kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 15 Ekim 2007, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
NAZLI ILICAK

Tehdit aynı, hareket yok

22 Temmuz'da tek başına iktidarla istikrarı yakaladık diye sevinirken, terörün tırmanışa geçmesiyle Türkiye'nin ufkunda kara bulutlar dolaşmaya başladı. Sınır ötesi operasyon, kısmi bir rahatlama ve psikolojik üstünlük sağlasa dahi, kalacı bir çözüm değildir.
Bunun yanı sıra, "Bakalım ne bedel ödenecek?" Tayyip Erdoğan, "Ne pahasına olursa olsun yapanın yanında kar kalmayacağını" açıklarken, "Acaba kaç şehidimizin kanı pahasına" diye düşünmeden edemiyorum.
İşte bu kaygılar içinde, internette dolaşırken, 21 Temmuz 2006 tarihli bir yoruma rastladım... Gene sınır ötesi operasyon söz konusu... Gene ABD devrede...
Birlikte okuyalım: "...Türkiye sınır ötesi operasyon yapar yapmaz mı? Şimdi Ankara'da yanıtı en çok merak edilen soru bu. Başbakan Erdoğan, Ağrı'da, 'Yarınki Bakanlar Kurulu toplantısı çok şeylere gebe' sözleriyle, sınır ötesi sinyalini verdi. Ertesi gün, önce, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu, ardından Bakanlar Kurulu toplandı. Aynı saatlerde ABD ve Irak Büyükelçileri Dışişleri'ne çağrıldı. Hükûmetten, hem ABD, hem de Irak'a '30 Ağustos tarihine kadar harekete geçin, yoksa biz geçeceğiz' mesajı gitti... Türkiye'de, bir yıl önce de, sınır ötesi harekât yoğun bir biçimde tartışılmıştı. 3 Temmuz 2005'te Genelkurmay karargâhına giden Başbakan Erdoğan'a, askerler, 5 saat süren 'Terör ve güvenlik brifingi' vermişti. Erdoğan, 14 Temmuz 2005 tarihli demecinde, 'Türkiye, sınır ötesi operasyon yapabilir' demişti. Genelkurmay 2. Başkanı İlker Başbuğ, 19 Temmuz 2005'te düzenlediği brifingte, benzer ifadeler kullanmıştı. ABD ise, Türkiye'nin sınır ötesi girişimine sessiz kalmayacağı uyarısını yapmıştı."
Yazıyı okuyunca bir soru zihnime takıldı: Acaba bu defa da, 2005 ve 2006 yıllarındaki gibi sözümüz ortada kalacak?
Harekete geçilsin istediğimden değil de, "sınır ötesi operasyon" cümlesinin sakız gibi çiğnenmesi hoşuma gitmiyor da onun için. Tehdidin gereği yerine getirilmeyecekse, böyle bir beklenti niçin yaratılıyor?