kapat
19.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

İtalyan'ın gevezeliği sinsi planı açık etti

Ünlü narkotikçi: Masadaki İtalyan mühendis beni Suriyeli sandı... Bu Türkler ne
aptal deyip, Karakaya Barajı'nda dönen uluslararası rüşvet tezgahını bir bir anlattı

38 yıldır polisim, çok çatışmaya girdim ama hiç kimseyi öldürmedim. Kafa kemiğim çöktü, kolumda 22 kalibrelik bir kurşun hâlâ duruyor. Atilla Aytek adı bugünün genç kuşağı için bir şey ifade etmeyebilir. Ama 80 sonrası Türkiye'de olup bitenleri takip edenler onu iyi hatırlayacaktır. Ünlü polis şefi Aytek, başta uyuşturucu olmak üzere yeraltı dünyasının karabasanı olarak nam saldı. 38 yıllık meslek hayatı filmlere konu olacak nitelikteydi. Üstelik söylediklerine bakılırsa bu röportajda, yaşadıklarının, gördüklerinin yüzde 1'ini bile anlatmadı. Çalıştığı kurum ve kişileri yıpratmamak için... Ama bu yüzde 1'in içinde öyle bir anısı vardı ki, 1980'lerin en büyük rüşvet tezgahlarından birini ortaya çıkardı. Aytek İtalya'da yaşadığı olayı şöyle anlattı:

TÜRK OLDUĞUMU SÖYLEMEDİM
"İtalya'da St. Pierre Meydanı'na giden bir sokaktaki bir kafede oturuyoruz. Emniyet müdürü ve savcılarla beraber yemek yiyoruz. Tam o sırada bir İtalyan geldi. Oturdu masaya... Bir baktı, rengimi pek tutmadı. İngilizce 'Nerelisin?' diye sordu. Güneyimizdeki devletlerden birinden olduğumu söyledim. 'İyi' der gibi başını sallayıp devam etti. Cümleye 'Bu Türkler ne aptal?' diye başlayınca emniyet müdürü arkadaşım elinden çatalını düşürdü. Ayağına bastım, çaktırmasın diye. Gırgıra boğdum işi. Bu İtalyan bizim Karakaya Barajı'nı yapan İtalyan şirketin ikinci mühendisiymiş. Karakaya bizim GAP projesindeki ilk barajımız. Barajın yapılmasını 5 sene gecikmesi karşılığında rüşvet almışlar, altımızdaki devletlerden. Hiç oralı olmadım. Böyle davranınca benim üstelemediğimi zannettiler. Ancak Türkiye'ye gelir gelmez, bunu rapor olarak Orgeneral Sedat Celasun Paşa'ya yazdım. Büyükelçilikten de fakslattım. Konu araştırıldı ve rüşvet alındığı ortaya çıktı. Tabii ki anlaşma iptal edildi. İhale Türk şirketlerine verildi. Bir kafede otururken geveze bir mühendisin söylediği birkaç cümle GAP'ın sürat kazanmasına neden oldu."

Aytek'in sözünü ettiği GAP Projesi'nin en büyük barajlarından biri olan Karakaya Barajı'nın yapımı için 16 Eylül 1976 yılında anlaşma imzalanmıştı. Dünya Bankası kredili barajın yapımını İtalyan İtalstate-Torno firması, elektrik aksamının yapımını ise İsveç ABB firması üstlenmişti. 1982 yılında Torno firması İtalstat'ten ayrılmış, barajın yapımı büyük bir hız kazanmıştı. Ve santralin ilk ünitesi Mart 1987'de devreye girmişti.

KIZIM BANA HEP 'AMCA' DERDİ
Atilla Aytek İtalya'da Türk olduğunu gizlemeseydi belki Karakaya Barajı hâlâ yapılıyor olacaktı! Ama o deneyimli bir polisti. Peki suçun kokusunu hemen alabilecek hale nasıl gelmişti? Bu mesleği seçerken çocukluk düşünü gerçekleştirdiğini söyleyen Aytek, 1960'da Polis Koleji'ne girdi. Sonra da Polis Akademisi'ne... Önce trafik polisliği yapan Aytek, başarıyı narkotikte yakaladı.

Aytek'e göre dürüst bir polis olmanın tek yolu var, iyi bir aile terbiyesi...

"Ankara'da bugünün parasıyla 3 trilyon lira değerinde döviz yakaladık. Suçlu bir İranlı'ydı. Döviz dışında ipek halılar filan da vardı. Ekipte İngilizce bilen tek kişi bendim. Yanımda baba dostum vardı. Adam bana 'Halılar ve paralar sizin olsun, beni bırakın' dedi. Teklifi kabul etseydik kimsenin haberi olmazdı. Ama vicdanımızın haberi olurdu. Babam bana küçükken bir ders verdi. Sokakta bulduğum 2.5 lirayı anneme verdiğim için, beni alıp karakola teslim etti. Bu terbiye ile yetiştim ben."

