasını isterim. Yani soykırım iddiasını kaldıracakları yolunda bize açıkça ya da gizlice taahhütte bulunsalar dahi, Yukarı Karabağ'daki işgali ortadan kaldırma konusundaki talebimizi Azerbaycan ile takip etmeye devam etmeliyiz diye düşünüyorum. Bu nedenle bizim burada, ayaküstü sırtımızı birileri sıvazladı diye, 'Yürüyün' dedi diye böyle temaslara yönelmemiz çok iyi düşünülmesi gereken, ciddi sorunlar yaratabilecek, bölgedeki güveni sarsabilecek bir konu niteliğindedir. O nedenle bir doğal maç ziyareti olarak görmek mümkün değildir. Bana 'Erivan'a maça gider misiniz' diyorsunuz, Bakü'ye maça gitmeyi tercih ederim.''

''BİZ ANAYASA'NIN TEMEL FELSEFESİNE YÖNELİK BİR DEĞİŞİKLİK İHTİYACI İÇERİSİNDE DEĞİLİZ''

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Türkiye'nin sorunu, hiçbir şekilde AKP'nin tercihlerine yardımcı olacak bir anayasa değişikliği yapmak değildir'' dedi.

Baykal, CHP Parti Meclisi toplantısı öncesinde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Baykal, sorulardan önce sözlerine, dudağındaki uçuk ile kameraların karşısına çıktığı için özür dileyerek başladı. Bu gece ramazan ayının başlayacağını anımsatan Baykal, ramazanın bütün Müslümanlara mübarek olmasını diledi. Yaz döneminin sona erdiğini, TBMM'nin de tatilde olduğunu anımsatan Baykal, siyasi hayatın yavaş yavaş hareketlenmeye başladığını söyledi.

Bir gazetecinin, ''Haşim Kılıç, dün yapılan törenlere katılmadı. Siz de katılmadınız. Haşim Kılıç, 'protokolde kendisine hak etmediği bir yer verildiği için gitmediğini' açıkladı. Sizin katılmama nedeniniz de buna benzer bir neden mi?'' sorusu üzerine Baykal, ''Hayır. Ben 30 Ağustos kutlamalarında askeri geçit töreni haricinde diğer bölümlerine katılıyorum. Yıllardan beri bunu böyle götürüyorum. Bu yıl da aynı uygulama içindeydi. Bu yılın kendine özgü şartlarıyla hiçbir ilgisi yoktur'' dedi.

''Haşim Kılıç, normalde protokol sırasında Başbakan'dan hemen sonra gelir, Anayasa Mahkemesi Başkanı olarak. Fakat kendisine ikinci sıradan yer veriliyor. Bu yüksek yargıya karşı, yürütmenin bir tavrı olarak algılanabilir mi sizce?'' sorusuna Baykal, ''Bu konuda bilinçli, sistemli bir tavır sergilendiği kanısında değilim. Nitekim, Sayın Haşim Kılıç'ın uyarısı üzerine Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği gerekli incelemeyi yapmış ve düzeltmenin gerçekleştirileceğini kendisine bildirmiş. Böyle yanlışlıklar olur. Bunlara özel siyasal anlam kazandırmaya gerek yok. Öyle olmadığı da zaten yaşanan olayla ortaya çıktı. Bir kriz konusu değil bu. Yeni bir kriz konusu yaratmaya çalışmayalım lütfen'' yanıtını verdi.

TÜRKİYE'NİN ULUS DEVLET VE LAİK DEVLET KİMLİĞİ...

Bir başka gazetecinin, ''Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un yaptığı ilk açıklamayla ilgili siz değerlendirmenizde, 'İlker Paşa çok güzel konuştu. Artık sözle etkili olma aşaması geride kaldı' dediniz. Bu sözlerinizle ne kastettiniz?''sorusuna Baykal, şu yanıtı verdi:

''Genelkurmay Başkanı'nın konuşması toplumda büyük bir ilgi yarattı. Zaten bu tür konuşmalar ilgiyle karşılanır, değerlendirilir. Bazı çevreler bu konuşmadan çok rahatsız oldular. Konuşmada dile getirilen düşüncelerin karşısında yer aldılar. Bu düşünceleri sakıncalı buldular. Halbuki Genelkurmay Başkanı'nın değerlendirmelerinin altında şu temel anlayış yatıyor; 'Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ulus devlet olduğu ve bunun mutlaka böyle sürdürülmesi, korunması gerektiği anlayışını' ifade ediyordu.

