|
|
|
|
|
|
Dayanışma ruhunu bir zırh gibi üzerimize giymeliyiz
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, ''Türk insanı kendi içinde kavgaya tutuşmadıkça daima güçlü ve muzaffer kalmıştır. İçimizde bölündüğümüz zaman yaşananları ise tarih sayfaları anlatmaktadır. Bugün bu gerçeği yeniden anımsama zamanıdır. Ulusal birlik ve bütünlüğümüzü devletin ve toplumun her kesiminde sağlam tutmalı, anlayış ve dayanışma ruhunu bir zırh gibi üzerimize giymeliyiz'' dedi.
Sezer, Harp Akademileri Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, NATO'daki en büyük ikinci orduya sahip olduğunu anımsatarak, Türkiye'nin bütçesinden
savunma harcamalarına ayırdığı payın NATO ülkeleri arasında en üst sıralarda yer almasının da hem bulunulan coğrafyanın koşullarından, hem de İttifak gücüne en iyi biçimde destek verme anlayışından kaynaklandığını söyledi. Türkiye'nin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, öz savunma gücünü koruyarak geliştireceğini vurgulayan Sezer, şunları kaydetti: ''Türk Silahlı Kuvvetleri, kendini yeni uluslararası güvenlik ortamının gereksinimlerine uyarlamaktadır. Bu amaçla, değişik görevleri yerine getirebilecek çok rollü, esnek birliklerin oluşturulmasına, sayısal fazlalık yerine gelişmiş teknoloji ürünü silah ve sistemlerin sağlanması, bu silah ve sistemlerin etkinliğini artıracak komuta kontrol, erken uyarı, elektronik savaş, gelişmiş mühimmat, her hava koşullarında harekat olanak ve yeteneği gibi kuvvet çarpanlarına sahip olunmasına önem ve öncelik verilmektedir.''
BÖLGESEL GÜÇ DÜZEYİ
Sezer, bu çerçevede Türkiye'nin bölgesel bir güç düzeyine erişebilmesi için Türk savunma sanayiinin Silahlı Kuvvetler'in gereksinimlerini yeterli bir biçimde karşılama olanaklarına sahip olması gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi: ''Türkiye için hem bir ayrıcalık hem de bir gereksinim olan çok boyutlu dış politikamızın önemli bir ekseni, bölgemizde gerginlik ve çatışma yerine, işbirliğine olanak tanıyan bir ortam yaratılmasıdır.
Bu anlayışla Türkiye, bir yandan bölgesel anlaşmazlıkların çözümüne katkıda bulunmaya çaba gösterirken, öte yandan da komşularıyla olan kimi sorunların çözümü için etkin bir tutum benimsemiştir. Bu yaklaşımımızın Avrupa-Atlantik bölgesinin istikrarına da katkısı bulunmaktadır. Irak'ın yeniden yapılandırılmasına verdiğimiz destek, öncülük ettiğimiz Irak'a Komşu Ülkeler Toplantıları, Filistin ve İsrail arasındaki anlaşmazlığın çözümü konusunda sürdürdüğümüz yapıcı tutum, 2002 yılında İstanbul'da düzenlediğimiz AB-İKÖ Ortak Forumu gibi girişimler, bölgesel sorunların çözümü yönünden yaptığımız somut katkıların bir kısmını oluşturmaktadır.''
''KARADENİZ BİR BARIŞ DENİZİDİR''
Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin, Güneydoğu Avrupa işbirliği süreçleri, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, BLACKSEAFOR gibi bölgesel girişimlerdeki öncü rolünün de, bu bölgelerde çekişme yerine işbirliğinin ilişkilere yol göstermesi anlayışını yansıttığını ifade ederek, konunun, özellikle Karadeniz'i çevreleyen tüm ülkelerce iyi anlaşılmasını diledi. Karadeniz'in bir barış denizi olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Sezer, bu alanın kısır çekişmelerin ve diplomatik oyunların alanı olmaması gerektiğini kaydetti.
