kapat
19.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
Limasollu
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 SANAT
 RENKLER
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HIGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

"İlhan Selçuk da kim?"

İlhan Selçuk'un kim olduğunu elbette biliyorum. Cumhuriyet gazetesinin yazarı... 12 Mart döneminde cuntanın işkenceden geçirdiği bir aydın... Saygın bir isim... Hırsızlığı yok, dolandırıcılığı yok...

Şimdi bu kişinin; "solda", CHP dışında kurulacak yeni bir partinin başına geçmesi için Ankara'da girişimler yapılıyormuş. Peki bu kadar tanınmış bir insan için neden "İlhan Selçuk da kim" şeklinde bir başlık koydum bu yazıya?

Nedeni hem basit, hem de karmaşık...

Basitinden başlayalım: Yahu "yeni" kurulacak bir parti için 77 yaşındaki bir kişiden medet umar mısınız? Onu bir umut olarak görebilir misiniz? Eğer görürseniz bu olsa olsa geleceğe ilişkin bir hayalin değil, tanımı icabı geçmişe ilişkin bir nostaljinin işareti olur.

Bunları söylerken ne olduğu belirsiz bir "gençlik" fetişizmi yapmıyorum. Ben nice 20 yaşınki yaşlılar, 70 yaşındaki gençler gördüm. Peki ama acaba 77 yaşındaki İlhan Selçuk bugünün toplumsal ve siyasal gereksinimlerine cevap verebilecek kadar genç midir?

İşte bunu sormak gerekir.

Ve hemen cevap verelim: Değildir... İlhan Selçuk en yaşlı "dinozordur". Yani yaşlı olup da geçmişi "iyi", bugünü "kötü" görenler arasında en muhafazakar, en tutucu olandır.

Şimdi biraz geçmişe gidelim... Cumhuriyet gazetesi bir dönem gayet etkiliydi. 120 bin filan satardı. Ancak etkisi satışından gelmezdi. Bu gazete "sola eğilimli" bürokrasinin gazetesiydi. Bu sol bürokrasi "Atatürkçülüğü savunuyorum" diyerek ülkeyi dış dünyaya kapamak ister, her türlü yatırımın devlet eliyle yapılması gerektiğini, aksi halde halkın burjuvalar ve emperyalistler tarafından sömürüleceğini öne sürerdi.

Bu fikir epey bir yandaş bulmuştu. Yani toplum içinde, bürokrasi içinden gelmese de bu fikri savunan kesimler vardı. Bu nedenle Cumhuriyet gazetesi, özellikle 1970'li yıllarda gayet etkindi.

Tabii küçük farklar da yok değildi. Ancak, "Bu devletçi akımı tek kişide somutlaştırsanız, bu kim olurdu" sorusuna verilecek cevap 1960'larda ve 70'lerin başında Doğan Avcıoğlu, ondan sonra da İlhan Selçuk'tur...

İlhan Selçuk son derece "tutarlı" bir köşe yazarıdır: Devletçidir, pozitivisttir, laikçidir, milliyetçidir... Bundan 30 yıl önce yazdığı bir köşe yazısını bugün de yayınlayabilirsiniz. Hiçbir şey fark etmez. Çünkü aynı şeyleri savunur. Üstelik de bundan gurur duyar. Özetle, "Diğerleri döndü, biz dönmedik" der.

Peki fikirlerini değiştirmeyen bir İlhan Selçuk 2000'li yılların toparlayıcı lideri olabilir mi? Eğer bugün farklı şeyler söyleseydi, durup düşünmek gerekirdi. Halbuki 1970'lerde savunduğunu, şimdi de savunan bir kişi eskiden ne yaptıysa, bugün de aynı şeyleri yapacak demektir.

O halde karşılaştırmak gerekir: 1970'lerde nasıl bir dünya ve Türkiye vardı, şimdi nasıl bir dünya ve Türkiye var?

Çok özetle söylersek o yıllar Soğuk Savaş yıllarıydı. Yani dünya iki büyük kutba ayrılmıştı: ABD ve Sovyetler Birliği. Dünya politikası açısından, o dönemde yaptığınız ve söylediğiniz her şey, dönüp dolaşıp, bu iki büyük kutuptan birine bağlanırdı.

İlhan Selçuk, Türkiye'nin ABD kutbunda yer almasına karşı çıkıyordu... Ona göre Türkiye'deki bütün olumsuz şeyler ABD yüzünden meydana geliyordu. Ülkenin dış dünya ile olan bağlarını koparmasını, içine dönmesini, girişimci (yani burjuvazi) bir sınıfın olmamasını, her şeyin devlet eliyle gerçekleştirilmesini istiyordu.

Ama tabii kendi içimize dönmek de sorundu: Çünkü Müslümanlar ne olacaktı? Öyle ya: Aynı yıllarda Erbakan da aynı şeyleri savunuyordu. O dönemde bir kere milli ve milliyetçi oldunuz mu ister istemez "Peki bu sistemde İslam'ın yeri nedir" sorusu karşınıza dikilir.

