Türkiye'nin çarpılan kriterleri
Türkiye'de ciddi bir kavram kargaşası ve buna bağlı olarak değer ve değerlendirme kargaşası yaşanıyor. Kentli olmak, kentli bir aydın olmak ve metroseksüel olmak arasındaki farkı gündeme getirerek konuyu açmaya çalışalım. Kentli olmak nedir? Birey olduğunu bilmek ama ortak yaşam kültür ve bilincine sahip olmak demektir. Bireysellik ve toplumsallık arasındaki dengede, başkaları ile kendi hak ve özgürlükleri arasındaki ilişkiyi karşılıklı hak ve saygı temelinde inşa etmek demektir. Bu kentli olmanın asgari ve yeterli gereğidir. Bunun toplumsal hayata yansıması, trafik, çevre bilinci, temizlik, tuvalet kullanımı, açık alanların kullanımı, ter kokmama gibi pratiklerden oluşur. Bu, bugünkü toplumsal hayatımızın bir kategorisi. Bir başka kategori ise 1990'ların ikinci yarısından itibaren gündeme girdi. En iyi puro, otomobil, tekne, giyim markalarını, farklı dünya mutfaklarını (üstünkörü de olsa), kozmetik ürünlerini bilmek, kullanmak, kişisel bakımını en önemli ve pratik konu haline getirmek bu kategorinin temel özelliği. Botokslu, fitnessli, manikürlü, pedikürlü, çekmeli, yağ aldırmalı bir güncel yaşam pratiği üzerine kurulu bu kategori. İlk kategoride ortak yaşam kültürü bilinci önem taşırken, bunda ise kendi vücudunu, kendi egosunu kısaca kendi eksenini yaşama temel unsur oluyor. Kentliye birinciler, diğerine ikinciler diyelim... Birinciler ikincilere genel olarak metroseksüel derken, ikinciler ise kendileri gibi olmayanları "köylü" olarak adlandırıyor. Bunların dışında bir de kentli aydın kategorisi var. İkincilerden kentli aydın çıktığı hiç görülmemiştir ama birinciler kentli aydının membaıdır. Peki, kentli aydının kriterleri nedir diye soracak olursanız, onları da şöyle özetleyebiliriz... Davranış pratiği olarak toplumsal sorunlara ilgi duyan, kendini sorumlu hisseden, okuduğu, bildiği ve bilincine vardığı konuları yaşam pratiğine yansıtan insandır. Neyi okur, neyi görür, nelere karşı duyarlıdır konusuna gelince... Resim sergisine, tiyatro oyununa, kitapçılara gider. Otomobil markalarını bir çırpıda sayamaz herhalde ama ressamları, yazarları, filozofları, dünya olaylarını iyi bilir. Onların sohbet konusu sergilerden, yeni çıkan kitaplardan, son tiyatro oyunlarından oluşur. Siyaseti, "Şu buna ne demiş" seviyesinde değil, tarih, siyaset felsefesi ve sosyolojisi aracılığıyla tanımlar. Siyasal ve toplumsal figürlere yönelik tepkisi "Şuna nasıl geçiririm veya şuna nasıl yaltaklanırım" ikilemi içinde değil, bilinçli bir tavır ekseninde gelişir. Purodan, şaraptan, otomobilden ve tekneden oluşan bir zevk ve beğeni dünyasına hapsolarak değil, kitap, müzik, tiyatro, sergi ve toplantıdan oluşan pratiklerle ilgilidir. Kendi bedenini nasıl daha çarpıcı hale getirmeye odaklı değil, beynini, aklını geliştirmeye ve toplum hizmetine sunmaya eğilimlidir. Bir insan kendi seçimiyle metroseksüel olabilir. Bu bir yaşam tercihidir, kimseyi ilgilendirmeyebilir. Normal koşullar altında kendi kendisine odaklı olan bu birey, kendine ikon olarak Beckham, Madonna gibi popstarları veya celebrity'leri seçebilir. Ancak, Türkiye'de son dönemlerde yeni bir eğilim gelişti. Karizma etiketi altında bu ölçüler değerlendirme kriteri olmaya başladı. Salt fikirle ilgili, kamuoyu oluşturan platformların başına adam seçerken bile bu değerler ön plana alınır oldu. Adamın ve kadının neyi bildiği, nasıl düşündüğü değil, ne giydiği, içtiği ölçü haline geldi. Bunun sonucu olarak ürünler de toplumsal sorunlardan uzak, çözüm üretmeyen, lifestyle'a yönelik olmaya başladı. Bu da Türkiye'nin düşün dünyasını giderek çoraklaştıran bir etki yaratır oldu. Devam edeceğiz.
|