|
|
|
|
|
|
Akşam yemeğe çıkmayalı yıllar oldu
H.E. 26 yıllık bir öğretmen. Eşi ev hanımı, üniversite mezunu iki çocuğu var. İstanbul'a 15 yıl önce sınıf öğretmeni olarak atanmış. Geldiği yıldan beri yazları ve haftasonları lokantalarda garson olarak çalışmış. 26 yıllık mesleğinde hep çalışmak zorunda olduğu için bir sene bile yaz tatiline gidememiş. H.E. ek işi isteyerek yapmadığını, hayat koşullarının kendisini buna zorladığını söylüyor. Çalıştığı yerlerde, asıl mesleğini soran müşterilere 'garsonum' yanıtını veriyor. H.E. herşeye rağmen öğretmenliği çok sevdiğini belirterek şunları söylüyor: "25 yaşındaki oğlumun ve 23 yaşındaki kızımın okul masraflarını karşılayabilmek için ek iş yapmak zorundaydım. Ama şunu söylemeliyim ki bütün olumsuzluğuna rağmen öğretmenliği severek yapıyorum. Öğretmen sıradan devlet memuru değil. Beni gece bir veli arayıp sorununu iletebilir rahatlıkla. Yani bu meslek 24 saat devam ediyor. Bu denli önemli bir meslekte öğretmenlerin ek iş yükü altında ezilmesi çok kötü tabi. Mesleğimizle ilgili sorumluluklarımızı yerine getirmede ek işler ayakbağı oluyor."
'KARA TAHTADA KALDIK' H.E., bir toplumda değişimi ilk kavrayanların öğretmenler olduğunu söylüyerek, "Bir ülke eğitimine önem vermiyorsa gelişme beklenmesi olanaksızdır. Avrupa ülkelerinin refah seviyelerinin ardında eğitime verdikleri önem yatıyor. 26 yıldır teknoloji yüzü görmedik beyaz tebeşir, siyah tahta hiç değişmedi. Eskiden herkes kızını öğretmenle evlendirmek isterdi. Şimdi gelinen nokta içler acısı" diyor. Yaşam koşullarının acımasızlığından şikayet eden H.E., "Akşam yemeğe çıkmayalı yıllar oldu. Tatile, sinemaya gidememeyi ise normal karşılıyoruz artık" diye konuşuyor
|
|
|
|
|
|
|
|
|