kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Mayıs 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Maradona futbol şovuyla da basının ilgisini çekti.

Maradona, Kusturica, Cannes Ve Gooool!

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
Emir Kusturica'nın, Maradona üzerine yaptığı Emir Gözüyle Maradona'nın gösterimi için Cannes'a gelen efsanevi futbolcunun yönetmenle yaptığı basın toplantısı bir şova dönüştü. İkili ABD karşıtı konuşmaları ve sempatik tavırlarıyla dikkat çekti..
Bu akşam bitecek olan Cannes 2008'e damgasını vuran olaylardan biri spor oldu. Zaten böyledir; kimi zaman müzik, kimi zaman siyaset, kimi zaman moda gibi olaylar gelir ve dünyanın en önemli sinema etkinliğine katılır. Bu yıl sıra spordaydı. Çağımızın iki büyük sporcusu, boksör Mike Tyson ve futbol ilahı Diego Armando Maradona üzerine yapılan filmler ve ikisinin de bizzat gelip, Cannes'da basının karşısına çıkmaları, galalara katılmaları nedeniyle... Babam İş Gezisinde, Çingeneler Zamanı, Yeraltı gibi filmlerin unutulmaz yönetmeni, Sırp sanatçı Emir Kusturica'nın Emir Gözüyle Maradona filmi, Kusturica'nın bir diğer marifeti olan müzisyenliği ve grubuyla birlikte verdiği bir konser sahnesiyle açılıyor. Ve salonu dolduranlar ona tezahürat yapıyorlar, "Sinemanın Maradonası" diyerek... Bu, film için ısmarlama bir sahne mi, bilinmez. Ama iki sanatçı arasındaki benzerlikleri açıklıyor. İkisi de alanlarının zirvesinde, ikisi de yoksul çevrelerden gelip zirveye yükselmiş, ikisi de kaçınılmaz olarak birer megalomana dönüşmüş... Emir şöyle diyor: "Ben de dünya üzerindeki milyonlarca insan gibi, o 1986 Dünya Kupası'nda İngiltere'ye iki gol attığında, 'dünyada adalet diye bir şey var' diye düşünenlerdenim. Sırbistan da tıpkı Arjantin gibi IMF tarafından ezilen ülkederden biri. Bizim futbolumuz da Arjantin'dekine benziyor ve o tüm Balkanlar için tam bir ilah. Ona ilgi duymak doğal değil mi?" Birlikte yaptıkları basın toplantısı ise görülmemiş bir şova dönüşüyor. Özellikle toplantı sonunda gazetecilerin hücum ederek imza istemeleri... Ertesi gün bir gazete şöyle diyor: "Robert de Niro veya Julia Roberts'dan bile imza istemeyen gururlu eleştirmenlerin Maradona karşısında sıraya girmeleri, ibret vericiydi!" Maradona, önce çocukluğunu anlatıyor. Çok küçük yaşta futbola başlamış, hatta geceleri bile mahallede oynarlarmış: "Gece karanlığında topu görmezdik, ama oynardık. Bu çok iyi oldu çünkü her koşulda topu takip etmeye alıştık." Bugün 48 yaşındaki spor adamı, bir aralar uyuşturucu batağına saplanmış, aşırı kilo almış ve adeta kendi kendisinin bir karikatürü olmuştu. Ama artık kilosu oldukça azalmış, bu sorunu çözmüş ve iyimser gözüküyor. Açıkça söylüyor: "Evet, çok kötü bir dönem oldu. Ama artık hepsi geride kaldı. Benim için tek şey var: Ailem. Eşim ve iki kızım, Alma ve Janina. Onlar için yaşayacağım ve artık sade bir yaşam istiyorum. Her zaman saatte 100 km. yaparak yaşanmaz." Peki ya siyaset? Çünkü filmde sürekli siyasal mesajlar veriyor, Bush ve Amerikan siyasetine çatıyor, Latin Amerika halklarına tam özgürlük istiyor... Şöyle diyor: "Siyasete ısınmamda Emir'in büyük rolü oldu. Onunla uzun konuşmalarımız sonunda ben de bilinçlendim. Futbolcu olsak da, hatta suçlu, hırsız, katil olsak da siyasete kafa yormalıyız, dünya sorunlarına çözüm aramalıyız." Bir gazeteci kadınları soruyor: "Hayatım hep kadınlarla geçti. Büyükannem, annem, beş kız kardeşim, sonra eşim, kızlarım. Onlar olmasa ben bir hiçtim."