Sezer, konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Bu amaçla yürüttüğümüz çabaları bundan böyle de kararlılıkla sürdüreceğiz. Komşularımızla ilişkilerde var olan kimi sorunların çözümü konusundaki içten çabalarımızın karşılık görmesi, ilişkilerimizde varolan olumlu noktaya gelinmesinde önemli rol oynamıştır. Bu gelişmeler, uzun çabalar sonucunda gerçekleşmiştir. Yunanistan, Bulgaristan, Rusya Federasyonu ve Suriye gibi komşularımızla bugün geldiğimiz noktada, diğer alanların yanı sıra, gelişen ticaretin de katkıda bulunduğu olumlu bir dinamik yaratmış bulunuyoruz. Aramızdaki iletişim kanalları açıktır ve yalnızca ikili düzeyde değil, uluslararası düzeydeki mesajları da komşularımızla rahatlıkla ve açık yüreklilikle karşılıklı olarak birbirimize iletebilecek konumdayız.''
TÜRKİYE-ERMENİSTAN İLİŞKİLERİ
Türkiye'nin, Ermenistan ile ilişkilerinin de normalleşmesini istediğine işaret eden Cumhurbaşkanı Sezer, şöyle devam etti: ''Bölgede bir işbirliği ortamının yaratılmasına yardımcı olacağı ve bölge istikrarına katkıda bulunacağı inancıyla, ikili ilişkilerin aşamalı olarak olağan bir seyir kazanmasını istemektedir. Ancak bunun olabilmesi için, Ermenistan'ın da kimi adımlar atması gerekmektedir. Bu adımların neler olduğunu Ermenistan oldukça iyi bilmektedir. Bu bağlamda, şunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ülkelerin birbirlerinin toprakları üzerinde istemleri bulunması bir yana, bu yönde bir görüntü vermekten de kaçınmaları, vazgeçilmez bir önkoşul oluşturmaktadır. İkili ilişkilerin normal bir çerçevede kurulup sürdürülmesinin ancak böyle bir ortamda olanaklı olabileceği açıktır.''
''ORTADOĞU ÖNEMLİ BİR DÖNEMEÇTE''-
Sezer, Ortadoğu coğrafyasının son derece önemli bir dönemeçte olduğunu hatırlatarak, şunları kaydetti: ''Bir kez daha sınırlarımız boyunca uzanan istikrarsızlık çemberinin etkilerini yoğun biçimde duyumsamaktayız. Türkiye, komşusu Irak'taki gelişmeleri büyük bir dikkatle izlemekte; toprak bütünlüğü ve ulusal birliği ilgili tüm ögelerin katılımıyla korunan, komşularıyla barış içinde yaşayan, demokratik ve gönenç içinde bir Irak hedefi doğrultusunda çalışmayı sürdürmektedir. Ancak, Irak'ta siyasal alanda gözlenen sınırlı gelişmelere karşın istikrar ortamının bir türlü oluşturulamaması, toplumun farklı kesimleri arasında güven duygusunun sağlanamaması ve siyasal çekişmelerin sürmesi, iç barış ortamının uzakta olduğunu ortaya koymaktadır.
Mezhep çatışması, Irak'ta başlangıçtan bu yana en çok kaygı duyulan senaryoyu oluşturmuştur. Son dönemde Samarra'daki Askariye Türbesi'ne gerçekleştirilen bombalı saldırı ve bu saldırıyı izleyen olaylar, bir ulusal uzlaşı hükümeti kurulması çalışmaları sürmekteyken patlak vermiştir. Bu, Irak'taki dengelerin ne kadar kırılgan bir noktaya geldiğini açıkça göstermiştir. Ülkenin esenliği için dar gündemlerin bir yana bırakılması, varolan anlaşmazlıklara uzlaşıya dayalı çözümler aranması gerekmektedir.''
KERKÜK
Irak'ın birlik ve bütünlüğünü yok edecek bir çözülmenin önüne geçilmesinin ''yaşamsal önem taşıyan bir konu'' olduğunu vurgulayan Sezer, şöyle devam etti:
''Türkiye, Irak'taki kimi grupların, Irak halkının ortak istencini hiçe sayarak kalıcı kazanımlar peşinde koşmasını, bölgede barış ve istikrara yönelik olumsuz etkisi nedeniyle kabul edilmez bulmaktadır. İçinden geçilen bu duyarlı dönemde, hiçbir grubun dışlandığı duygusuna kapılmaması önem taşımakta, bu çerçevede tüm grupların kendi gündemlerini bir yana bırakarak, Irak'ın iyiliğini ön plana koyan bir yaklaşım sergilemeleri beklenmektedir. Kerkük, özel konumu nedeniyle, Irak'ın istikrarını tehdit eden bir öge olmayı sürdürmektedir. Barındırdığı doğal zenginlikler ve demografik dengeleri açısından Irak'ın küçük bir modelidir. Kerkük'ün kaderi Irak'ın geleceğini etkileyecektir. Kentin gelecekteki statüsünün Irak'taki tüm kesimlerin kabul edeceği bir formülle çözüme kavuşturulması önemlidir.''
KUZEY IRAK VE TERÖR ÖRGÜTÜ
Sezer, Türkiye'nin, Irak'ın bütünlüğüne ve Irak'ın kuzeyinin terör örgütü tarafından kullanılmasına yönelik kaygılarının halen giderilemediğine işaret ederek, ''Terör örgütünün Kuzey Irak'ta süren varlığı, buradan sızdırılan malzeme ve elemanlarla ülkemizde eylemlerini sürdürmesi, Türkiye'nin güvenliği yönünden ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu konuda gerek Irak makamları gerek Amerika Birleşik Devletleri yetkilileriyle sürdürülen temasların kalıcı sonuç vermesi içten dileğimizdir. Irak'ın bugün içinde yaşadığı sorunları anlayış ve işbirliği ruhu içinde geride bırakması en çok bizleri sevindirecektir. Ülkemiz, Irak Yönetimine ve halkına bu yöndeki çalışmalarında, bugüne kadar olduğu gibi, önümüzdeki dönemde de elinden gelen tüm desteği vermeyi sürdürecektir'' diye konuştu.
İRAN'IN NÜKLEER PROGRAMI
Türkiye'nin, bir diğer komşusu İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak gittikçe daha ciddi bir boyut kazanmaya başlayan uluslararası gerilimi kaygıyla izlediğini ifade eden Cumhurbaşkanı Sezer, ''İran, yüzyıllardır yan yana yaşadığımız komşumuz ve tarih boyunca yakın ilişki içinde bulunduğumuz bir ülkedir. İran'la ilgili gelişmelerin Ortadoğu coğrafyasına sürekli yansımaları olmuştur. İran'ın kendi içinde ve uluslararası ilişkilerinde istikrarını korumasını dileriz'' dedi.
Sezer, her ülkenin nükleer enerjiyi barışçı amaçlarla kullanma hakkı bulunduğunu vurgulayarak, ancak, bu hakkın kullanımının temel koşulunun, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması'ndan kaynaklanan yükümlülüklere tümüyle uyulması ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tam bir işbirliğine gidilmesi olduğunu kaydetti.
Bu bağlamda Türkiye'nin, ''varolan bunalımın giderilmesinde İran'a da önemli sorumluluklar düştüğü'' görüşünde olduğunu anlatan Sezer, İran'ın hakkındaki kuşkuları gidermesinin tek yolunun, saydamlık ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile tam ve açık işbirliği olduğunu vurguladı.
Cumhurbaşkanı Sezer, Türkiye'nin, bu yöndeki telkinlerini İranlı yetkililere ilettiğini anımsatarak, ''Türkiye, Irak'ta süren bunalımın gün geçtikçe ağırlaştığı bir ortamda, bölgesinde yeni bir bunalımın ortaya çıkmasını istememektedir'' diye konuştu.
ARAP-İSRAİL ANLAŞMAZLIĞI
Ortadoğu denkleminin en önemli parçası olan Arap-İsrail anlaşmazlığına da kısaca değinmekte yarar gördüğünü ifade eden Sezer, şunları söyledi:
''Bu sorun barışçı bir çözüme kavuşturulmadıkça, Ortadoğu'da ve Doğu Akdeniz'de kalıcı barışın kurulması olanaklı değildir. 25 Ocak 2006 gününde Filistin'de yapılan Yasama Meclisi seçimleri Orta Doğu Barış Süreci yönünden yeni bir siyasal tablo ortaya çıkarmıştır. Yeni Filistin Parlamentosu ve Hükümetinin yasama/yürütme sorumluluğu ve uluslararası meşruiyet çerçevesinde Başkan Mahmud Abbas ile eşgüdüm içinde çalışması içten dileğimizdir.
