kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 24 Kasım 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
SUNAY AKIN

Deniz fenerinin çocukluğu

Bir atlıkarınca görmek, günün tüm yorgunluğunu alır yüreklerden; en suratsız, en karamsar insanı bile güldürür. İstanbul akşamında ışıldayan atlıkarınca, gece gezmesine gitmek için hazırlanan bir kadının kulağına taktığı küpe gibidir; o denli zarif, o denli ışıl ışıl... Atlıkarıncanın İstanbul'da boy gösterdiği ilk günlerde adı 'atlı karaca'ydı. Bunun nedeni, bir at ile bir karacanın yan yana oluşuydu. Erkek çocukların ata, kız çocukların ise karacaya binmesi düşünülmüştü. Ne var ki kız çocuklar da ata binmek isteyince karacalar kaldırıldı ve yerlerine at konuldu. Böylelikle atlı karaca 'atlıkarınca'ya döndü!.. Ahırkapı Feneri... Gecenin karanlığında dönen tek renk ışığıyla bir o kıskanır atlıkarıncayı! Yoksa atlıkarıncalar, çocukluğu mudur deniz fenerlerinin?

ŞAŞKIN GECE BEKÇİLERİ
Aziz Nesin, Altı Bekçi Atlıkarıncada adlı öyküsünde, içlerindeki çocuğun çağrısına kulak vererek, çalıştırdıkları atlıkarıncaya binen gece bekçilerinin komik ve bir o kadar da hüzünlü hikayesini anlatır. Gece bekçisi Arif, çalışma düğmesine basar basmaz koşarak biner atlıkarıncaya. O ve arkadaşları, neşe içinde dönerler önce... Sonra giderek hızlanan atlıkarıncadan ürkerler. İşte, akılları başlarına gelir o an; durdurmak için atlıkarıncanın düğmesine basacak kimsecikler yoktur! Altısı da atlıkarıncadadır. Gece bekçilerini teftişe çıkan emniyet müdürü, hiçbirini görev yerinde göremeyince küplere biner. Bekçileri azarlamak için bağlı oldukları karakola giderken, lunaparkın yakınlarından garip kuş sesleri gelir kulağına. Ötenlerin ne kuşu olduğunu merak eden emniyet müdürü, lunaparka vardığında bir de görür ki... Ne gördüğünü ustanın kaleminden okuyalım: "Lunaparkın atlıkarıncası dönüp duruyor, kendinden geçmiş altı bekçi de durmadan öğürüyor. Kiminin başı sarkmış, kiminin kolu, bacağı..." Aziz Nesin, öykünün bir kahramanının dilinden şöyle tanıtır atlıkarıncayı: "Atlıkarıncayı bildin mi? Ortada bir demir direk, direğe uzun zincirle bağlı demirden tekneler. Dönmeye başladı mı, zincirler havalanıyor ve tekneler yükseliyor. Biz teknelerde yükseldik, yükseldikçe hızlı dönüyor, hızlı döndükçe yükseliyor." Anlatılanın atlıkarınca olmadığı açıkça belli!.. Sözü edilen olsa olsa lunaparkın salıncaklarıdır. Uzun zincirlerle yukarıdaki büyük çembere bağlı, birbiri ardına dizili salıncaklar! Aziz Nesin, bir doktor arkadaşından duyduğu öyküyü aktarırken, dilini bozmamaya da özen gösterir. Elbetteki yazar, atlıkarıncanın ne olup olmadığının ayrımındadır. Anadolu'nun birçok yöresinde lunaparktaki dönen salıncaklara atlıkarınca denilir, daha doğrusu denilirdi. Doktor arkadaşı, dönmekten bayılan altı bekçi hikâyesinin Bursa'da yaşanıldığını söyler. Oysa ben, bu öyküyü daha altı yaşındayken Trabzon'da duymuştum. İki gece bekçisinin salıncaklara binip, sabaha kadar döndüklerini ve lunaparkın kentin dışında olduğu için yardım çığlıklarını kimsenin duymadığını ve de bu yüzden öldüklerini tüm kent konuşuyordu. Duyduklarım gerçek miydi, yoksa 'Laz'lara yapılan bir yakıştırma mıydı, bilemiyorum.