kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Aralık 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
SUNAY AKIN

Bizim Nebil Özgentürk'ümüz var!

İnsanlık tarihi boyunca haritalar yol gösterici olmuşlardır. Haritalar sayesinde yeni kıyılar, bilinmeyen kıtalar, birbirinden renkli kültürler tanıdı insanlık tarihi... Toplumların kabuklarını kırdı haritalar; birbirine yakınlaştırdı; denizin mavi, dağların kahverengi olduğunu öğretti; hiç deniz görmeyene, dağlardan habersiz yaşayana... Anlatacağımız bir harita ustasının öyküsüdür. O olmasaydı, her biri bir dağ ya da bir deniz olan nice insanımızı tanıyamayacak, onların derinliklerine inemeyecek ya da doruklarına ulaşamayacaktık. O bize insanlarımızın haritasını çıkarmasaydı, kültür iklimimizin, yağmuruyla birlikte ağlayamayacak, güneşiyle gülemeyecektik. Bir Nebil Özgentürk olmasaydı, hayatımızda pek çok şey eksik kalacak ve bizler deryada olup, birbirinden habersiz balıklar gibi yaşayacaktık... Çukurova'nın güneşine benzer Nebil Özgentürk'ün yüreği... Sözünü esirgemez, dili dolanbaçlı yollara sapmaz. Güneş ışığı gibidir dostluğu, arkadaşlığı... O denli aydınlatıcı ve mevsimine uyarsa o denli de yakıcı! Ama o yürek ki, Çukurova'nın pamuğuna benzer aynı zamanda... Öylesine temiz ve başını koyacağınız yastık gibi öylesine huzur dolu... "İki ayaklı kütüphane," derler ya kimileri için... Nebil Özgentürk iki ayaklı müzedir. İnsan yüzlerindeki acıları, sevinçleri, başarıları, hüzünleri anlattığı Bir Yudum İnsan belgeselinin yüzlercesi, bu ülkede insan olmanın tarihinin toplandığı bir müze değil de nedir? Unutkanlığın kum fırtınasına karşı savaş açan, içimizdeki çekmeceleri aralayıp, pek çok değerimizi yeniden günışığına kavuşturan hep o olmamış mıdır?

FOTOĞRAF MAKİNESİNİN SİHRİ
25 yıl önce yazıldı, 'Nebil Özgentürk' adlı insan arkeoloğunun ilk sayfası... 1982 yılında, Günaydın gazetesinde başladı, bir arkeoloğun titizliğiyle araştırdığı insan öykülerinin ilki... Evet, bir arkeoloğun birikimi ve titizliğiyle sundu bizlere, kalemiyle kazıdığı insan öykülerini... Ama ondan da öncesi, öğrencilik yıllarında Almanya'daki ağabeyinden armağan olarak gelen fotoğraf makinesidir. Nebil Özgentürk, o fotoğraf makinesini gözüne getirince bambaşka bir dünya görür, bambaşka hayatlar, ışıklar ve ufuklar... Yalnızca fotoğraf makinesiyle değil, sözcüklerle de çeker, tanık olduğu acıları, sevinçleri... Eğer bir ressam olsaydı Nebil Özgentürk, bitti diye atılan boya tüplerinde kalan renklerle yapardı resimlerini... Eğer bir heykeltıraş olsaydı, önünde model olarak duran insanın heykelini yapmak yerine, taşın içindeki insan öyküsünü bulur çıkarırdı. Bir şair olsaydı eğer, dize peşinde koşmaz, insanın dize gelmediği şiirler yazardı. Nebil Özgentürk'ün hayatını, 'bir yudum' da olsa anlatabilmek için ondan habersiz, kendisiyle yapılan söyleşileri toparladım, tek tek okudum. Ve gördüm ki onlarda bile kendini değil, hayatını araştırdığı, en derinlerde kalan sırlarına eriştiği insanlardan söz ediyor, ışığı kendine tutmak yerine onların yüzünü aydınlatıyor. Eserinin önüne asla geçmeyen bu cesur, gözü pek ve hep haksızlığa uğrayandan yana olan dürüst kalemi saygıyla selamlayarak, son sözümüzü söylemek üzere Adana'daki bir berber dükkânından içeri girelim.

İNÖNÜ BABASININ ARKADAŞIYDI
Burası, Süleyman Bey'in berber dükkânıdır. İlkokula bile gidemeyen Süleyman Bey, okumayı ve yazmayı kendi gayretiyle öğrenir. Öylesine aydın bir insandır ki, evine konuk olan arkadaşları arasında İsmet İnönü de vardır, Abidin Dino da! Neredeyse, berber dükkânındaki iki ayna arasında akıp giden görüntüsü kadar çocuğu vardır Süleyman Bey'in... Eşi Cemile Hanım, 12 çocuk verse de kendisine, aralarından üç tanesi henüz cep aynasıyken kırılır, boy aynası olamaz ne yazık ki... Süleyman Bey, dükkânında çalışırken oğullarından biri yere düşen saçları süpürür. Hayatları birbirinden farklı olan insanların birbirine karışan saçlarına bakar ve düşünür sürekli olarak... O çocuk Nebil Özgentürk'tür. Ve siz, yanından geçip berber dükkânından dışarı çıkarken bilin ki asla bir bahşiş beklememektedir sizden... Geride bıraktığınız saçlarınızdaki ak öyküler, onun tüm zenginliğidir.