ÖLÜM ONU KABUL ETMEDİ
Kusturica yine Amerika'ya çatıyor: "ABD, II. Dünya Savaşı'nın sonundan beri, tam 24 ülkeyi bombaladı. Bunu eleştirmeden durabilir misiniz? Ben politik film yapmadım. Sadece insanların ortak sağduyusuna seslenmeye çalıştım. Dünyada tüm insanları birleştiren iki büyük olay var. Biri futbol, ötekiyse müzik. Bu iki alanı kullanarak her türlü mesajı verebilir ve her düşünceyi savunabilirsiniz." Sonra Maradona'yı övüyor: "O benim için sanki bir film kahramanı. İnançlı, içten, kendisi olan biri. Müthiş bir enerjisi var. Akılla açıklanamayacak bir enerji. Biz sadece akla ve ekonomiye dayalı bir dünyaya inanıyoruz. Oysa başka gerçekler de var." Ve ekliyor: "Maradona bir dönem adeta ölmeye çalıştı. Kendisini ölümün kucağına attı ama ölüm ya da Tanrı onu istemedi. Onun özellikle Latin Amerika'daki etkisine şaştım. Binlerce insan gelip ona dokunmaya çalışıyorlardı. O antik çağ toplumlarında yaşasaydı, mutlaka tanrı ilan edilirdi. Onun sayesinde, yoksul ülkelerde milyonlarca çocuk bir futbolcu olma düşleri kuruyor. O, sayısız insana umut veriyor, örnek oluşturuyor. O, ilah olmak yerine ölümü seçti. Ama kabul edilmedi. Şimdiyse rolünü oynamaktan başka çaresi yok." Maradona şöyle diyor: "Bu filmi karşılıklı, kalplerimizi açarak yaptık. Ve çok şey anlattık." Maradona'nın kızlarından biri sinemayı seçmiş, oyuncu olmuş. Hatta Cannes'da oynayan bir filmde küçük bir rolü de varmış. Bir soru üzerine Arjantin sinemasını çok beğendiğini söylüyor. Kendisi üzerine yapılan filmleri beğenmediğini, tek beğendiğinin Kusturica'nın filmi olduğunu ekliyor.

ZIDANE FİLMİ YAPMAK İSTEMİŞ
Sonra sevdiği oyuncuları sayıyor: Robert de Niro ve Julia Roberts. Julia'yı andıkça coşuyor: "Onu öyle beğeniyorum ki... Şurada, Croisette'de onunla yürümek için neler vermezdim... Ona dokunmak için, o gol attığım elimi bile kesip verebilirdim!" Sürekli ABD aleyhine konuşan futbolcunun hayran olduğu oyuncuların Amerikalı olması ya da bir dönemde Pepsi reklamlarına çıkmasındaki çelişkiyi artık yüzüne vurmuyoruz elbette! Başka futbolcu filmi yapacak mı? Emir şöyle diyor: "Hayır. Ama yapsaydım Zidane Kusturica (solda) ve Maradona sevgi yumağı içinde. üzerine yapardım. O da çok iyi bir futbolcu ama tek başına oynuyor. Oysa Maradona hep takım oyunculuğunu ön plana çıkardı. Ve o ayrıca bir büyücü!" Bir soru üzerine, Pele'yi anlatan bir film de düşünmediğini söylüyor: "Onun hayatında sadece futbol var. Maradona gibi çok yönlü ve çok malzeme sunan biri değil. O açıdan, onun hikayesinden iyi bir film çıkmaz." Emir Gözüyle Maradona filminin satın alındığını ve gelecek sezon ülkemizde de oynayacağını hatırlatayım.
Haberin fotoğrafları