kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Nisan 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC

Vurun Deniz Seki'ye!..

SAMİ TOSUN
Evli bir klarnetçiye âşık olan Deniz Seki'yi linç etmek isteyenlere, kendine namus sözcüsü olarak Fatih Ürek ve Arto'yu seçiyor. Onlar da, namuslu sınıfın mümessilleri haline geliyor.....
Deniz Seki, magazin âleminde oynanan 'altta kalanın canı çıksın' oyununda, şimdilik en alta tepiklenmiş bir ebe gibi. Kameraların her daim üzerinde bir keskin nişancı titizliğiyle dolandığı bu talihsiz kadın, nasılsa birazdan ölecekmiş izlenimi verdiğinden midir, nedir, bütün kargaların hedefi haline geliyor. Belki de kargalar kameraların ışığını seviyor ve bu yüzden onun üzerine üşüşüyorlar, kim bilir... Hedef altındaki kadın, kuşları eliyle iteklemeye çalışıyor ama ne fayda? O kadar çoklar ki. Çaresiz, o da kendini salıveriyor, kendini yitiriyor, baygınlıklar geçiriyor... Vallahi benim evdeki televizyon ekranından bakınca, manzara aynen böyle Alfred Hitchcock filmi gibi görünüyor sayın okurlar. Deniz Seki, evli bir klarnetçiye âşık olduğu için, üzerinde medyatik bir dart oyunu oynanmaya başladı. Ha, kendisi aşkı nasıl anlar, nasıl yaşar, bu mevzular elbette ince mevzular da, Arto ya da Fatih Ürek gibi seçkin sanatkârlarımız çıkıp, "Zina yapıyor o!", "Metres işte! Metres! Metres!" diye dart oklarını fırlatmaya başladığı andan itibaren, durum içler acısı bir hal aldı kanaatimce. Evet, esas oğlanın bir klarnetçi olması, aldatılan eş konumundaki hanımın Kuştepe'nin bildik lehçesiyle, canlı yayın telefonlarına mahalle arasından ve içinden geldiği gibi seslenmesi, gündüz kuşağı kadın programları açısından bulunmaz bir nimettir, biliyorum. Esra Ceyhan'ın tombik suratındaki ifadelere bakın mesela, malı bulmuş Mağribi'nin nasıl reyting hazretleri önünde resmi geçit yaptığını oracıkta anlarsınız. Programın sponsoru dikiş makinesi bile dikemez artık o ağızları. İlle de konuşacaklar...

ŞİŞME KIRKPINAR AĞASI
En vahimi ne biliyor musunuz? Dört kız çocuktan sonra doğan ilk erkek evlat olduğu için babasının uğruna 40 koç kestiği söylenen Fatih Ürek, kendini ortalık yere savurarak, "Metres o! Metres! Metres!" diye bağırıyordu geçen gün kameralara. O vakte kadar kendi gövdesinin cinsel vaziyetini, yılan danslı bir eğlence nesnesi yapmış olan bu perukalı ve 'travma geçirmiş Türkan Şoray' dudaklı sanatkâr, her nasıl oluyorsa, namuslu sınıfın mümessili haline gelebiliyordu. Uğruna 40 koç kesilmiş şişme Kırkpınar ağası, gönlünce ezebilmenin keyfini yaşıyordu. Ve dahi Arto. Deniz Seki kendisine dava açtığında, "Kızdırmasın kafamı, zina davası açarım ona!" diye sesleniyordu, yüzüne yapışmış o katlanılmaz gülüşüyle. Hep böyle olur. Altta kalanın canı çıksın oyununda en alttakiler, kendi altlarına alabilecekleri ve eziyet edebilecekleri bir nesne buldukları andan itibaren, bu yeni durumun yarattığı mutluluktan sarhoş olur, hâlâ ne kadar altta olduklarını unutuverirler. Her gece, 'sahne aldıkları' pahalı mekânlarda kimlerin önünde el-pençe-divan durup 'Hoşgeldiniz!' çektiklerini, o mekânlarda hangi potansiyel seksüel relasyonların reel hale geldiğini de unuturlar. Transparan kıyafetleri içinde her gün aşağılanan cinsel kimliklerine bakmaksızın, kendilerine her gün söven toplumun 'namus' standardına sırtlarını yaslayıp, ortalık yerde anlamsız anlamsız sıçramaya başlamaları bundandır. Elbette işe tersinden de bakabiliriz: Bu toplum öyle acayip bir toplum haline gelmiştir ki, toplumun popüler kültürünü yaratan kameralar, Deniz Seki'yi linç ederken, birer namus sözcüsü olarak Arto ile Fatih Ürek'i seçivermişlerdir. Dipten kum çıkarmak diye buna denir!.. Deniz Seki'ye gelince... O bir planlama, daha doğru ifadesiyle, bir planlayamama hatasının kurbanıdır. Kendisini her daim görünümüyle var eden televizyon ekranlarında ipi çekilmekte, o ise mihrabı dik tutacağım diye debelenmektedir. Halbuki bu memlekette üç köfte 25 değildir. Kadınlar hamamına girdiğinizde, terleyeceğiniz kesindir. Hoş, erkekler hamamı da farksızdır. Eski bir klarnetçi deyişiyle özetlersek, düttürü dünya işte...
Haberin fotoğrafları