Aytek kırçıl bıyıkları, dev cüssesi ve davudi sesiyle halkın sempatisini de kazandı. Peki bunca kirli işte elini hiç mi kana bulamadı?

"Bugüne kadar hiç kimseyi öldürmedim. Bütün hayatım boyunca da tercihim, öldürmeden suçluları adalete teslim etmektir. Ama sayısız müsademeye girdim. Kafama mermi isabet etti, kafa kemiğim çöktü. Sol kolumda 22 kalibrelik bir mermi duruyor."

Ya özel hayat? Ev, hanım, çoluk çocuk?
"Büyük kızım Zeynep'in doğduğunu görmedim. O zamanlar bir yıllığına İran'daydım. Geldiğimde 5 aylık olmuştu. 5 yaşına kadar da bana amca, dayı diye seslendi. Hiç görmüyordu ki. Devamlı Ankara dışında, operasyonlara gidiyordum. 20 sene içinde evde sadece 3 kere akşam yemek yemişim."

KASTELLİ'Yİ BEN TESLİM ETTİM
Suçlularla arası nasıldı Aytek'in? Onlara nasıl davranırdı? Hiç insiyatif kullandığı oldu mu?

"Evet" dedi... "Bankerlik skandalı patlak verdikten sonra Banker Kastelli Tunus'a kaçmıştı. Onu oradan alıp getiren bendim. Çok sıkıntılıydı, morali bozuktu. Esasında suçlu naklinde kelepçe taktırılması gerekirdi ama ben taktırmadım. Sohbet ettik.. 'Bunun altından kalkacağım' demişti..."

Aytek şehit Emniyet Müdürü Gaffar Okkan'ın da çalışma arkadaşı. Aytek, "karizmatik" dediği Okkan'la yaşadıkları bir olayı şöyle anlattı: "Gaffar lider tavrı olan biriydi. Eskişehir'de birlikte görev yaparken, bir bina büyüklüğünde şeker fabrikasının kazanı patladı. 7 işçi kor alevin içinde kalmış. Gaffar yanımda. Başhekime sordum, yaşar mı bu işçiler? 'GATA'ya giderlerse belki ' dedi. O ve ben telefon başında 10 dakikada yıldırım hızıyla her şeyi organize ettik. İşçilerin biri hariç hepsi yaşıyor."

Rüşvetçi firmayı tempo düşürdü diye değiştirdik
Rüşvet skandalının patladığı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı olan Yıldırım Aktürk olayı yalanlamadı. Aktürk, "Ayrıntıları hatırlamıyorum ama gerekli tempoda yürütmediği gerekçesiyle işi alan firmanın değiştirildiğini hatırlıyorum" dedi. Aktürk, İtalyan firmanın birkaç yıl boyunca taahhütlerini yerine getirmediğini de sözlerine ekledi.

Bülent Hanım'ın Opium parfümünü afyon sandılar...
Aytek'in Bülent Ersoy'la ilgili bir anısını da şöyle anlattı: "Bülent Ersoy Fransa'dan iki bavul losyon getirmiş. Onların içinde de afyon çiçeğinden yapılma Opium diye bir parfüm var. Fakat gümrükçülere gümrük ödememek için biraz baskı yaptırmış. Gümrükçüler şüphelenmiş... Bana bir yazı geldi. 'Bülent Ersoy'un çantasında uyuşturucu var!'

Dedim ki, 'Bir yanlışınız var, uyuşturucu o taraftan bize gelmez, bu taraftan o tarafa gider. Yapmayın yani beni de zor durumda bırakmayın.' Bülent Ersoy'la uğraşacak halim yok. Ankara Oteli'ne gelmiş. Pozları seven bir çocuk var, ona dedim ki, 'Gidin Bülent Ersoy'u alın gelin, yalnız sahneden insin arka taraftan alın getirin buraya.' Bülent Ersoy'u buradan da alacağım, normal olarak götüreceğim, havaalanında bavullarını açtıracağız aramaları yapacağız, zaptını tutacağız ve bırakacağız. Ben öyle dememişim gibi gidin, Bülent Ersoy sahneye çıkar çıkmaz alın. Ertesi sabah telefonlar susmuyor. Kimi almışız? Sonra mecbur kaldık polisimize sahip çıkacağız. Ersoy bizde kaldı bir gün, ondan sonra gittik havaalanına zaptını tuttular. Gümrükçülere, 'Benim hiç istemediğim sevmediğim aldatma işi yaptınız' dedim.

Veli ÖZDEMİR



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır