kapat
31.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Eski giysilerinizi atmayın

Yakın bir arkadaşım bir yerlerden bulup çıkarıp, eski bir fotoğrafımızı e-mail'le göndermiş. Üç kız, bir erkek, bir Bodrum akşamı, kaldığımız otelin terasında, gevezeliğe öyle bir dalmışız ki, fotoğrafın çekildiğinin farkında değiliz. Hiçbirimiz objektife bakmıyoruz. Ama ağzımız kulaklarımızda.

Arkadaşımın üzerinde, rüküş, dore bir elbise! Bende, iğrenç bir fosforlu yeşil bluz! 90'lı yılların başı. Herhalde "Ne güzel yandık, bu parlak kıyafetler de çok yakıştı, harika olduk" diye düşünüyorduk! Ellerimizde de, içinde ne olduğunu çözemediğimiz kırmızı sıvıyla dolu Martini bardakları var.

Miami'nin en fakir ama özenti mahallesinde bir parti mi, Hanedan dizisinin küçük bütçeli bir taklidi mi, belli değil. Aslında, tatil köylerinin, "İyi vakit geçiren Alman turistler" katalog fotoğraflarına da benziyor.

"30 yaşında olmak, rezil olmaktan iyidir! Şu halimize bakın." diye yazmış arkadaşım. "Bangladeş Vogue'undan bir fotoğraf" diye de not düşmüş!

Birbirimize gönderdiğimiz e-mail'lerle o kıyafetlerin sebebini çözmeye çalışırken, o gece de berraklaşmaya başladı.

Biz o gün tekne kiralayıp haddinden fazla yanmıştık. (Bu bölüm resimlerde de açık ve seçik görünüyor!)

Biz o gün, akşamüstü, Bodrum'a inip sahilde kızarmış patates yemiştik. Hatta güneş çok güzel batıyordu, ama patatesler berbattı!

O gece, aslında barmene kendi yaptırdığımız, vişne sulu bir kokteyl içiyorduk ve hava çok sıcaktı. Terasın manzarası harikaydı, ve "Acaba bu gece otelde mi otursak?" diye düşünmüştük.

Ama o fotoğraf çekildikten az sonra, sekiz-on kişi, hep birlikte dışarı çıktık, gezdik tozduk, gülme krizleri geçirdik, dans ettik...

O gece, içimizden biri aşık oldu, bir çift kavga etti, birimiz hayatının içkisini içerek midesini bozdu, acid-jazz'ın yeryüzündeki en iyi müzik türü olduğuna topluca karar verdik, dünyayı tekneyle dolaşan 60 yaşlarında bir Fransız çiftle tanıştık, ve biz, 20'li yaşların başında olduğumuz o gece, çok eğlendik.

O kabus giysilerin içinde, çok mutluyduk!

Belki de hayatımızın en güzel gecelerinden biriydi.

Akmerkez Beymen'de çok ilginç bulduğum bir sergi başladı. 71'den 81'e Beymen...

Beymen'in eski müşterileri, dükkandan o yıllarda aldıkları, ve hala sakladıkları giysileri armağan etmişler sergiye. Anılarıyla, hikayeleriyle birlikte.

Giysilerle bellek arasında, kokularla olduğu kadar olmasa da, güçlü bir bağ olduğunu düşünürüm hep.

Sadece gelinlikler midir önemli olan, ve saklamaya değen?

Ya çocukken alınan bayramlık elbise, aşık olduğunuz gün giydiğiniz kırmızı tişört, seçerken bunalım geçirdiğiniz mezuniyet tuvaleti, ilk kravat, hayatınızın işine başvururken üzerinizde olan siyah takım?

Hatta, 23 yaşındayken, hayatınızın en güzel gecelerinden birinde, Bodrum'da giydiğiniz ve içinde kendinizi herkesten güzel hissettiğiniz, çirkin, fosforlu yeşil bir bluz?

O daha mı önemsiz?

Sergide göreceksiniz, bizim Bodrum kıyafetlerinin aksine, bütün giysiler sanki bu sezonun tasarımları gibi.

Moda dönüp dolaşıp kendini tekrarlıyor. Bu, eski giysileri atmamak, vermemek için bir sebep.

Ama asıl amaç, her iyi günü, bütün detaylarıyla paketleyip saklamak...

Problem çocuklar
Türkiye'de ilk defa gençlik sorunları, gerçekten büyüyüp "ülke problemleri" haline geldi.

Dünyanın diğer ülkelerini tehdit eden uyuşturucu, uç gruplar, tarikatlar artık somut olarak karşımızda.

Bizden bir önceki neslin en büyük problemi siyasiydi.

Bizde öyle bir ortam yoktu. Ama ufaktan uyuşturucu, bilmemne hocacılar, bizim dönemimizde kök saldı. Yani 80'li yıllarda.

Bizden öncekilerin, ve onlardan öncekilerin aksine, hiçbir ortak manevi hedefimiz yoktu, doğruyu söylemek gerekirse.

Şanslı olanlarımız kendi kendine hedefini saptamış, kişisel başarılar peşindeydi.

Amerika'da okul kitapları, gerizekalılar için yapılmış gibidir. Aynı cümle farklı şekillerde, arka arkaya dört beş kez örneklenir. Bu yüzden de lise/üniversite kitaplarının hepsi, ansiklopedi kalınlığındadır.

Bunun amaçlarından biri de, gençleri meşgul tutup, sokakta aylak aylak dolaşmalarını engellemektir. Çünkü sokak, boşluk, uyuşturucu, çeteler, tarikatlar demektir.

"Idle hands are the devil's playground" derler. Yani, iş yapmayan eller, şeytanın oyun parkıdır. Satanistleri kastetmiyorlar tabii. Ama uymuyor da değil.

İnsan, gençken, duygusal iniş çıkışlara çok eğilimli. İnanacak bir şeyler arıyor. Dahil olacak bir grup, kitlenecek bir menzil, koşacak bir hedef...

Spor, sanat, okullarda gençlerin zevk alacağı daha çok yan uğraş, ülke çapında bir kampanya, ya da her neyse... Eğer o hedefi ve meşguliyeti yaratmazsak, bu boşlukları başka şeylerle dolduracaklardır. Ve bunlar yayıldıkça, yarışacakları konular, aralarında "havalı" sayılan yaşam biçimleri de bizim problem diye adlandırdıklarımız olacaktır.

Sonra ayıkla pirincin taşını...

Gülse BİRSEL



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır