Ataç, kimin üzerine zar atmışsa o önemli bir şair ya da yazar olmuştu. Eleştirmen, geleceği sezer ve zar atardı çünkü... Mesela Turgut Uyar, ilk kitabı "Türkiyem" ile bu şairlerden biriydi. Yine 40'lı yılların ortalarında Necati Cumalı, bir şiiriyle de olsa Ataç'ın övgüsünü kazanarak "iyi hal" kâğıdını almıştı. Bizim kuşak da Ataç ayarında bir eleştirmeni bekledi. Bir aralar Eser Gürson, bu işi üstlenir gibi olduysa da sonraları yazıdan çiziden elini ayağını çekti.
Oysa her kuşak kendi eleştirmenini yetiştiremez miydi?
Demek nasip değilmiş...
Çünkü eleştirmendir edebiyatta "zemin" kaymalarını önleyen...
Peki, bugün edebiyatın bir "zemin"i kaldı mı ki, eleştirmenden söz ediyoruz?
Çok şükür, Doğan Hızlan misali özellikle şiiri kucaklayan, Semih Gümüş gibi hikâye üzerine direnen eleştirmenlerimiz inatla hâlâ yazmayı sürdürmekteler.
Ama inat neye yarıyor ki?
Edebiyatın "zemin"i teknesinin altına sabun sürülmüş gibi hızla kaymakta, hatta erimekte... Edebiyatın yol göstericisi eleştirmen iken günümüzde yerini "piyasa ekonomisi" almış çünkü... Edebiyatın çok satarını, kalitesini, varlığını "piyasa ekonomisi" belirler olmuş...
Yüzüncü yaşını kutladığımız, Türk şiirinin ve dilinin onuru Nâzım Hikmet, yalnız birlikte olduğu kadınlarla gündeme geliyor, kendi adını taşıyan "Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı"nın, hem de bir üniversite salonunda, uluslararası şair ve yazarların da katılımıyla gerçekleştirdiği üç günlük bir sempozyum bir avuç edebiyatseverin ilgisini çekiyor ve bu olay medyada tek sütunluk bir haber olamıyorsa vay o edebiyatın haline?
Edebiyatın sağlam "zemin"inde, çağımızın bir büyük şairinin yüzüncü doğum yılında, ayrıca ölümünden kırk yıl sonra, bugün ne idüğü belirsiz "kokona" hatunların kendinden menkul aşkları mı konuşulurdu?
Bir önceki yıl Yaşar Kemal, ki her yazdığı gibi Nobel Edebiyat Ödülü'nün gündeminde bir roman yazdı. "Piyasa ekonomisi" kurallarına yüz vermediği için kaç sattı acaba?
Geçen yılın olayı Ahmet Altan'ın "İsyan Günlerinde Aşk" romanıydı. Adı üzerinde bir "aşk"ın, hatta aşkların romanı... Ama kim durdu bu aşkın üzerinde? "İsyan Günlerinde Aşk" yalnızca "siyasi" boyutu ile gündeme geldi ki, aslında bir romandı.
Şimdilerde Orhan Pamuk'un "Kar" romanı gündemde. Herkesin dilinde ve kaleminde "Kar" şimdi, ama dedikodu boyutuyla...
Yaşar Kemal de, Ahmet Altan da, Orhan Pamuk da edebiyatımızın has romancılarından... Çünkü yazdıkları gerçekten roman gibi roman... Ne yazık ki romanın doğal gerçekliği, edebiyat dışı bir gündemin düzleminde konuşulmakta...
Sormak istiyorum, 12 Eylül'ün gölgesinde yazılan gazeteci yazarların, üstelik araştırmacı gazeteci yazarların yazdıklarından edebiyatımız adına ne kaldı?
Ne zaman zihnimizi edebiyatın aydınlığı ile dolduracağız? Ne zaman edebiyatımız "edebiyat"tan nasipsiz zontaların sultasından kurtulup da kendi doğal "zemin"inde yol almaya başlayacak?
Doğrusu çok zor... Hem de oldukça...