kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Ağustos 2008, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Arşiv büyük...

Gazetede, "Uğur Mumcu ile Orgeneral Eşref Bitlis'in peş peşe, Talabani'ye (PKK'ya!) giden silahları araştırdıkları için öldürüldükleri" ne dair bir şeylerin de yine "Veli Küçük arşivi" nde bulunduğu yazılınca...
Ben de bizim arşivi karıştırıyordum ki...
Bir şeye takıldım.
29 Ocak 2008'de, Fehmi Koru' nun "Taha Kıvanç" sütununda "Bir açıklama" vardı.
FİBA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüsnü M. Özyeğin imzasıyla deniyordu ki:
"Şahsım hakkında yanlış bilgilendirmeden kaynaklandığını düşündüğüm yazılarınızdaki iddiaları üzüntüyle okumuş bulunmaktayım.
Yazınızda ismi geçen şahıs ile ne geçmişte ne de bugün hiçbir ticari ortaklığım söz konusu olmamıştır.
Holding bünyesinde gıda perakendeciliğinde Endi Şirketi de bulunmaktaydı. Bugün ticari faaliyeti bulunmayan Endi, bacanağım Tunç Çapa tarafından yönetilmekteydi.
Yazılarınızda sözü edilen şahıs Endi Yönetim Kurulu Başkanı Çapa'nın 10 yıl önce vefat eden babasının dostudur. Çapa, merhum babasının yadigarı olarak kendisine Endi Yönetim Kurulu'nda bir dönem görev vermiştir.
Kendisi 2004'te istifa ederek şirketten ayrılmıştır.
Söz konusu kişiyle şahsımın ve ticari şirketlerimin tek ilişkisi bu şekilde gerçekleşmiştir.
Bu mektubun amacı, şahsım dışında gerçekleşen bir ilişkisinin farklı noktalara çekilmesinden duyduğum rahatsızlıktır."
Özyeğin'in, adını bir kere anmadan "Söz konusu kişi" dediği söz konusu kişi, şimdi Ergenekon'dan tutuklu Emekli General Veli Küçük idi.
Koru, "Veli Paşa ile Hüsnü Bey" başlıklı iki yazıda, "Acaba savcılar Özyeğin'le de görüşecek mi?" diye başlayıp "Veli Küçük ile nasıl ve nerede tanıştınız? Hangi özellikleri sebebiyle önce yönetim kurulu üyesi sonra ortak yaptınız?" diye soruyor, hatta Finansbank'ın ("Yunan Ortodoks Kilisesi'nin de pay sahibi olduğu") Yunan Bankası'na satışında "gayrı milli her şeye tiksinti duyan" Küçük' ün rolü olup olmadığını sorguluyordu. (Nedense ben de Yunan Ortodoks Kilisesi'nin özünde Fener Patrikhanesi'nden hiç hoşlanmadığını sanırım.)
Çıkış noktası ise, 27 Mart 2001'de Milliyet'te Eylem Türk imzasıyla verilen "Susurluk Paşası marketçi oldu. Küçük, FİBA Holding bünyesinde yönetimde" haberiydi.
Aslında Yeni Şafak da 18 Aralık 2001'de "Endi'de daha önce Yönetim Kurulu Üyesi olan Küçük'ün adı daha sonra ortaklık kayıtlarına da geçti. Endi Gima ile birleşti" diye çıkmış.
Küçük'ü "baba yadigarı" olarak yönetime alan Çapa, eski şampiyon milli binici ve Çapamarka'yı yaratan, sonra yabancılara satan aileden.
Gima'nın da Carrefoursa'ya satışından sonra, yine Özyeğin'e ait Romanya'daki Anchor grubunun Başkanı. Para dergisine göre, "Romanya ve Moldova'da gayrimenkul toplamakta başarılı."
Şelale Kadak'ın bir söyleşisinde, Gima'nın alındığı yoğun günler için, "2 motorlu uçakla tüm Gima'ları dolaşmaya başladım. 1996 Kasımıydı. Sonra da psikiyatriste gitmeye başladım" demiş.
Kader ne tuhaf!
"1996 Kasımı" aynı zamanda, "Susurluk Kazası" vesilesiyle Türkiye'nin Veli Küçük ile de tanıştığı psikiyatrik, şizofrenik, paranoyak, depresif, asabi bir dönem!
Tabii, daha önceden öyle veya böyle tanımış, tanışmış "babalar" ile "artık hayatta olmayanlar" hariç!
Özyeğin, "söz konusu yadigar"ı hiç anmasa da, kendisi hep "23 Mart 2000'de kurulan Endi'nin; Özyeğin, Çapa, Nezih Çevik ve Ömer Arif Arat'la birlikte 5 ortağından biri" diye anılmış. Yani, Özyeğin'in de bulunduğu listede.