Yine aynı şekilde, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik bir devlet olduğu ve bunun mutlaka korunması ve sürdürülmesi gerektiğini ifade ediyordu. Bu ısrarlarıyla, bu anlayışıyla ilgili toplumda bir tartışma çıkmış olması gerçekten çok üzüntü vericidir. Öyle anlaşılıyor ki Türkiye'nin ulus devlet kimliğini reddetmek isteyen pek çok çevre vardır. Laik devlet kimliğinden tedirgin olan çevreler vardır. Onlar bu anlayışlarını yansıtmışlardır.

Benim dikkati çekmeye çalıştığım bir başka nokta var. Bu söylenenlerin tümünün çok önemli, çok haklı, çok doğru olduğundan hiçbir kuşku duymuyorum ama Türkiye'de şöyle bir tablo var; devletin çok önemli kurumlarının sözcüleri, devletimizin çok temel konularıyla, sorunlarıyla ilgili düşünceler ortaya koyuyorlar fakat bu düşüncülerin gereği yerine getirilemiyor. Bu tür konuşmalar yönlendirici, etkili, belirleyici olmak için yapılır. Konuşulan konuya baktığımız zaman, fevkalade önemli böyle bir konuda çok temel görüş ayrılıklarının devlet katında ortaya çıkması çok şaşırtıcı olur.''

''ŞABAN DİŞLİ OLAYI''

Doğruların gereğinin yetkili merciler tarafından yerine getirilmemesinin kopukluk yarattığına dikkati çeken Baykal, ''Bu kopukluk Türkiye'deki siyasal yaşamın temel sorunudur'' dedi. Buna birkaç açıdan örnek vermenin mümkün olduğunu ifade eden Baykal, şöyle devam etti:

''Mesela bir Dişli olayı yaşadık. Çok temel bir olay. İlk kez Türkiye'de, cumhuriyet tarihinde bir yolsuzluk iddiası, dedikodu, söylenti ya da siyasi suçlama olmaktan çıktı, belgeli, kanıtlı, somut bir iddia haline geldi. Ortada belge var, belgenin altında imzalar var. Belgenin içinde rüşvetin miktarı var. Bir milyon dolar...

Şartları var. 'Şunlar yapılırsa verilecek' deniyor. Onlar yapılmış, alınmış. Şartlar yerine getirilmiş. Bütün bunlar ortada. Muazzam bir olay. Cumhuriyet tarihinde böyle belgeli, kanıtlı, netleşmiş bir yolsuzluk konusu ortaya çıkmamıştır. Daima yolsuzluk söylenir. Daima iddialar vardır ama kaytaracak bir, iki nokta vardır. Birileri bir şey söyler, belirli şüpheli konular vardır, kaytarılır. Burada olay çok net.

Peki şimdi sormak lazım, ne oldu? Bu konuda ne yapıldı? Savcılar harekete mi geçti, dosya mı hazırlandı? Bunun yığınla tarafı var. Belediyeyle, başka şirket yöneticileriyle ilgili tarafı var. Siz söyleyin, kanıtlayın, belgeleyin, ondan sonra da bekleyin. Bu ciddi bir krizdir, böyle bir şey olmaz. Bu olursa, hukuk belli noktalarda işlemez demektir. Arkadaş yerinde durmaya devam ediyor, genel başkan yardımcısı...

Partinin genel başkanı 'Hortumları kestik, yolsuzlukların hesabını herkesten sorarız' diyor. Ne yaptın? Ortada hiçbir şey yok? Belgeli bir yolsuzluk iddiası var, gereği yapıldı mı, yapılması talep ediliyor mu? Bu konuda bir toplumsal talep içinde miyiz? O da değil, artık alıştık. Yolsuzluk iddiaları ortaya atılır, hatta kanıtlanır, gereği yapılmaz. Bu yanlış. Ben buna alışmak istemiyorum.''

''YAŞANAN SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ SAĞLANMADI''

AK Parti hakkındaki kapatma davasına da değinen Baykal, dava sonucunda ''AKP'nin laiklikle ilgili konumunun yüksek yargı kararıyla netleştiğini'' söyledi.