Yeni Filistin yönetimince akılcı, gerçekçi, uzlaşmacı ve esnek bir tutum benimsenmesi önem taşımaktadır. Yeni İsrail Hükümeti'nin de varolan koşulları en akılcı ve sağduyulu biçimde değerlendireceğine inanmak istiyoruz. Her koşul altında, görüşmelerle ulaşılacak iki devletli çözüm ereğinin korunması ve barış sürecinin Yol Haritası temelinde canlandırılması için uygun koşulların bir an önce oluşturulması öncelikli hedef olmalıdır.''
KIBRIS
Türkiye'nin, Kıbrıs sorununun adil, kalıcı, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin hak ve çıkarlarını koruyan bir çözüme kavuşturulması yolunda öteden beri içten çaba gösterdiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Sezer, şunları kaydetti:
''24 Ocak'ta Kıbrıs'taki kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması konusunda hazırlanan 10 maddelik Eylem Planı, Türkiye'nin Kıbrıs'ta kalıcı barışı sağlama yolundaki çabalarının en son örneğidir. Anılan plan uluslararası platformda destek bulmuştur. Bizim bu çalışmaları yaparken Birleşmiş Milletler'den beklentimiz, Kıbrıs konusunda yıllar içinde oluşan ve tarafların güvenini kazanmasını sağlayan yerleşik parametrelere ve davranış kalıplarına bağlı kalmasıdır. Son dönemde, Avrupa Birliği'nin Kıbrıs'a yönelik yardım paketleri konusunda yaşanan gelişmelerin, çözüme katkı yapma istemini açıkça ortaya koymuş olan Kıbrıs Türk tarafı yerine, her aşamada olumsuz tutum takınan Rum tarafını ödüllendirici nitelikte olmasını da üzüntüyle karşılıyoruz. Unutulmasın ki, uluslararası toplumun tam destek verdiği Annan Planı'nı reddeden Kıbrıs Türk tarafı değil Rum tarafı olmuştur. Avrupa Birliği Konseyi'nin 26 Nisan 2004 günlü kararı çerçevesinde Kıbrıs Türkleri'ne yönelik yalıtıma son verilmesi amacıyla Komisyon tarafından hazırlanan, ancak, aradan geçen 22 aylık dönem içinde Rum Yönetimi'nin engellemeleri nedeniyle onaylanarak yürürlüğe giremeyen Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret Tüzükleri, tarafımızdan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetkililerince yapılan tüm itirazlara karşın birbirinden ayrılmıştır.''
Sezer, Türkiye'nin, başından beri Mali Yardım Tüzüğü ile Doğrudan Ticaret Tüzüğü'nün birbirinden ayrılmasına karşı çıktığını hatırlatarak, sözlerine şöyle devam etti: ''Kıbrıs Türk tarafı açısından ambargoların kaldırılması yönünde atılacak özlü adım, mali yardımla birlikte doğrudan ticaret olacaktır.Bunu sağlamaktan uzaklaşan bir yaklaşımın Türkiye tarafından desteklenmesi olanaklı değildir. Türk tarafının kapsamlı çözüm sürecini canlandırmaya çalıştığı ve 24 Ocak günlü Eylem Planı'yla bu süreci güçlendirmeyi hedeflediği bir ortamda AB'nin bu tek taraflı kararı, beraberinde yeni zorluklar ve yeni sorunlar getirecektir. Herkesin şu gerçeği anlaması gerekmektedir: Doğu Akdeniz'de kurulacak barış ve istikrar ortamı, bölgenin olduğu kadar tüm Avrupa'nın huzur ve güvenliğine katkı yapacaktır. Ancak, sorunlar tek taraf üzerinden çözülemez. Anlaşmazlığın her iki tarafının çözüm çabalarına katkıda bulunmaları şarttır.''
(AA)
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|