kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 30 Ekim 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
NAZLI ILICAK

Londra'da vatan kurtardık!

FETHULLAH Gülen hareketiyle ilgili, Londra Üniversitesi ve London School of Economics'in salonlarında düzenlenen seminerler hakkında izlenimlerimi yazdım. Peki hangi gazeteciler ve siyaset adamları olayı takip için oradaydı? Ne yaptılar?
Mehmet Altan'ın her zamanki gibi gülümsemesi dudaklarından eksilmedi. Çarşıya çıktı ama, "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim" kuralına uydu; sadece oğluna bir gömlek aldı; Ali Bayramoğlu, Fransa'nın en ünlü üniversitelerinden birinde doktora dersi vermeye Paris'e gideceği için alışverişle ilgilenmedi; kendisine artistik bir hava katan şapkalarından birini kaybetmişti; benzerini aradı, bulamadı. Fehmi Koru, yemek sofralarının kralıydı. Prof. Eser Karakaş, Hüseyin Özer'in, Özer restoranda ikram ettiği pideli, ballı çörekli kahvaltı karşısında yememek için insan üstü bir gayretle direnirken, Koru hayat felsefesini ortaya koyuyordu: "Ölünce adem, yiyemez badem. Ölüm var madem; yiyelim badem."
Koru'nun şiir kültürü, lâtife olarak yemek sırasında tekrarladığı iki satırdan ibaret değil elbette. Cumartesi sabahı kahvaltıya giderken, Atilla İlhan'dan okumaya başladı: "An gelir / paldır küldür yıkılır bulutlar / gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet / o eski heyecan ölür / an gelir biter muhabbet / çalgılar susar, heves kalmaz / şataraban ölür / ... an gelir şimşek yalar masmavi dehşetiyle siyaset meydanını / direkler çatırdar yalnızlıktan / sehpada Pir Sultan ölür / ...kubbelerde uğuldar Bâki / çeşmelerden akar Sinan / an gelir -la ilahe illâllah-Kanuni Süleyman ölür..."
"Şu Fehmi Koru'daki hafıza gücüne bak, nasıl da ezberinden sıralıyor mısraları" diye düşünürken ve müthiş "komplekslenirken", aslında hafızadan ziyade "teknoloji" gücüne dayandığını anladım. Meğer telefonuna onlarca şiir kaydetmiş... oradan okuyormuş. Ama vurgular, üslup mükemmeldi.
Prof. Eser Karakaş, "bilimsel" takıldı. İlginç olan, bilimi çok başarılı bir şekilde vülgarize edebilmesiydi; yani sıradanlaştırıp erişilebilir kılmasıydı.
Bir örnekle açalım: "Türkan Şoray veyahut Hülya Koçyiğit hayal dünyamızı süsleyen ve ulaşılması mümkün olmayan kahramanlardı. Halbuki, bugün baktığımızda, meselâ Türkiye'nin en güzel kadını Hülya Avşar, bize çok yakın, bizden biri; dokunabilirsiniz, konuşabilirsiniz. Böyle örnekler "sosyal mobilite" (hareketlilik) sağlıyor, en azından özendiriyor; varoşlardan zirveye tırmanmak kolaymış gibi geliyor insanlara."
Tezin adı "Ulaşılabilir siyasi veya artistik şöhretler, sosyal hareketliliği arttırır."
Bir başka tez: Kuşlar üçgen biçimde uçarken, en öndeki yorulunca, arkaya geçer ve ekibin hızı en arkadaki kuşun hızına uyar. Dolayısıyla kuş sürüsü, en yavaşa ayak uydurur. Tıpkı beyindeki nöronlar gibi. İçki en zayıf nöronları tahrip ettiğine göre, içince, beynimiz de daha süratli düşünür; içen insan daha zeki olur. (The Economist'in makalesinden)
Eski Sağlık Bakanı Bülent Akarcalı, eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış ile AK Parti milletvekillerinden Prof. Yusuf Ziya İrbeç de bizimleydi. İrbeç, "self made man" denilen sınıftan. Antalya'nın Kaş ilçesinin bir köyünden, Viyana Üniversitesi'ne, oradan Diplomat Akademisi'ne, Beykent Üniversitesi rektörlüğüne ve nihayet AK Parti milletvekilliğine kadar uzanan bir başarı öyküsüne sahip. Kaş'tan söz ederken
"İnsanda iki tane, dünyada bir tane var" diyecek kadar da esprili.
Bu arada Akarcalı'nın hayatından çok memnun olduğunu kaydedeyim. Mâlum Akarcalı, Türkiye'de ilk defa sigara yasağı
üzerinde hassasiyetle duran bir bakanımız. Türk uçaklarında sigara yasağını o başlattı. Ve Londra'da, artık kapalı hiçbir mekânda -buna lokantalar, otel lobileri de dahil-sigara içilmiyor.
Londra'da hem konferansı takip edip, faydalı ilişkiler kurduk, hem de eski dostlar bir araya gelip, biraz vatan kurtardık!!!