kapat
22.01.2002
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
banner
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 NET YORUM
 HYDEPARK
İNANÇ DÜNYASI
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Okurlarla

Atina'daki çalışmaların yoğunluğu ve teknik bir aksaklık yüzünden iki gün yazılarımı gönderemedim.

Dönünce, her zaman yaptığım gibi ilk işim okuyucu mesajlarını okumak oldu.

Okurlarımın iki konuya odaklanmış olduğunu gördüm.

Türkiye'nin Araplaşması ve Yunanistan'daki orta sınıf üzerine yazdıklarımla ilgili yorumları okudum.

Kimileri onaylıyor, kimileri karşı çıkıyor, kimi okurlar da soru soruyordu.

***
Öncelikle şunu belirtmem gerekir: Gazete yazısı boyutu insanı ister istemez sınırlıyor ve bazı konuları özetlemek zorunda bırakıyor.

Türkiye'nin Araplaşması konusuna üç uzun yazı ayırmama ve daha sonra "Aklı Batıda, Kalbi Doğuda" yazısıyla devam etmeme rağmen, eksik bırakılan noktalar olabiliyor.

Bir kez daha belirteyim: "Arabesk Arap demek değildir; onun kötü bir taklididir." diye yazan okuruma katılıyorum. (Sanattaki arabesk akımını kastetmiyorum. Ayrıca bu kelimeyi müzikten öte bir anlamda kullanıyorum.)

Arap kültürüne saygım var; bu kültürün ve dilin yetiştirdiği büyük filozoflara, bilim ve sanat adamlarına hayranlık duyuyorum.

Özellikle Endülüs'teki zengin kültür ortamında yetişen birçok düşünürü tekrar tekrar okuyorum.

Ama konumuz bu değil.

Bir kültürün başka bir kültürü taklit etmesi sorununu konuşuyoruz.

Yaptığımız iş Türkçülük de değil.

Anadolu aydınlanması adını verebileceğimiz, kendi kökümüze yabancılaşmamız olgusu.

Yunanistan'da orta sınıfın yaygınlığı üzerine yazdığım yazıyı ise onaylayan çok.

Atina'da yaşayan Türk gazetecileri beni doğrulayan gözlemler aktardılar: Atina'ya gelen iş adamlarımız şaşırıyor; orada zengin ve şaşaalı bir yaşam görmedikleri için hayal kırıklığına uğradıklarını belirtiyorlarmış.

Bu duygularını çok iyi anlıyorum.

Yunanistan, Avrupa Birliği üyesi ve kişi başına 12 bin dolar ulusal gelire sahip ama ilk görüşte eski Türkiye'yi andırıyor.

Zengin yoksul ayrımının göze batmadığı, sokaklarda lüks otomobillerin cirit atmadığı ve orta sınıfın güçlü olduğu eski Türkiye'yi.

Bu da müthiş bir rahatlık ve güvenlik duygusu yaratmakta.

Türkiye'de ise, basının ortalığı güllük gülistanlık gösterme gayretine rağmen gizlenemeyen müthiş bir kavganın elektriği egemen ortalığa.

Bu kadar gelir uçurumu yarattıktan sonra, düzeni korumak için gösterilen çaba, rejimi gerdikçe geriyor.

İster istemez, "güvenlik" diye bir tabu çıkıyor ortalığa.

Daha çok ceza, daha çok yasak, daha çok önlem, daha çok şiddet... Derken koskoca ülke bu tabuya kurban ediliyor.

Oysa Türkiye'yi hiç tehlikeye sokmadan mutlu ve demokratik biçimde yaşatmanın bir yolu var: Bu da orta direği yeniden güçlendirmek. Ülkeyi herkes için yaşanılır kılmak.

Orta sınıfın varlığı, bir demokrasi için en önemli sigorta ve en büyük güvence.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır