kapat
31.03.2002
 GÜNAYDIN
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 İSTANBUL
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 SABAH
 FOTOMAÇ
 GÜNAYDIN
 ŞAMDAN
 CİNSELLİK
 EMİNE BEDER
 SABAH PAZAR
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Kim neyi nasıl kazandı?

Bir Oscar töreni daha geldi geçti. Siyahilerin geciken zaferiyle sonuçlanan törenler, "Büyük Adam Küçük Aşk" filmindeki sansürcü kimliğimizi bize bir kez daha hatırlattı

Oscar'lar nedir, neyi temsil eder? Asıl yanıt şu olmalı: Oscar'lar bir Amerikan geleneğidir ve her şeyiyle Amerika'yı ve ortalama Amerikalı'yı temsil eder. Hollywood'un dünyanın sinema merkezi olması, bu sinema Mekke'sini ürünlerini tüm dünyaya kolayca ihraç etmesi, Amerikan filmlerinin tipik Amerikan değerlerini ve ölçütlerini yansıtmasını engellemez. Dünyanın en ünlü töreni olmasına karşın, Oscar töreni de aynen böyledir. Son tören bunu bir kez daha kanıtladı. Yeni Kodak tiyatrosunun önünde oluşturulan "tam 75 metrekarelik" kırmızı halı, dünyanın en büyük kırmızı halısıydı gerçekten. Ama üzerinde olup bitenler tipik Amerikan'dı. Dünyanın en pahalı terzilerinin elinden çıkmış, ama yine de bir bölümü inanılmayacak kadar rüküş giysiler... Çoğu yapay, parıltılı mücevherler... Ünlü yıldızlarla, tıpkı "Singin' in the Rain" müzikalinin 1920'lerdeki gala sahnesindeki gibi ciyak ciyak bir sesle konuşan garabet örneği sunucular... Ve her yıldıza giysisinin markasını sorup cümle âleme açıklamak gibi bir görgüsüzlük! Böyle bir şey, diyelim ki Cannes'da olabilir mi?

Siyahların zaferi

Evet, siyah ırk bu noktaya kolay gelmedi. Şimdiye dek verilen yüzlerce Oscar arasında kara derililerin aldığı ödül sayısı 10'u geçmiyorsa, bu sadece siyah ırkın yetersizliğiyle açıklanabilir mi? Şurası bir gerçek ki Hollywood görkemli biçimde günah çıkardı. Belki bu korku ve dehşet döneminde, Amerikan toplumunun yüreğinden yaralı olduğu ve etnik mozaiğinin sağlamlığına herzamankinden çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde, radikal bir seçimle, kara derililere alışık olmadıkları bir armağanda bulunmayı ve onlara güven vermeyi seçti. İyi bir seçim doğrusu! Ve Halle Berry, yine tipik bir Oscar geleneği uyarınca, 3. 5 dakikalık alabildiğine duygusal bir konuşma yaptı, ajanını, avukatını ve terzisini de unutmadan herkese teşekkür etti!.. 1942'de Greer Garson'un tam 8 dakika süren konuşmasından sonra getirilen zaman sınırı (45 saniye) böylece iyice aşılmış oldu. Ama olay öylesine önemli ve Berry öylesine heyecanlıydı ki, sonuçta kimse bu protokol hatasını dert edinmedi. Sonuç olarak Julia Roberts ya da Gwyneth Paltrow'un ödül konuşmaları da az sulugözlü olmamıştı!

Kaliteli konuşmalar

Törenin çok hoş ve kolay unutulmayacak anları vardı. Onur ödülü alan Sidney Poitier, Robert Redford ve emektar yönetmen Arthur Hiller'in konuşmaları göz yaşartıcıydı. Hele iki ünlü oyuncunun konuşması ne denli kaliteliydi. Bizim ünlü yıldızlarımızın bu düzeyde birer konuşma yapabilmeleri için daha çok fırın ekmek yemeleri gerekiyor!..

Böylece Poitier, ilk zenci yıldız olmasını kendisinden önce kimbilir kaç karaderili sanatçının terine, gözyaşına ve emeğine borçlu olduğunu açık yüreklilikle itiraf etti. Robert Redford ise Amerikan filmlerinin en önemli yanının gerçek fikir özgürlüğüne ve ifade serbestliğine dayalı olmaları olduğunu belirtti. Doğru söze ne denir? Elbette en iyi film ödülünü kazanan "Akıl Oyunları"nın tam da 20. yüzyıl tarihinde bu özgürlüklerin ABD'de en çok kısıtlamaya uğradığı bir dönemi, 1950'lerin solcu avın dönemini yansıtması, Redford'un konuşmasına cuk oturduğu kadar, filmin Oscar'ı kapmasının nedenlerinden de biri olarak alınabilirdi.

Aileye saygı

Aileye, eşlere, çocuklara ve torunlara bol bol teşekkür edildi. Çünkü bu da bir Amerikan geleneğiydi ve aileyi toplumun temel taşı yapmış bir ülke için belki de doğaldı. Konuşmasında karısına ya da kocasına teşekkür etmeyen bir yıldızın, sonradan evde başına gelecekleri düşünmek bile istemiyorum! Ne diyelim, onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine... Kimbilir, belki bir gün Türkiye'nin de adı bu törenlerde duyulur. Elbette bu dar kafalılığımızı ve en son "Büyük Adam, Küçük Aşk" olayında da beliren sansürcü kimliğimizi bir gün yenip sanatçıya gerçek özgürlük tanımak koşuluyla...

RADYO GÜNLERİM BAŞLIYOR!

1987'den 94'e Radyo-3'te, 1997-98'de ise Capitol FM'de müzik programları yapmıştım. Ve o zamandan beri birçok müziksever yeniden program yapıp yapmayacağımı soruyordu. İşte onlara iyi bir haber... Müzik programlarım yeniden başladı. Her cumartesi sabahı 11-13.00 saaatleri arasında sizlere 20. yüzyılın pop müziğinden, caz, balad, chanson ya da rock'n roll'dan seçtiğim, özel arşivimden gelen parçalar sunacağım. Programda sinema, klasik rock köşesi, istekler ve bulmaca gibi köşeler de olacak. Nerede mi? Şimdilik adı frekansı olan 92.3 Radyo'da... Ki burada Işıl Özgentürk, Nebil Özgentürk, Memet Ali Alabora (Memoli) gibi değerli dostlar da program yapıyorlar. Ama ne yazık ki radyo şimdilik ancak İstanbul'a yayın yapabiliyor. Hepinizi mikrofonda beklerim efendim!



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır