kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

Ankara Palas'ın barmenine her ay 250 lira öderdim

-Bir fısıltı köşesi yazmak nereden icap etmişti?
- 50'lerde Fransa'da çok popüler ve çok satan France Soir gazetesinde Carmen Tessier diye bir hanım vardı. Fransız basınının en çok okunan yazarıydı, birinci sayfadan girerdi yazıları. Aynı tarihlerde Türkiye'de magazin, sosyete dedikoduları yazanlar vardı ama bunlar bir baloda kimler ne giymiş, hangi gruplar bir araya gelmiş, bunlardan ibaret yazılardı. Carmen Tessier, Paris sosyetesini yazıyor ama çok seviyeli. 54'te Cihad Baban'la, Tercüman gazetesindeyiz. "Carmen Tessier'nin yaptığı gibi bir köşe yapsana," dedi. "Cihad Abi, Carmen Tessier'nin sadece telefon notlarını almak için sekiz sekreteri var. Bana yardımcı verin desem gülersiniz; yapamam ben," dedim. Sonra Yeni Sabah'a geçtim; baktım orada projelere para yatırılabilir, aynı projeyi önerdim, "Sen yap," dediler, başladık.

- Niye takma bir kadın ismi seçtiniz?
- Türkiye'de kadınlar yazıyordu dedikoduyu. Ben de "Erkeğin imza atması sevimsiz, kadın adı koyalım," dedim. Kaldı ki çok hanım vardı muhabirlerim, muhbirlerim arasında... Yıllarca kimliği merak edilen Babıali şahsiyetinin fotoğrafını da yabancı bir ajanstan bulduk: Elinde tavası, muzip yüz ifadeli bir kadın! İsmini Sabiha Deren koydum. Onu saklardık, yazı nereden geliyor bilmezdi herkes. Fakat bir dava oldu; Cumhuriyet, 'Sabiha Deren bu' diye fotoğrafımı verdi.

- Neler yazıyordunuz, kimdi köşenizin baş kahramanları?
- Mesela bugün (çarşamba günü) 'Erol Günaydın, Yıldız Kenter'e cadı demiş' diye yazdım, Tessier yazmaz böyle bir şey! Kulağına gelse de sütununun seviyesini düşürür diye yazmaz! Ben de bugünün magazin haberi olan şeyleri yazmıyordum. Adnan Menderes, Ankara'daki evini Hindistan Sefareti'ne kiralamış. Kiraya veren ve kiralayanın münasebetine bakın! Ben başvekilim ve bir yabancı devletin ev sahibi durumuna geliyorum. Olur mu? Bunları yazıyordum. Ankara Palas'ın çenebaz bir barmenine her ay 250 lira ödüyordum, benim maaşım da 750 liraydı.

- Daha çok siyaset dünyasıyla ilgiliydiniz yani?
- Yazık ki Türkiye'de tartışacağın romancılar, çok büyük oyuncular yok. Mesela Cüneyt Gökçer, Mediha Gökçer ile evli; onu ağır ağır boşadı. Ayten (Gökçer) onu yavaş yavaş sahiplendi. Bunları yazıyorum. Ayten güzel, fettan bir kız, 'Genel müdür bayıldı' diye resimaltını hatırlıyorum (gülüyor). O seviyede yazıyorum. Cüneyt Gökçer Ankara Devlet Tiyatrosu'nun başındaki adam sonuçta...

- O yıllarda bugünkü gibi manken, şarkıcı, oyuncu patlaması yoktu tabii...
- Bu soruya bir hatırayla cevap vereceğim. Cihad Baban benim ağabeyim bir gazeteciydi, ona çok inanarak ve beğenerek öğrendim mesleği. Bir gün onun hakkında bir haber yazdım; hoşuna gitmeyecek bir haber... Maçta yakaladı beni, kulağıma eğildi, "Kendini yazmanın şehvetine kaptırma, olur mu?" dedi. Bu aldığım, önemli bir derstir.

- Magazinciler de kendilerini yazmanın şehvetine mi kaptırıyor sizce?
- Bırakın magazin yazanları... Türkiye'nin köşe yazarları, hatta başyazı denen yazılarını yazanlar bile bu şehvete kolaylıkla kapılıyor. Niye genç çocukları kötüleyeyim ki şimdi?