Oradan da, birleşmeyle Gima'ya uzanmış. "Söz konusu yadigar" namıyla değil, Veli Küçük adıyla! Buna, yönetimde görev yapmış İbrahim Ethem Bingül, Mehmet Güleşçi, Burhan Sevahil ile Prof. Asaf Savaş Akat da tanık olmalı.
"Generalin Gima'daki makamında" diye başlayan "Kızılelma toptan ve perakende pazarlaması"na dair iddiaları ise geçiyorum.
Hatta, Çorlu'da askeri alanda "şehitlik arazisi" olan yerin önce OYAK'a geçmesi, ondan da Gima'ya kiralanmasında birisinin etkili olup olmadığını da sorgulamıyorum.

Dışkılı tarih
Buraya kadar geldinizse...
Buraya kadarki "açıktaki arşiv"i bir yana bırakıyor ve "bilinen ama unutulmuş bir isim"e geçiyorum.
Bir başka "Söz konusu kişi" adayına.
Adı Cafer Tayyar Çağlayan.
Hiç duydunuz mu? Hatırladınız mı?
Türkiye kendisini, "14 Ocak 1989'da Cizre Yeşilyurt muhtarı ve köylülerine gece yarısı, işkence ardından dışkı yediren Jandarma Binbaşı" olarak tanıdı. Dünya da öyle.
Hele hele, Avnupa İnsan Hakları Mahkemesi. Onun "pis" icraatı yüzünden Türkiye'yi 1994'te mahkum etti. Her köylü başına 300 bin Fransız Frangına. 50 bin Euro kadardı galiba! Kişi başına 100 bin YTL, 100 milyar TL. Bu sizin verginizle ödendi.
O köylülerden Kamil Müştak geçen yıl kanserden öldü.
Rekor tazminat yüzünden, dışkıyı sadece "kötü muamele nedeniyle tecilli 3 ay"la cezalandırmış gibi yapan Türkiye mevzuatı da değişti!
Ama, hem hapse, hem bir süre memuriyetten mene mahkum olduğu halde, "Söz konusu Binbaşı" o sırada terfi alıyordu.
Yani, çoluk çocuğunu geçindiremediği için azıcık fazla kredi kartı veya tüketici kredisi borcu yapan subay, astsubay, uzmanın ordudan hemen atılabildiği bir sistemde, hem insan haklarına pislemiş hem de devleti elaleme rezil edip küçük düşürmüş, mahkum ettirmiş "söz konusu asker kişi" arıza şeridinden son sürat devam edebiliyordu.
Sonra Çanakkale'de de adı duyuldu: Aktüel dergisinden Tuncay Opçin'in haberindeki iddiaya göre Çanakkale Er Eğitim Alayı'nda metresi 4 milyara mal olan bir "dekovil demiryolu hattı" yapılmış, 800 milyar TL harcanmıştı. Mutfak ile yemekhane arasındaki hattı 1999'da "Jandarma Tugay Komutanı Tuğgeneral Veli Küçük'ün projelendirdiği" ilan edilmişti. İnşaatta erler çalıştırılmıştı. Malzemenin çoğu da hibeydi.
Alay Komutanı ise, Kıdemli Albay "Köylülere dışkı yedirdiği için mahkum olan ve Türkiye'yi mahkum ettiren Binbaşı" Cafer Tayyar Çağlayan'dı.
Çağlayan o hatlarda kah dekovile, kah trene, kah TIR'a, kah zırhlı araca binerek sonunda nereye geldi, biliyor musunuz?
İşte bu pek bilinmiyor:
"Söz konusu Küçük" için "şahsım ve ticari şirketlerimin tek ilişkisi, bacanağım Çapa'nın kendisine baba yadigarı olarak Endi Şirketi yönetiminde bir dönem görev vermesidir" diyen Hüsnü Özyeğin'in Finansbank'ına.
Sattıktan sonra da başkanlığını Özyeğin'in yürüttüğü Finansbank Yunanlılara gitmeden hemen öncesine kadar, "Türkiye'nin dünyadaki imajını bozan" kıdemli Cafer Tayyar Çağlayan, bankanın güvenlik işinin başındaydı.
Tam da, Küçük'ü oralara getirdiği söylenen Tunç Çapa mesela, "Romanya'da Türk imajını düzelttim" dediği sıralarda.
Hem de, Çağlayan (hadi tehditler yüzünden bu olabilir ama) askeri tedbirlerle korunduğu sırada.
Çağlayan kimin kime yadigarı idi, bilmiyorum.
(Tabii ki bir işte çalışabilirdi de) 3 milyar dolarlık o bankanın güvenliği neden ona emanetti, bilmiyorum.
Bu insanları, servetleriyle, kasalarıyla, masalarıyla, kurullarıyla, perakendeleriyle, rütbeleriyle, içki veya dışkılarıyla, bu arşivlerde buluşturup duran neydi, bilmiyorum!