kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Kasım 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
ÜLKÜ TAMER

"Bahar Noktası"nda Müzeyyen

Shakespeare denilince aklıma (Hamlet'ten bile önce) hemen Prof. Charles MacNeal gelir. Lise'de Shakespeare öğretmenim.
"Shakespeare öğretmeni" ...
Shakespeare diye bir dersimiz vardı. Aritmetik gibi, Tarih gibi, Coğrafya gibi. Bir yıl boyu Shakespeare okuduk. Onu, dönemiyle birlikte, inceledik, didikledik, yorumlamaya çalıştık. Prof. MacNeal zaman zaman akşamları evine çağırırdı bizi. Çaylarımızı yudumlar, plaklardan Laurence Olivier'nin, John Gielgud'ın, Maurice Evans'ın sesleriyle Hamlet'i, Macbeth'i, Kral Lear'i baştan sona dinlerdik. Öğretmenimiz "To be or not to be" yi üçünden de arka arkaya çalar, değişik yorumlara dikkatimizi çekerdi.
Prof. MacNeal önce şunu kazımıştı beyinlerimize: Shakespeare bir halk yazarıdır. Doğrusu, önceleri pek inanasım gelmemişti buna. O zamana kadar Shakespeare'i ancak aydınların, belli bir kültür birikimine sahip seçkin seyircilerin (ve okurların) tat alabileceği, anlayabileceği bir yazar olarak görmüştüm. Öğretmenim ona başka türlü bakmamı sağladı. Yıl sonunda ben de inanıyordum: Evet, Shakespeare bir halk yazarıdır. Önce öyküleriyle, yarattığı serüvenlerin kurgusuyla ilgisini çeker seyircisinin. Kıskanç Mağriplinin karısını öldürmeye kadar varan cinneti; kızlarından darbe üstüne darbe yiyen talihsiz baba; düşman ailelerden iki gencin acıklı aşkı; iktidar hırsına kapılmış, bu uğurda her şeyi göze almış karıkoca; babasının kanını yerde bırakmamaya yeminli, ama çelişkiler içindeki genç prens; tongaya bastırılan tefeci Yahudi...
Shakespeare, döneminin İngiltere'sinde, büyük çoğunluğu cahil seyircinin üç saat ayakta dikilerek bu öyküleri hep diri bir ilgiyle seyretmesini sağlayabilmiş bir yazardı. "Ayaktakımı", sahnedeki alçaklıkları yuhalıyor, yürekli davranışları alkışlıyor
Öykü yeter mi? Yetmez elbet. Yetseydi, Michel Zevaco dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçısı olurdu.
Shakespeare'in öykülerinin arkasında "insan" vardı. Sevgileriyle, kinleriyle, nefretleriyle, güçleriyle, tutkularıyla, çelişkileriyle, zayıflıklarıyla, değişimleriyle insanlar.
Bu insanlar has bir sanatçının yeteneğiyle işleniyor, o öyküleri ölümsüz kılıyorlardı.
Shakespeare'in belki de en büyük özelliği, her türlü seyirciye (ve okura) seslenebilmesi. Dileyen, sadece serüvenlerle ilgilenir; dileyen, daha derinlere iner, öyküleri, olayları, kişileri, onların davranışlarını, aralarındaki ilişkileri inceler, yorumlar, bunlardan toplumsal, tarihsel, siyasal, ruhbilimsel dersler çıkarır.
Sanırım yazarın aklından bile geçirmediği dersler.
O sadece hayal gücünün dizginlerini koyuvermiş, sonra da yeteneğine sığınıp keyifle, coşkuyla, yazacağını yazmıştır.
Yazdıklarının yorumlanmasını da bu işin uzmanlarına bırakmıştır.
A Midsummer Night's Dream'i önce Yaz Ortasında Bir Gecelik Rüya adıyla okumuştum. 12 Eylül (1980) döneminde Can Yücel'in çevirisiyle, Bahar Noktası olarak seyrettim. Aynı çeviri, oyunu sahneleyen Başar Sabuncu'nun önsözü ve Cevat Çapan'ın incelemesiyle kitap olarak da yayımlandı.
Can Yücel'in çevirisi için ne diyebilirim... Elini attığı her yabancı yapıtı özgün bir "usta işi" ne dönüştürmeyi başarmıştır. Sözgelimi, Shakespeare'in en ünlü sonesi, onun diliyle, "Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama / Seni sensiz komak var, o koyuyor adama" ile Türk şiirinin yüzaklarından biri olup çıkmıştır.
Bahar Noktası da öyle. "Çeviri" sözcüğünü kullandım ama hiç öyle değil. Şenlikli, ışıklarla dolu bir Can Yücel oyunu. Titania artık Müzeyyen . Hiç yadırganmayan, yerini bulmuş bir Müzeyyen. Tezeus'larla, Filostrata'larla bir arada olması bile yadırganmıyor.
Yazıyı, bir zamanlar Can'a da anlattığım, sonra da o ünlü kahkahasını uzun uzun dinlediğim bir anekdotla bitireyim:
ABD'nin en ünlü Shakespeare oyuncularından biri, sinema ve tiyatro sanatçısı John Barrymore'du.
Barrymore, Hamlet'le ABD'de uzun bir turneye çıkmış. Kent kent dolaşıp Shakespeare'in oyununu oynamışlar. Turnenin son temsilini San Francisco'da vermişler. Bir özelliği varmış bu temsilin: Barrymore, oyundan sonra seyircilerin Shakespeare üstüne sorularını yanıtlayacakmış.
Çeşitli sorulardan, yanıtlardan sonra bir seyirci parmak kaldırmış:
"Hamlet, Ophelia'yla yattı mı?"
Bir an düşünmüş John Barrymore.
Sonra, "Evet," demiş. "Chicago'da yattı."