''Anayasa Mahkemesi 11 üyesinin 10'uyla dedi ki (AKP laikliğe aykırı eylemlerin odak noktası konumundadır)'' diyen Baykal, Anayasa Mahkemesinin kararından önce de partisinin, bazı yazarların, düşünürlerin de aynı düşünceyi dile getirdiğini ve tartıştığını hatırlattı. Bu duruma yönelik tartışmaların artık sona erdiğini, konunun Anayasa Mahkemesinin kararından sonra netliğe kavuştuğunu anlatan Baykal, şu görüşleri dile getirdi:

''AKP, Türkiye'de iktidar partisi. Bu parti hakkında, bizim Anayasamızın en önemli ilkesi bakımından karşılıklı çatışma durumu olduğunu Mahkeme hükme bağlamıştır. Bu, yaşanan sorunların çözümünü sağlamış değildir. Adını koymuştur, tarif etmiştir, sorunu incelemiştir.

Türkiye'deki laiklik krizini çözmemiştir. Laiklik krizi olduğunu hukuken tespit etmiştir. Bunun çözülmesi lazım. Bunun tek çözümü vardır; AKP iktidarı der ki 'Laikliğe karşı eylemlerin odağında bir parti olmaktan vazgeçeceğim'. Bunu açıkça ilan eder, etmez. Topluma, hukukçulara, kamuoyuna dedirtir ki 'Evet, AKP, Anayasa Mahkemesi kararından sonra laikliğe karşı eylemlerin odağında olmaktan çıkmıştır. Bu kanaati bize verir ve Türkiye krizden kurtulur. Şimdi böyle bir tablo var mı? Hayır, böyle bir şey yok. Mahkeme böyle bir karar verdi, Başbakan çıkıp, 'Hayır, laikliğe karşı eylemlerin odağında değiliz' demedi. Bu hükme götüren dayanak noktaları neyse onlar ortadan kaldırılır.''

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ


Baykal, bir başka gazetecinin, ''Ulusal Program çerçevesinde bazı anayasal değişikliklerin içerisinde olduğu bir program hazırlandı. Sayın Bahçeli destek verdi. Bir uzlaşma komisyonu kurulacak. Siz destek verecek misiniz?'' sorusuna, Anayasa Mahkemesi'nin AK Parti'ye karşı açılan kapatma davasında verdiği kararın bir kriz yarattığını ileri sürdü.

Baykal, ''Söz konusu parti iktidar partisi. Anayasa Mahkemesi böyle demiş, Anayasa böyle. Biraz önce çözümü söyledim. Bazı çevreler diyorlar ki 'hayır değildir'. Nedir peki? Anayasa'yı değiştirelim. Bazı çevreler de diyor ki 'Anayasa Mahkemesini değiştirelim. Bir daha böyle bir karar alamayacak bir Anayasa Mahkemesi yapalım. Bunlar da çözüm ama bunlar bizim meşgul olduğumuz çözümler değil.

Biz Anayasa'nın temel felsefesine yönelik bir değişiklik ihtiyacı içerisinde değiliz. Anayasa'yı uyduralım AKP'ye, hayır. AKP'yi Anayasa'ya uyduralım. Türkiye'yi AKP'ye uyduralım, hayır. Türkiye herkesten büyüktür. Siyasi partiler, iktidarlar bugün vardır, yarın yoktur. Kalıcı olan Türk milletidir, Türkiye'nin Anayasası'nın temel özüdür'' diye konuştu.

Baykal, ''Türkiye'nin sorununun hiçbir şekilde AK Parti'nin tercihlerine yardımcı olacak bir anayasa değişikliği yapmak olmadığını'' söyledi.

KEÇİÖREN'DE BÜFECİNİN DÖVÜLMESİ

Keçiören'de bir büfeciyi zabıtaların dövmesiyle ilgili bir soruya Baykal, ''Gerçekler ortada, çok açık. Kimse kimseyi aldatmaya kalkmasın. Sistematik bir politika uygulanıyor. Sindirme, caydırma politikası uygulanıyor ve bu politika da bize hiç yakışmayan yöntemlerle uygulanıyor. Bunu besleyen zihniyet ne ilçe başkanının, ne belediye başkanının, ne de anakent belediye başkanının anlayışıdır. Başbakan'ın anlayışıdır. Başbakan başından beri belli bir politika içerisindedir ve bu politika sürdürülmektedir'' yanıtını verdi.

(AA)