kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Nisan 2007, Salı
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
ERDAL ŞAFAK

Küreselleşme

Kaderci, içe kapanık, öfkeli, ABD karşıtı, milliyetçi, AB'ye artık ilgisiz ve çeşitli korkuların pençesinde...
Türk halkı genellikle böyle tanımlanır. Meğer listeye bir özelliğini daha eklemek gerekiyormuş: Küreselleşme karşıtı!
Bunu Ankara'daki "Cumhuriyet Mitingi"ni konu alan "100 binler ve 11'ler" başlıklı yazımıza gelen tepkilerden öğrendik. Yağmur gibi yağan elektronik posta mesajlarında neler denilmiyor ki...
Küreselleşmeyi "Kaynakların mutlak bir azınlığın hakimiyetine verilmesi" olarak gören mi ararsınız...
"Küreselleşme yeni sömürgeciliktir", "Mazlum milletlerin köleleştirilmesidir" diyen mi...
"Halkı uyutarak soymanın yeni senaryosu" yapan mı...
"Ekonominin yeni efendilerin eline geçmesini kolaylaştırmak için ahlakın çökertilmesi üstüne kurulu hain tuzak" diye yerden yere vuran mı vay canına!
Oysa bu görüş sahipleri tepkilerini "Anında" ve "Işık hızıyla" bize iletirken bile küreselleşmenin nimetlerinden yararlandıklarını göz ardı ediyorlar.
Çünkü küreselleşme sadece malların ve işgücünün serbest dolaşımı değil. Sadece dünyayı tek pazara dönüştürme de değil.
Küreselleşme üretimin olduğu kadar tüketimin de demokratikleşmesi demek. "Tüketim" kavramı maddi, somut şeylerin yanı sıra soyut varlıkları da kapsıyor. Bilgi gibi, teknolojinin sağladığı nimetler gibi.
Küreselleşme sayesinde örneğin New York ile Londra arasında 1930'da 350 dolar olan 3 dakikalık telefon görüşmesinin bedeli şimdi 20 cent'e indi. Küreselleşme sayesinde herkes ama herkes internetten istediği müzik parçasını ücretsiz indirebiliyor, dünyanın tüm prestijli kütüphanelerindeki milyonlarca yapıta anında ve ücretsiz ulaşabiliyor. Elektronik posta imkanıyla devlet başkanları ve çokuluslu grupların patronları dahil herkese ulaşıp görüşlerini, tepkilerini iletebiliyor.

Yeniden biraraya gelme
Sosyologlar, küreselleşmeyi "İnsanlığın yeniden birleşmesi" olarak görüyorlar. Onlara göre insanlık başlangıçta biraradaydı. Aynı coğrafi ortamda yaşıyor, aynı dili konuşuyordu. Zamanla tüm kıtalara yayıldı ve birbirinden koptu. Farklı diller, farklı kültürler doğdu. İşte şimdi hızlı ulaşım araçları ve iletişim imkanları (telefon, radyotelevizyon, internet) binlerce yılın kopukluğuna son veriliyor. Yeniden ortak dil ve ortak kültürün doğuşuna doğru gidiliyor. Kimi düşünürler bunu tüm insanlığın "Dünya için ortak vizyona sahip olması", kimileri de "Herkes için yazılmış yasalar toplamı diye anlatıyorlar.
Ayrıca ortak bir sistem, düzen veya modele doğru da gidiliyor. Çünkü küreselleşme tarihin değil ama ideolojilerin sonunu getiriyor. Daha doğrusu liberalizm ile sosyalizm arasındaki yüzlerce, iki ideolojinin ilk tohumlarının ekildiği Antik Yunan'a kadar uzanırsak binlerce yıllık savaşı bitiriyor. İkisinden bir sentez yaratıyor: "Sosyal liberalizm".
İşte o yüzden siyaset bilimciler de, politikacılar da "Artık sağ ile sol arasında pek fark kalmadı" diyorlar. O yüzden Fransa'daki cumhurbaşkanı seçimi kampanyasında sağcı ve solcu adayların programları ana hatlarıyla aynı.
Elbette küreselleşme de daha önceki sistemler, modeller veya süreçler gibi "Güc"e dayanıyor. Ama gücün tanımını değiştirerek. Artık devletleri büyük ve iyi donatılmış ordular değil, ekonomisi güçlü yapabiliyor ya da yapacak. O güce de ancak dünya ölçeğinde rekabet ve bir de teknolojik gelişmeyle ulaşılabilecek. Sadece bu iki silahla ayakta kalınabilecek.
Kabul edin veya etmeyin; zamanın ağır ve telaşsız aktığı babalarımızın dünyası öldü...