İşte o nedenle İlhan Selçuk'un povitivist ve laikçi olduğunu belirttim yukarıda. Pozitivist bir kişi toplumsal ilerlemede dinin giderek yok olacağını, söneceğini, etkisinin azalacağını düşünür. Laikçi bir kişi ise, (Batı'da değil ama Türkiye'de; çünkü birçok Batı ülkesinde devlet ve devlet birbirinden bağımsız kurumlardır) daha önce de yazdığım gibi, Osmanlı'dan gelen bir gelenekle, devletin dine egemen olmasını savunur.

Yani özetle İlhan Selçuk devletçi ve milliyetçidir. Savunduğu bu devletçiliği ve milliyetçiliği, yerel kültürden yani İslam'dan ve elbette halkın kendisinden korumak için de (çünkü aynı zamanda ister istemez elitisttir) ister istemez laikçidir.

Şimdi burada duralım, işi uzatmayalım ve şunu soralım: Bu yazdıklarımdan bir şey anladınız mı? Bunlar size bir şey ifade ediyor mu? Eğer ediyorsa zaten yaşınız 35'ün üstündedir demektir. Eğer etmiyorsa 20'li yaşlarda bir insansınız demektir.

Peki nasıl oluyor da İlhan Selçuk ile ilgili söylediklerim 35 yaşın üstündeki insanlara bir mana ifade ediyor da, 20'liklere etmiyor? Bunu cevabı çok basit: 35 yaşın üstündekiler, 1970'li yıllarda olup bitenleri az çok biliyorlar. Olar Soğuk savaş dönemini yaşadılar. O kavramlarla düşündüler.

1980 civarında doğan arkadaşlar ise başka bir dünya ile tanıştılar. Bu dünya da toplum kadar birey de önemliydi... Bu dünyada girişim, yani kişinin ekonomik alandaki kişisel faaliyeti esastı... Bu yeni dünya iletişim araçlarıyla giderek daha fazla entegre oluyordu... Bu yeni dünya bilgisayarların, cep telefonlarının, internetin dünyasıydı...

Eski dünya, yani Soğuk Savaş'ın dünyası nasıl kendine has olumsuzluklar taşıyorsa... Bu yeni dünya da, bazılarının iddia ettiği gibi "şahane" değil elbette. Onun da kötü yanları vardı, bunun da var. Ancak konu, "eski mi iyiydi, bugün mü iyidir" tartışması değil. Çünkü mesele iyi-kötü ayrımında düğümlenmiyor. Ben iyi derim, sen kötü dersin ve işin içinden çıkamayız.

O halde konu şudur: İlhan Selçuk gibi bir kişi bugünün gereksinimlerine cevap verebilir mi? Hayır veremez. Çünkü onun formasyonu, onun bugüne kadar vaaz ettiği fikirler değil 2000'lere, 1990'ların sorunlarına bile deva olamazdı.

Şimdiye kadar İlhan Selçuk'un genel çizgisini ortaya koymaya çalıştım. Onun başka defoları da vardır: Örneğin 12 Mart müdahalesinden önce 9 Mart tarihinde yapılacak olan ancak başarılamayan bir darbenin hazırlayıcıları arasındaydı kendisi. Bunu biliyoruz. Hani onu bir kenara bırakalım: Meclis'e ve politikacılara karşı inancı olmayan, onları hep kötüleyen, otoriter hatta totaliter bir rejimi arzulayan bir yazardır. Ve dediğim gibi, üstelik bundan da gurur duyar.

İlhan Selçuk, sadece Cumhuriyet gazetesi 35 bin sattığı için değil... İşte tam da bu özellikleri nedeniyle genç kuşak tarafından tanınmayan, söyledikleri bir şey ifade etmeyen bir yazardır.

Tam da bu yüzden yazımızın başlığını, "İlhan Selçuk da kim" şeklinde koydum. Yeni kuşağa mensup olan birçok genç onu tanımıyor. Tanısa bile fikirlerini önemsemiyor. Önemsese bile bugünün dertlerine çare olmadığını biliyor. Bilmese bile hissediyor.

Ama ne oluyor? Bir takım eski sosyal demokratlar ona sarılıyorlar. "Başımıza geç" diyorlar. Ah keşke geçse! Geçse de boyunun ölçüsünü alsa. Yüzde 5 oyla süklüm püklüm evine dönse. Ancak benim bildiğim İlhan Selçuk bunu yapmaz. Bir partinin başına geçmez. Çünkü o halktan yani seçimden, demokrasiden gelen güçle değil, ordudan aldığı güçle devlet iktidarını ele geçirmeyi hayal eden bir yazardır.

Parti kurarak, seçime girerek kişiliği çevresinde gelişmiş bir efsaneyi yok etmek istemez. "Önemli adamdı, yaşasaydı neler neler yapardı" diye hatırlanmak ister.

Bugünün gençlerinin, "Kim bu İlhan Selçuk yaaa..." diyeceğini ve kendisine oy vermeyeceklerini çok çok iyi bilir. Akıllıdır. Zekidir. Bütün bunları benden, sizden daha iyi bilir.

Ah keşke bu öneriyi kabul etse... Etse de saçma sapan bir efsaneden daha kurtulsak. Keşke.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap


Copyright © 2002, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır