kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 11 Temmuz 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Tüm dünyada tanınan piyanistlerimizden Burçin Büke, Türkiye'de müzik sektöründe mafya olduğunu söylüyor: "İtalya'da çöp toplama işi mafyanın elindeymiş, istekleri olmayınca çöp toplamayı durdurmuşlar. Bizde de yakında müziğin kokusu çıkar."

Yakında bu müziğin kokusu çıkar

BÜLENT DENLİ
BÜLENT DENLİ
30.05.2008
Uluslararası İstanbul Müzik Festivali ve hemen ardından Uluslararası İstanbul Caz Festivali başlıyor ya, Burçin'e telefon ettim, fikir almak için. Bildiğiniz gibi Burçin Büke, klasik müzik dünyasının çok yakından tanıdığı uluslararası piyanistlerimizden. Mozart'ı, Liszt'i, Gershwin'i, Rimsky-Korsakov'u, Chopin'i, Rahmaninov'u, Debussy'i, Prokofiev'i Avrupa'dan Amerika'ya, Afrika'dan Ortadoğu'ya kadar el üstünde taşıyor. Burçin aynı zamanda caz müziğiyle de flört halinde. Volkan Hürsever ve Cengiz Baysal ile birlikte yaptığı Secret Garden adlı albümünde klasikten caza sıkı bir yolculuk yapmıştı. Hatta öncelerde keyifli bir sohbetimizde "Bakma ağabey sen her klasikçinin içinde caz çalma isteği vardır," diyerek biraz da kendi gizli bahçesindeki müziğinden söz etmişti. Telefonda "Hadi gel," dedim, "Gel de anlat biraz bilgimiz artsın." Hiç üşenmedi, bir taksi, Burçin ile buluştuk...

YENİ KONSEPT YOK
İlginç çoçuktur Burçin Büke, eğilmeden bükülmeden doğru bildiğini söyler, seviyorsa da sevmiyorsa da açık açık ortaya koyar. Bazen o kadar doğrucu davutu sergiler ki, sivri dilli diye eleştiri alır. Bedelini de ödemeye hazırdır. Bir gazeteci ile bir müzik adamının festival programlarına aynı gözlükle bakması mümkün değil. Doğrusu bu konuda ben müşkülpesent değilimdir. Programların vitrin ve içerikleri tercihlerimde atbaşı gider. Peki, Burçin gibi iyi eğitim almış, müziği bilen, dünyayı bilenler nasıl bakıyorlar bu işe? "Bence enteresan bir şey yok," diye söze başladı Burçin ve şöyle dedi: "Daha öncede söyledim, İstanbul'daki festivaller kısır döngü içinde geçiyor artık. Solistler eskidi, konsept olarak yeni bir yaklaşım yok. Hep vitrine oynanıyor, kulağa hoşgelen, hep bilgidiğimiz repertuarlar tercih ediliyor. Tüm dünya yenilik peşinde, yeni müzik türlerini korkusuzca sergiliyorlar. Müziksevere yeni ufuklar açmak için çaba gösteriyorlar. Bu konsere üç kişi gelir diye vazgeçmiyorlar. Değişik sesler yakalamak için adam alıyor ayakkabıyı piyanonun içine fırlatıyor. Bana bile ters geliyor ama, bu ufuklarda gezinmek gerekir diye düşünüyorum." Küçük bir sessizlik yaşadık. Bir izleyici olarak Burçin'in söylediklerini kafamda tartmaya çalıştım. Söyledikleri zor geldi ama belki de haklıydı. Uçukkaçık, deneysel, modern, çağdaş, elektronik... Ne derseniz deyin yeni müzikle kitlesel tanışmaların zamanı gelmiş olabilir. Belki 20 yıl önce yaşadığımız hareketliliği bir basamak yukarı çıkarabiliriz.

TÜRKLER KAT KAT ÜSTÜN
Burçin zeki çoçuk, kafamdan geçenleri bilircesine sessizliği bozdu: "Bülent Ağabey, kaybedecek bir şeyimiz yok. Türk halkının klasik müzik ve cazla bağlantısını kuramadık. Caz bir parmak önde ama kitlesi o kadar büyük değil. Klasik müzikte ise yaş ortalaması 60 ve üzerinde. Biz partiyi kaybediyoruz. Çünkü gençleri etkileyecek kendi kahramanlarımızı yaratmıyoruz. Üstüne üstlük olanları da dışlıyoruz. Türk sanatçısına gerekli özen ve ihtimamı göstermiyoruz. İthal sanatçılarla bu işi götürmeye çalışıyoruz. Herhangi bir kasıtla söylemiyorum, Türkiye'de öyle müzisyenler var ki dışardan gelenlerden kat kat üstün. Ama onlara avuç dolusu para verirken 'Sen bizdensin,' deyip yerlilere onda birini teklif ediyorlar. Ondan da vazgeçtim, çalmasına bile izin vermiyorlar." Ooooo... "Kim kardeşim bunlar," diye yerimden zıplamışım. Cevap: "Biliyorsun, İtalya'da çöp toplama işi mafyanın elindeymiş, istekleri olmayınca durdurmuşlar çöp toplamayı. İtalya kokuyormuş. Bence bizde de yakında müziğin kokusu çıkar." Gayri ihtiyari soruyorum, "Yani Türkiye'de müzikte mafya mı var demek istiyorsun?" Burçin görüşünde israrlı, "Bence bir nevi var. Çünkü hep aynı adamlar çalıyor, bu müzik bence kokar. 'Kim karar veriyor?' diye sorarsanız, üstüne üstlük karar verenler arkadaşlarımız. Kendimden örnek vereyim, bunlar hiçbir zaman gelip 'Burçin ne yapıyorsun?' demezler. Ben iki hafta önce Carnegie Hall'da çalmışım, senin önünde duruyorum, sormuyorsun bile. İlgilenmiyorlar, görmemezlikten geliyorlar; çünkü kafalarında önümüzdeki 10 senenin kendilerince planı var. Seçiciler vitrine oynuyorlar, gişeye oynuyorlar. Eskiden vardı, ama artık geleceğe ilişkin yatırım yok. Ayrıca klasik müzik eleştirmeni yok, caz eleştirmeni yok, yazanlar da hep 'ayakta alkışlandı' diye yazıyorlar. Böyle olunca gelişme olmuyor. Meydan boş olunca da böyle oluyor." Vay, vay, vay... Anlaşılıyor ki, bu mevzu daha çok su kaldırır. Konuşacak çok şey var ama yer yok. Bakalım zaman ne gösterecek...