kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Ağustos 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Günaydın 
YÜKSEL AYTUĞ

Gelelim zeytinyağının faydalarına...

ANLATMAYA kalksam sayfalar yetmez... Ama zeytinyağının, masajla gözeneklerin içine zerk edilip, insanı "ana rahminden çıkmış" gibi yeniden pir-ü pak eylediğini bu hafta Antalya'da öğrendim. Efendim ayıptır söylemesi, geçen hafta sonu doğum günümdü. Ben de yıllardır yapmadığım bir şeyi yapıp, doğum günümde kendimi şımartmaya karar verdim. Bunun için de kendimi Antalya Belek'te yeni açılan Ela Quality Resort Hotel'in SPA Müdürü S. Berkant Özadalı'ya emanet ettim. O da beni kolumdan tutup, masöz Ayşe Gülden'in maharetli ellerine teslim etti. Vallahi niyetim; daldığım zevk-ü sefa alemlerini ballandıra balandıra anlatıp, imkanı olmayanların ağızlarını sulandırarak, beddualarını almak değil. Amacım, bazı köşe yazarlarının düzdüğü "Ölmeden önce yapılması gerekenler" listesine naçizane katkıda bulunmak. En iyisi özet vereyim de bir an önce bu azaptan kurtulun: Efendim, Ayurveda masajı, zeytinyağı kullanılarak vücudun ve ruhun arınmasını sağlayan bir masaj tekniği. Buna baş bölgesini hedefleyen Shiroabhyanga'yı da ilave ettiniz mi, adeta yeniden imal edilmiş hale geliyorsunuz. Zeytinyağı, gözeneklere nüfuz ettikten sonra içeride biriktirdiğiniz kiri, pası, zehri dışarı atmanızı sağlıyor. Hele ısıtılmış zeytinyağının bir imbikten alnınıza akıtıldığı bir seans var ki; insan, beynindeki dolu chip'lerin adeta yenileriyle değiştirildiğini sanıyor. Etlerin, mangala atılmadan bir gün önce zeytinyağında "yumuşatıldığını" biliyordum ama zeytinyağının hem bedeni hem de ruhu yumuşatıp, arındıran özelliğine ilk kez burada şahit oldum. Hani bir ara sırf zeytinyağı ile daha yakın olayım diye Kırkpınar'da pehlivan olmayı bile aklımdan geçirdim. İmkanı olan varsa, Ela'nın SPA'sına mutlaka uğrasın. Ama masaj odasına girdiğinizde kendinizi ayağınızdan sağlam bir yere bağlamayı unutmayın. Zira bulutların arasından tekrar dünyaya dönmek zor oluyor.

TÜRK KÜLTÜRÜ TANITILIYOR
Hazır söz açılmışken biraz da otelden bahsedeyim: Batan gemilerin, düşen uçakların isimlerinin bölgedeki otellere neden verildiğini bir türlü anlamamışımdır. Hele Antalya'ya gelen turistlerin yüzde 70'i Rus ziyaretçilerden oluşurken, Kremlin konseptinde otel yapılmasına hiç anlam veremiyordum. Hani bizim buradan kalkıp Paris'e gittiğimizde kebapçı aramamız gibi bir şeydi! Yıllardır "Neden zengin Türk kültürü ve Osmanlı'nın misafirperverlik geleneği tüm cazip otantik özellikleriyle turistlere tanıtılmaz?" deyip, duruyordum. Ela Quality Resort Hotel işte bunu yapmış. İşletme, misafirlerine bir Osmanlı sarayında ağırlanıyormuş hissini verirken, bunu insanın gözüne sokmadan, en zarif ve misafirperver şekilde yapmanın "ilmine" erişmiş.

KENDİ PERSONELİNİ YETİŞTİRDİ

Genel Müdür Ahmet Çolakoğlu'nun anlattıkları ise dudak uçuklatacak cinstendi. Tesis açılmadan iki yıl önce seçilen personel, otel yönetimi tarafından kurulan bir okulda özel eğitim almış. Yani ilk kez bir turistik işletme, hizmete girmeden önce kendi personelini eğitip, yetiştirmiş. Bunun önemini, sabah havuza inerken yolda rastladığınız bahçıvanın hatırınızı sormasıyla anlıyorsunuz. Osmanlı mutfağının şefleri ise 4 ay boyunca Anadolu'yu karış karış dolaşıp, otantik yemekleri öğrenmiş. (Billuriye'nin tadı hala damağımda...)

ÇOCUKLARA MONİTÖRLÜ TAKİP
Dün, Ayşe Özyılmazel, Günaydın'daki köşesinde turistik tesislerdeki çocuk gürültüsünden yakınıyordu. Ela Hotel, buna harikulade bir çözüm bulmuş. Çocuklar ayrı bir resepsiyonda karşılanıyor. Onlara "özel müşteri" statüsü uygulanıyor. Eğitimli pedagog ve bakıcıların nezaretinde çocuk kulübüne üye oluyorlar. O dakikadan sonra çocuklar için öyle özel aktiviteler sunuluyor ki, zaten ebeveynleriyle bir arada olmayı akıllarına bile getirmiyorlar. Bu arada dilerseniz size verilen portatif monitör aracılığıyla o an çocuğunuz nerede ve ne yapmakta olduğunu takip edebiliyorsunuz. Emin olun ki bunlar "reklam kokan hareketler" değil. Bu bilgilerin "haber" değeri olduğuna inandığım için sizlerle paylaşıyorum. Çünkü Antalya'nın gerçek bir "turizm cenneti" haline gelebilmesi için "doğru işlerin" paylaşılması ve örnek alınması gerektiğine inanıyorum.