Karun...
Hadise şöyle gelişiyor...
Soyguncu köylüler, Uşak'taki Karun Hazinesi'ni kaçak kazıyla soyuyor, satıyor. Devletin haberi yok. Ama soyguncu köylüler, soygun parasını kırışırken kavga ediyor. Soyguncu köylüler tarafından "mağdur" edilen soyguncu köylü, devlete ihbar mektubu yazıyor. "Soyuldum" diyor. Kendisi gibi soyguncu olan köylüleri ispiyonluyor. Böylece, hazine sahibi olduğunu bilmeyen devlet, hazinesinin soyulduğunu öğreniyor. Soyguncu köylüler içeri giriyor. Soyulan hazine kayboluyor. Gel zaman git zaman... Soyulan hazinenin New York'ta şakır şakır sergilendiği anlaşılıyor. "Bu bizden soyuldu" deniyor. "Bir daha soydurtmayın" diye tembihlenerek, geri veriliyor. Soyulan hazine, yeniden, soyulduğu yere, Uşak'a getiriliyor. Gel zaman git zaman... Soyulan hazine yine soyuluyor. Soyulan devletin yine haberi yok. Hazineyi soyanlar, hazinenin yerine sahtelerini yerleştirip, orijinal bir parçayı İstanbul'da satmaya çalışıyor. Ama gelin görün ki, alıcı kılığındaki alıcılar, alıcı değil, soyguncu çıkıyor... Hazineyi soyanları soyuyorlar. Hazineyi soyanlar, orijinal parçayı sahtekâr soygunculara kaptırınca, tırıs tırıs Uşak'a dönüyorlar ve kendileri gibi soyguncu olan bir polise durumu anlatıyorlar. "Soyulduk" diyorlar. Bu sefer, soyguncu polis, Hazine'yi soyan soygunculardan aldığı bilgilerle, öbür sahtekâr soyguncuları aramaya başlıyor. Bulamıyor. Uşak'a geri dönüyor. "Soyguncular kaçmış" diyor. Aralarında kavga çıkıyor. Hazineyi soyan soygunculardan biri, devlete ihbar mektubu yazıyor. Kendisi gibi soyguncu olan soyguncuları ispiyonluyor. "Bunlar hem soydular, hem soyuldular, arada ben mağdur oldum" diyor. Böylece, Hazine sahibi olduğunu zanneden devlet, hazinesinin soyulduğunu öğreniyor. Birileri içeri giriyor. Soyulan hazine kayboluyor.
Hadise bu durumda. Şimdilik...
|