Sabah serinliği
Gecenin bir vaktinde sabah serinliğini yaşayabilir mi insan? Yaşar işte... Unuttuğu ve aslında farkında olmadan özlediği; yüreğini serinleten, bedenine ilaç gibi gelen "iyilikler"i bir anda avuçlarında bulursa yaşar... Ben yaşadım. Biz yaşadık... Ve biliyorum ki o gece ekranları başında olan milyonlarca insan da bizimle birlikte yaşadı. Aynı duyguları paylaştı. Öyleyse yaşadığımızın adını bir kez de tırnak içine alarak söyleyebiliriz: Evet...Önceki gece birlikte "Sabah" serinliğini yaşadık Lütfi Kırdar'da. Sabah gazetesinin ilk kez düzenlediği "Yılın Spor Ödülleri" töreninde soluklarımız genişledi. "Sabah"ın serinliğinde; temiz hava ve bol oksijen soluduk birlikte, sporun "futbol"dan ibaret olmadığını keşfederek yeniden. Bu satırların yazarının "futbol"a ilgisini duymayan var mıdır? Futbola dair düşüncelerinden "Futbol hayattır!" diye bir kitap çıkardığını hatırlayanlar da vardır belki; futbolu hayatla özdeşleştirdiğini bilenler de... Lakin... Geçenlerde bu köşede "buruk bir vesile"yle yine yazdığımız gibi; "O günler geride kaldı!.." O duygular ve o düşünceler de... En azından "bugünler"de böyle hissediyorum... Türkiye'de üç "büyük" takımın çevresinde söylenen, konuşulan, bağırılan, çağırılan, yazılan, çizilen "her şey"e "Kafdağı"nın öte yamaçları kadar uzağım.. Zerrece ilgilendirmiyor beni; ne sahada, ne sahanın dışında olup bitenler... Statlara gitmiyorum... Çok "işsiz" değilsem televizyonda maçları izlemiyorum... Hele hele ekranlarda bitip tükenmek bilmeyen "futbol muhabbetleri"ne bir nebze dahi takılmıyorum... Yazılanları okumuyorum. "Futbolun dünü yok, bugünü vardır!" diyen "hissiyatsız" söylemlerin kuruttuğu "coşkular iklimi"nin, beni, artık eskisi kadar içine çekmediğini hissediyorum. (Bir sebebi var elbet, ama sebebin ne önemi var!) "Taraftarlık kurumu"nu yeniden sorguluyorum kendi adıma... Kendi duruşumu anlasam da; kendi iradeleri dışında kurgulanmış bir "oyun"un "baş aktörleri" olduğunu sananların sürüklendikleri "traji-komik" hallerin acıklı sonlarını seyretmek hüzünlendiriyor, düşündürüyor.. Düşündürüyordu... Önceki gece; Sabah'ın ödül gecesinde "manşetlerin ve ekranlar"ın uzak kaldığı "amatör sporlar"ın, hayatın "sahici" dinamosu olduğunu -yeniden- keşfedince... "Ohh be!" dedim içimden; "Heyecanlar yine de yaşıyor işte!.."
*** O gün kutlayacaktım görebilseydim; "Türkiye'de iyi şeyler de oluyor" sevincini yüreklerimize işleyen gecenin kahramanlarını.. Başta Ergun Babahan ve Altan Tanrıkulu'nu.. Ama köşem ne güne duruyordu ki!.. (Ne var yani! Kendi gazetemdeki "iyilikler"i yazmak yasak mı?) Ve bir şey daha söyleyecektim görebilseydim: Hiç değilse bu yıl, yani ilk ödül töreninde, bir şeylerin altını "iyice" çizmek adına, keşke "futbol"u hiç sokmasalardı işin içine... Adları duyulmuş, duyulmamış kahramanların tırnaklarıyla kazıyarak ulaştıkları "sessiz zafer"lerin gecesinde; gürültüsü on yıllardır bütün sesleri bastıran "futbol"un "kreşendo"sunu o gece, ya da "Sabah"ın serinliğinde duymasak da olurdu...
|