kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Mart 2008, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Cumartesi SABAH 
SUNAY AKIN

Ay'da kaynana zırıltısı var mıdır?

Polonya'nın Lvov kenti sokaklarında Nazi çizmelerinin sesi duyulduğunda, takvim yaprakları 1941 yılının haziran ayını göstermektedir. Dört yaşındaki Selma Schwarzwald binlerce masum insanla birlikte, kentin yoksul mahallelerine taşınmak zorunda kalır. Küçük kızın tek suçu, Yahudi bir anne ve babadan dünyaya gelmektir!.. Naziler, gettolarda yaşamaya zorladıkları Yahudileri toplama kamplarına götürmeye başladıklarında, annesi Laura ve babası Daniel, kızları Selma'ya 'Sophie Turner' adıyla sahte kimlik düzenleyerek başka bir bölgeye kaçarlar. Ne var ki, Daniel Schwarzwald yakalanarak öldürülür. Trenle Krakow'a gitmeyi başaran anne ve kız, sık sık adres ve ad değiştirerek gizlenmeye çalışırlar. Laura, kızına ve kendine bakabilmek için çalışmak zorundadır; bir gazeteye ilan verir. Laura'yı bir SS subayı arar ve Yahudi kadın bir Nazi'nin yanında hizmetçi ve de çevirmen olarak işe başlar... Savaşın zor günlerde Selma'nın adı 'Zofia Tymejko' olmuştur. Küçük kız sarı saçları ve renkli gözleri sayesinde Yahudi kimliğini rahatlıkla gizlemektedir. Dahası, ev sahipleri kadının armağan ettiği İncil sayesinde kendini Hıristiyan sanmaktadır. Laura bu durumdan hiç de şikâyetçi değildir. Onun amacı, kızının Yahudi olduğunu gizlemek ve onu toplama kamplarından uzak tutmaktır. Laura, kızına küçük bir oyuncak ayı alır. Sekiz santimetre boyundaki bu oyuncak, kız çocuğun en yakın arkadaşı olur ve ona 'Mülteci' adını koyar. Annesi ve teyzesi oyuncak ayıya bir de ceket dikerler. Savaş sona erdiğinde anne ve kız İngiltere'ye giderek soyadlarını 'Turner' olarak değiştirirler. Selma'nın adı da, babasının koyduğu takma ad olan 'Sophie' olmuştur. Sophie Turner, tıp eğitimi aldığı yıllarda aslında Yahudi olduğunu öğrenir. Psikolojik sorunlar yaşayan Sophie, annesiyle birlikte Avrupa'dan uzaklaşarak ABD'de yaşamaya karar verir.

OYUNCAK ASTRONOT
2006 yılının aralık ayında, uzay mekiğiyle yolculuğa koyulan astronot Mark Polanky, Mülteci'nin bir benzerini yanına alarak onu uzaya taşır. Özgürlük adına yapılan bu yolculukta bir oyuncak ilk kez uzaya çıkmış olur, dersek, yanılırız! David Scott, bir akşam yemeğinde tanıştığı heykeltıraş Paul van Hoeydonck'tan bir oyuncak astronot yapmasını ister. Bu oyuncak, taşınma sırasında sorun yaşatmaması için hem çok hafif, hem de götürüleceği yerdeki ısı farkından dolayı son derece dayanıklı olmalıdır. Oyuncak astronotun cinsiyeti ve etnik özelliği de belli olmamalıdır. Astronot Scott ayrıca, yapacağı oyuncaktan ticari bir beklenti içerisine girmemesini ister, Hoeydonck'tan... Çünkü, oyuncak astronot Ay'a armağan olarak sunulacaktır... 'Düşen astronot' adı verilen oyuncak, 26 Temmuz 1971'de, Apollo 15'in içinde Ay'a doğru yola çıkar. Davit Scott ve James Irwin tarafından Ay'a bırakılan oyuncağın yanına bir de plaket konulur. Bu plakette, 1971 yılına kadar uzaya çıkan ama yaşamını yitiren sekiz Amerikalı astronot ve altı Sovyet kozmonotun adları yazılıdır. Oyuncağın bir benzeri Washington'daki Uzay Müzesi'nde sergilenmektedir. Tıpkı, uzaya çıkan oyuncak ayı olan Mülteci'nin aynı kentteki Soykırım Müzesi'nde ziyaretçileri beklemesi gibi... İstanbul Oyuncak Müzesi'nde ise insanlığın Ay'a ulaşma düşleriyle yaptığı uzay oyuncakları ziyaretçiler tarafından büyük ilgi topluyor. Uzay odasındaki oyuncaklar arasında en eski olanları, 1920'li ve 30'lu yıllarda ABD'de yapılanlar. Bu oyuncaklar, insanın uzaya çıkacağı ve hatta bir gün mutlaka Ay'a adım atacağının habercisidirler. Uzay oyuncaklarının ilk örneklerini Amerikalıların yapmaları ve Ay'a ilk adımın yine aynı millet tarafından 20 Temmuz 1969'da atılmış olmasına rastlantı diyebilir miyiz? Ya da, şunu soralım: Ay'a ulaşmayı kim başaracaktı, 1920'li yıllarda çocukların düşlerine, oyunlarına yaptıkları uzay oyuncaklarıyla Ay'ı hedef gösteren mi, yoksa o yıllarda çocuklarına oyuncak olarak kaynana zırıltısı alan millet mi? Televizyondaki kadınlara yönelik sabah programlarında 'kaynana zırıltıları'nı görünce, Mars'ın da bizden giderek uzaklaştığını düşünüyorum. Oyuncakları çocuklarına düşleri, hayalleri çoğalsın diye değil, oyalansın diye alan bir milleti oyalamak, ne kadar da kolay oluyor!..