Kendisi söylüyor, diyor ki, 'sekiz yıl oturmaktan altımdaki koltuk çöktü.' Bu garip durumun nedenini şimdiki kuşaklar bilmez. Sebebi Bülent Ersoy'un 1981'de geçirdiği
cinsiyet değiştirme ameliyatıydı. O sırada Türkiye'de faşizan bir askeri rejim vardı.
Bir rejime direnmek Tüm benzerleri gibi koyu, katı ve orta malı bir ahlak anlayışına dayanan, erkeksi bir kültürü toplumda egemen hale getirmeye çalışan
12 Eylül yönetimi Ersoy'un
erkeklikten kadınlığa geçişini kabul etmedi. Onun kendi özgür iradesiyle seçtiği yeni cinsiyetini tanımadı. Yetinmedi, Ersoy'un sahneye çıkmasını engelledi. Bunun Türk toplumunun ahlakını bozacağına inandı.
Ersoy hakkını mahkemelerde aradı. 1988'de
Medeni Kanun değişene kadar bir sonuç elde edemedi. O dönemde daha çok Almanya'da yaşadı. Nihayet yasa değişikliğiyle birlikte yeni nüfus cüzdanını edindi, Türkiye'ye döndü ve yeniden sahnelere çıkmaya başladı.
Neredeyse otuz sene sonra bir kez daha Bülent Ersoy belli çevreler tarafından, bırakınız yargılanmayı, mahkum ediliyor . Bu, aradan bir kuşak geçse de bizim toplumumuzun ve toplumsal bilincimizin düzeyini göstermesi bakımından ilginçtir.
Zeki Müren-Bülent Ersoy Bülent Ersoy'un '
devrimci' bir yanı olduğunu her zaman söyledim.
Kitle Kültürü Kitlelerin Afyonu isimli kitabımda onu
Zeki Müren'le mukayese etmiştim.
Zeki Müren, müziğin bu eşsiz sesi ve hanendesi, her zaman toplumdaki egemen, iki yüzlü, ortalama ahlakın bir parçası olmayı benimsedi. Zeki Müren bir eşcinseldi. Bir travestiydi. Ölene kadar kadın kılığında yaşadı. Fakat kendini erkek diye sunmaktan kaçınmadı. Toplum da aynı iki yüzlülükle onu 'paşa' diye tanımladı. Ölürken dahi bütün mirasını TSK (veya Mehmetçik) Vakfı'na bağışladı.
Oysa Bülent Ersoy kendi gerçeğini kabul etmenin ötesinde toplumun önüne serdi. Belki de en önemli 'devrim' olan insanın bedenine müdahalesini en uç noktaya götürdü. Cinsiyetini değiştirdi.
Zeki Müren Çankaya'da Kenan Evren'in önünde eğilirken o 12 Eylül'ün askeri rejimiyle didişmekten kaçınmadı. 1995'te yaptığı bir albümde
Ezan okudu. Bu defa katı Müslümanların tepkisini topladı. Bir kadın olarak defalarca evlendi. Toplumun temel kabullerine zıt bir biçimde kendinden çok genç insanları eş olarak seçti. Ama onların ihanetini affetmedi.
Ersoy'un bu davranışlarındaki dikkafalılık ve dik duruş bana göre bir erdemdir. Zeki Müren güneşin altında pırıl pırıl parlayan
Yunan (daha çok onun tekrarına ve taklidine dayalı
Roma ) sanatını çağrıştırıyor bana. Bizans ahlakıydı Zeki Müren. Bülent Ersoy ise her zaman karanlığı, meşum olanı, ölümü çağrıştıran, kediler, dehlizler, labirentler, mumyalar ile iç içe
Mısır sanatı.
Ama şunu da belirteyim ki aynı Bülent Ersoy bir başka yanıyla toplumu 'okşamaktan' kaçınmadı. Yapmacık, ağdalı, yapay ve yanlış bir '
teşrifat dili'ni kullanıyor, örneğin. Müslümanlığını sürekli olarak vurguluyor. Popüler kültürün 'kiç' ile iç içe olan yanından kaçınmıyor. Aksine onu tahrik ediyor.
Nihayet bugün Buna rağmen Ersoy bugün bir kez daha kimsenin edemediği bir sözü ediyor. '
Ölüm değil çözüm istiyorum' diyorum. Askerlik konusunda samimi fikrini dile getiriyor. Bütün bunlardan sonra Türkiye'de bir kesim onu mahkum, o da buna isyan ediyor. İsyanında onu haklı buluyorum. Onun bizatihi askere, askerliğe karşı olduğunu düşünenlere herhalde kargalar bile güler.
Sadece bu son olay değil; Ersoy'un hayatı boyunca yaşadığı ve toplumun gözlerinin önüne serdiği bunca hadiseden sonra söylenecek bir tek şey var: Türkiye onu değil, onun kimliğinde, kişiliğinde kendini yargılıyor. Ona kızıyormuş gibi görünüyor ama öfkesi kendine. Zeki Müren'in ikiyüzlü ahlakına alışmış bir toplum Ersoy'un aykırı ve doğru tutumu karşısında, sakladığı bir gerçek yüzüne vurulduğu için rahatsızlık hissediyor.
Ama ne yapalım, bazen bir toplumun vicdanı en ummadığınız bir kişidir.
Yayın tarihi: 1 Mart 2008, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/03/01//kahraman.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.