kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 17 Nisan 2007, Salı
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
MEHMET BARLAS
Baş Yazı

"İki Türkiye" değil, "Çok sesli tek Türkiye" var...

Ankara'daki 14 Nisan Mitingi'ni Amerika'nın etkili gazetesi The New York Times adına izleyen Sabrina Tavernise adlı muhabir "Şimdi iki Türkiye var" yargısına varmış... Habere göre, "Orduyu kontrol eden ve ülkede laikliğin en önemli güvence makamı olan Cumhurbaşkanlığı" na dönük yarışma, toplumu bölmüş. (...the presidency, which controls the military and is the country's most important post safeguarding secularism.)
Bir ülkedeki gelişmeleri sıcak bir haberi izleyerek yorumlayan yabancı gazetecilerin işi tabii ki kolay değildir.
Örneğin The New York Times'ın muhabiri, mitingin ertesi günü aynı Ankara'nın Kocatepe Camisi'nde Turgut Özal için okutulan mevlide katılan kitleleri görüp, onlarla konuşsaydı, acaba ne tür bir yorum yapardı haberinin içinde? Özal'ın da, yaşadığı dönemde Cumhurbaşkanlığı yaptığını öğrenince, bir önceki haberinde Cumhurbaşkanlığı makamı için yaptığı yorumun fazla derinlik taşımadığını anlar mıydı? Acaba bu muhabir Turgut Özal'ın sonsuz yolculuğuna uğurlandığı mitingsel cenaze töreninde halk kitlelerinin attığı sloganları hiç duymuş mudur?

ÖZAL TEHDİT MİYDİ?
Dankwart Rustow'un "Türkiye'nin modernleşmesinde üç temel devrim vardır. Bunlar Mustafa Kemal'in Cumhuriyeti ilan etmesi, İsmet İnönü'nün demokrasiye geçiş kararı ve Turgut Özal'ın Türkiye'yi piyasa ekonomisine geçirmesidir" yargısını okuduktan sonra, insanların inançları ile modernlikleri arasındaki ilişkileri daha derinine incelemek gerektiğini düşünmez miydi bu yabancı gazeteci?
Örneğin 1988'deki suikast girişimi ertesinde "Allah'ın verdiği canı, O'ndan başka alacak yoktur. Biz de O'na teslim olmuşuzdur" demesi, Özal'ın laikliğin bir tehdidi olduğu anlamına mı geliyordu?
Açıkçası Türkiye hakkında bir sıcak miting haberi içinde iddialı yorum yapanların, Türkiye üzerine daha çok ders çalışmaları şarttır.
Birincisi "Gerçekten Cumhurbaşkanı orduyu kontrol mu ediyor" sorusunun cevaplandırılması gerekir. Acaba bu sorunun doğru cevabı, "Ordu Cumhurbaşkanını koruyor" şeklinde olabilir mi? Mesela bu Amerikalı hanım muhabir, Cumhurbaşkanını korumakla görevli Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nın, 1960'ta ve 1980'de, Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişilerin indirilişlerinde de görev aldığını acaba biliyor mu?

HANGİ ÇİZGİ
Veya 14 Nisan Mitingi'ne katılan yüz binlerce insanın da, kendi içlerinde siyasi tutumlar açısından kaça bölündükleri konusunu merak etti mi hiç? Milliyet'te Hasan Cemal'in gözlemleri açısından bakarsak, bu miting gerçekten laikliğin tehdit karşısında olması yüzünden mi düzenlenmişti, yoksa Hasan Cemal'in Milliyet'teki şu gözlemleri bir başka tehlikeyi mi yansıtıyordu:
- Mitingin havasında öylesine bir Türkiye görüntüsü çiziliyor ki, Amerika'yla dostluk ve ittifak ilişkilerini savunan, AB üyeliğinden yana olan, pazar ekonomisiyle, özelleştirmesiyle, yabancı sermayesiyle dışa açılmayı benimsemiş herkes sanki işbirlikçi ve vatan haini... Ne yazık! Sivri, savaşkan, aşırı milliyetçi, yer yer faşizan bir dil, bir hava ağır basıyor 14 Nisan gösterisinde.
Olaya bu açıdan bakarsak mesela 25 Ocak'ta Hrant Dink'in öldürülmesine karşı yürüyen kalabalıkların, 14 Nisan mitinginde kürsüden seslenenler karşısındaki konumları neydi? Veya Hrant Dink Suikastı ertesinde de, İstanbul'daki mitingsel cenaze törenini büyüterek veren The New York Times, neden o gün de "İki Türkiye" nin varlığına hiç değinmemişti?

TEK TÜRKİYE
Aslında ABD dahil hiçbir ülke tek sesli ve tek görüşlü değildir. Bu gerçeği anlamak için, ille de bir muhabirin bir mitingi izlemesi gerekmez. Ama bir mitingde seslendirilenlere bakıp "Şimdi iki Türkiye var" demek de yanlıştır. Demokrasilerdeki çokseslilik, ülkelerin içinde birden fazla ülke olduğu anlamına gelmez.
Bu tür yargılar Irak gibi işgal altında ve hem mezheplerin hem de ırkların iç savaş ortamı yaşadıkları ülkelerde belki geçerli olabilir.
Türkiye'de ise kim hangi amaçla miting yaparsa yapsın, anayasal demokrasisi sağlıklı işleyen, laikliği ve hukukun üstünlüğünü üst değerler olarak benimsemiş, yarın da birlikte yaşamaya kararlı insanların vatandaşları olduğu, her alanda dünyaya açık ve dünya ülkeleri ile rekabet halinde "Tek Türkiye" var.