Önlem alınmazsa, sorun tekstilden diğerlerine yayılır
Kriz, kurda düşüş ve Çin'in rekabeti üstüste binince istihdamı yoğun ve yerli girdiyi en yüksek oranda kullanarak ihracat yapan tekstil ve konfeksiyon sektöründe yaprak dökümü başladı. Önce İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük'ün sohbet toplantısına, sonra da Oda'nın aylık Meclisi'ne katıldım, sanayicilerle konuştum. Sorun diğer sektörlere henüz yayılmamış ama belli bir tedirginlik de var.
Devalüasyon isteniyor Son bir kaç aya kadar sanayicilerden kur yakınması pek duymamıştım. Şimdi açıkça devalüasyon isteyenler bile var. Nitekim bu durum İSO'nun yılda iki kez düzenlediği ve dün açıklanan Ekonomik Durum Tespit Anketi'ne yansımış. Hatta bu devalüasyonu isteyenler büyük sanayi şirketleri. Reel sektörün yaşadığı olumsuzluklar ise şöyle sıralanabilir:
Özel sektör reformu 2001 krizinin patlak verdiği bankacılık sektöründe ciddi dökülmeler oldu ama sektör yeniden yapılandırıldı. Şimdi ekonominin en gözde sektörü. Kriz reel sektörden başlamadığı için, yeniden yapılanmada hem hükümetler hem de özel sektör aynı hassasiyeti göstermedi. Bankacılık sektörü gibi, ameliyat masasına alınmadı. Bunda bankacılığın regüle edilen bir sektör olmasının payı bulunmasına karşılık, ekonomi yönetiminin reel sektör için strateji belirlemesi yanında yön göstericiliği ve yatırım ortamını iyileştiriciliği eksik kaldı. AB süreci refomları ve dışarıdan gelen sermaye akışı ile makro göstergeler iyileşince, reel sektörün yeniden yapılanması unutuldu gitti. Halbuki zaman içinde birikmelerle hem yatırım hem üretim ve iş yapma ortamı giderek bozuldu ve Türkiye rekabet gücünü yitirmeye başladı.
Çin'in rekabeti Dünyanın üretim merkezi olmaya başlayan Çin'in tekstil, konfeksiyon, ayakkabı, deri gibi alanlarda sarsıcı rekabeti kriz dönemine denk geldi. Yani reel sektör hem krizin yükünü hem de Asya'nın yıkıcı rekabetini aynı anda yaşamak, iki zorluğu birden omuzlamak durumunda kaldı. Çin'in rekabetinin göz göre göre gelmesi karşısında özel sektörün kendini yapılandırmamış olması, Ankara'nın olduğu kadar, sektörün de hatası. Bundan sonra Çin ile rekabet etme olanağı yok. Çünkü Türkiye'deki saat başına işçilik maliyeti 3.5 dolarken Çin'in düzeyi olan 60 cent'e inmek mümkün değil. Bu rekabettten tekstil sektörü sarsılmaya devam edecek gibi.
Kur dezavantajı Döviz kuru, Irak Savaşı sonrası küresel bazda artan risk alma iştahının ve Türkiye'ye yoğun yabancı sermaye girişinin etkisiyle düştü. Beş yıllık dönemde dolar kuru yüzde 91.4, Euro kuru yüzde 149 yükselirken, üretimi ve ihracatçıyı etkileyen toptan eşya fiyatları yüzde 220.3 arttı. Bir dolar ve 0.77 Euro'dan oluşan döviz sepeti artışı da yüzde 115.2 oldu. Sepet kur artışı toptan fiyat artışının ancak yüzde 52'sine denk geliyor. Yani yerli girdilerle üretim yapan ve bunu ihraç edenler için, beş yıllık dönem içinde yüzde 48'lik maliyet farkı oluşmuş. Buna karşılık sanayinin verimliliği ise yüzde 32 artı. Verimlilik artışı kurların düşüşünü telafi edici düzeye yetişemedi. Krizin yüküne, yeniden yapılandırmada geç kalınmasına, Çin'in yıkıcı rekabetine bir de düşük kur faktörü eklendi. Reel sektör dört olumsuz faktörün etkisiyle karşı karşıya kaldı.
Yayılır mı? Tekstilde ortaya çıkan kan kaybı sadece bu sektörün yapısal bir sorunu mudur yoksa reel sektörü de içine alacak sıkıntının başlangıcı mıdır? Bir süre önce bir tekstil şirketini satan TÜSİAD ve İSO eski başkanı Ömer Dinçkök, "Bu sektör 1980'lerde Özal'ın ihracat atılımında öncülük aldı, uzun süre ihracata, üretime ve istihdama lokomotiflik yaptı. Hem dışarıdaki hem içerideki gelişmelerden, yerli girdi kullanımı yüksekliğinden dolayı ilk etkilenen sektör oldu. Eğer önlemi alınmazsa benzer durum diğer sektörlere de yayılabilir" dedi.
Sonuç "Yükü ağır eşek önden gider" Türk Atasözü
|