kapat
03.02.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPUS
 HYDEPARK
 İNANÇ
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 DİYET
 TATLILAR
 CİNSELLİK
 PAZAR SABAH
 KİTAP
 SİNEMA
 GURME
 TARİH
 SUNNY
 HİGH-TECH
 YAT&TEKNE
 NET YORUM
 NET GÜNDEM
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Bir onur abidesi: Mandela

İdama mahkum olan Mandela, 'Pişmanım' dedirtmek isteyen beyazlara asla boyun eğmedi: 27 yıl hapislerde direndi. Bu arada hukuk doktorasını da tamamladı...

Mesleki alandaki gevezeliğim yüzünden en büyük şoku 1992'de Güney Afrika'da yaşadım.Güney Afrika'da, dönemin Başkanı De Klerk'in daveti üzerine 15 gün kaldım. Nobel Ödüllü Rahip Desmond Tutu, Zulu Kralı, De Klerk ve daha birçok ünlü ile görüşmemi bana, 15 gün eşlik eden Dışişleri Bakanlığı memuru sağlamıştı.

Asıl amacım, o güne kadar az tanıdığımız Güney Afrika'nın genel durumu, siyahlarla beyazlar arasındaki gerginliği kaleme almaktı. O sırada bilmem, kaçıncı eşinden olan bebeğiyle beni evinde kabul eden Dr. Barnard'la da bir söyleşi yapmıştım. Dünyada ilk kalp naklini gerçekleştiren bu adam, çok sayıda genç kadınla evliliği sayesinde yüz yaşına kadar yaşayacağını uzun uzun anlatmıştı. Ama yazık ki geçenlerde tahmininden çeyrek asır kadar önce öldü.

BEYAZLARIN GİREMEDİĞİ YER
On beş günde en az 14 röportaj sağlayan mihmandarım koşuşmaktan bitap düştü; "Artık listenizde kim kaldı?" dedi. İki haftadan beri beynimin içini kemiren tek isim ağzımdan dökülüverdi: Mandela...

İşte o zaman beyaz mihmandarımın rengi soldu: "Hiçbir beyaz, zencilerin yaşadığı Soweto'ya giremez. Korkarım, bu işi tek başına yapacaksınız. Sadece size bakanlıktan bir zenci şoför ayarlayabilirim."

Ertesi gün kıyaslanınca bizim gecekonduların lüks sayılabileceği Soweto'ya gittik.

Mandela'nın evi kordonla çevrilmişti. Sayısız turist otobüsü, kameralar onu uzaktan görmek için cehennem sıcağında bekliyorlardı.

Ben ise, evinin arka bahçesinde dolaşan genç bir zenci kadını izliyordum. Sonunda kimsenin göremeyeceği bir köşede kıstırdığım Mandela'nın sekreterine bir zarf tutuşturdum. 27 yıl sonra hapisten çok kısa bir süre önce çıkan Mandela'ya yazdığım mektupta ona olan hayranlığımı anlattım ve bana röportaj vermesini rica ettim.

SALONDAKİ GENÇ ADAM...
Biraz sonra genç bir adam kapıda gözüktü; "Yarın sabah saat 10.00'da sizi bekliyoruz. Mandela ilk röportajını bir Türk'e vermekten mutluluk duyacağını söylüyor. Çünkü Başkanınız Özal, onu ülkesine ısrarla davet eden ilk Başkan" dedi.

Sevinçten uçarak, daha önce kapısından umutsuzca birkaç kere ayrıldığım Mandela'nın parti binasına koştum. Amacım oradan partisiyle ve hapisteki yaşamıyla ilgili kitaplar toplamaktı.

Binanın bekleme salonunda genç bir adam oturuyordu. Hiç tanışmadığım halde fotoğraflarından Mithat Bereket olduğunu tahmin ettim. Adını sordum; "Evet" dedi. Sonra orada ne yaptığını sordum. "Mandela ile görüşmeye çalıştım. Ama olmadı. Mehmet Ali Birand acele Roma'ya gidip oradaki işi halletmemi ve hemen Türkiye'ye dönmemi istedi. Bu akşam hareket ediyorum" dedi.

Belki inanılması güç bir şey ama genç meslektaşlarımın elde edemedikleri röportajları yaparken vicdan azabı çekmeye başlarım.

Mithat Bereket'in, Mandela konusunda hayli üzgün olduğunu görünce teselli edici bir şeyler söylemeye çalıştım ve utanarak, "Benim yarın sabah saat 10.00'da randevum var" dedim. Hiçbir şey söylemedi. Ben de içim ezilerek oradan ayrıldım.

DİLİME HAKİM OLAMADIM
Ertesi sabah İngiliz fotoğrafçımla Mandela'nın kapısına dayandım. İçeriye Türk gazetecisinin geldiğini haber vermelerini rica ettim. Birkaç dakika sonra Mandela'yı karşımda gördüm: "Ama sizin ekip biraz önce ayrıldı" dedi.

Mandela'ya durumu anlattım; kahkahalarla güldü, "Hiç üzülmeyin, size istediğiniz kadar vakit ayıracağım" dedi. Herhalde Mandela'ya vazgeçemediğim gevezeliğimi anlatıp vakit kaybetmeyecektim.

Sırf rengi yüzünden çektiklerini ve pişmanlık duyduğuna dair imza vermediği için 27 yıl korkunç şartlar altında geçen yıllarını Mandela'dan dinlerken hissettiklerimi ve ona duyduğum saygıyı anlatmaya sözcükler yeterli değil.

Türkiye'ye dönünce M. Ali Birand'ın, Bereket'e "Eğer Leylâ randevu aldıysa sen gece Mandela'nın kapısında yat, uyu ve röportajı almadan dönme" dediğini öğrendim.

Tabii bir şeyi unutmuşlardı... Onların 32. Gün programı bir hafta sonra yayınlanacaktı. Yazımın aynı tarihte basılması için yapılan baskılara Zafer Mutlu boyun eğmedi; ertesi gün yazılarım yayınlandı...

O günden sonra nerede, ne zaman Bereket'le karşılaşsam artık gevezelik etmeyeceğime dair yemin ettim.

Geçen hafta Sofya'da Kral Simeon'la röportaj için odasına girerken Mithat'la karşılaştım. Sormaya kalmadan bana sarıldı: "Yine sizden önce aynı röportajı ben gerçekleştirdim" dedi.

Artık bundan sonraki röportajlarıma Mithat Bereket'in nerede olduğunu yüzde yüz öğrenmeden gitmeyeceğim...

O BİR PRENS
"Koza" kabilesinin prensi olan Mandela, siyahların avukatlığını yaptığı için beyazlar tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. Ama inançlarından ve eşi Winnie'ye olan aşkından vazgeçmedi. Hapisten çıktıktan sonra genç bir futbolcuyla aşk yaşayan Winnie'nin aşık olduğu genci öldürdüğünü öğrendi, ondan ayrıldı; şimdiki eşiyle çok mutlu olduğunu herkese söylüyor...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır