kapat
20.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 SİNEMA
 SANAT
 KİTAP
 MÜZİK
 TARİH
 GURME
 GEZİ
 OTOMOBİL
 YAT&TEKNE
 HIGH-TECH
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Ali Poyrazoğlu haklıydı..

Eleştiriden bizim kadar korkan ve yılan bir başka ülke var mı acaba?.. 40 yıllık dostların arasının açılması için iki satır eleştiri yeterli.. Geçin.. Kraldan fazla kralcılar var.. "Vay sen onu nasıl eleştirirsin" diye ortaya atılanlar..

Bu ülkede düşünmek yasaktır. Hayır, yasayla falan değil.. Biz kendimiz yasaklıyoruz, düşünmeyi.. Düşündüğünü açıklaman kıyameti koparıyor ve senin hain ilan edilmene yetiyorsa, niye düşünesin ki..

Haldun Dormen tiyatrosunu kapayınca hepimiz üzüldük. En çok da ben üzüldüm. Çünkü hem Dormen oyunlarının müdavimi idim, hem de Haldun Dormen gibi bu ülke tiyatrosuna dağlar gibi hizmet etmiş bir adamın elli yıl sonra kapısına kilit asması acı gelmişti..

Kimileri benim gibi sustu, Dormen Tiyatrosunun ardından.. Kimileri Haldun'un ağıtına koro halinde katıldı..

Bir tek, bir tek Ali Poyrazoğlu çıktı, hem de Haldun Dormen'in 50 yıllık dostu olarak.. "Onun da kusuru vardı" diye.. Ve de kıyamet koptu.. Ali, Haldun'u ne hakla eleştiriyordu?..

Eleştirmek bir haktı çünkü.. Sadece bu hakka sahip olanlar, sadece eleştirilmeyi hakkedenleri eleştirebilirlerdi bu ülkede..

Peki eleştirme hakkı olanlara bu hakkı kim vermişti?. Bazı insanları eleştirilmez yapanlar kimlerdi?.. Bu sorularının yanıtı yoktu, yoktu ama, gene de "Yaşa Haldun, kahrol Ali" dendi durdu günlerce..

Cumartesi günü öğleden sonra, Gencay Gürün'ün Tiyatro İstanbul'unda Çılgın Hafta Sonu'nu izlerken, Ali'nin niçin haklı olduğunu gördüm..

Gürün, tipik bir Haldun Dormen vodvili sahneye koymuştu. Bu oyunla ilgili, medyada doğru dürüst birşeyler çıktığı da söylenemezdi, ama, hem de bir ramazan günü, iftar saati sıralarındaki temsil, son koltuğuna kadar doluydu..

Neden?..

Shakespeare'in Yanlışıklar Komedyası'ndan bu yana,(O da aslında kendinden öncekilerden örnek almıştı ya) yanlışlıklar üzerine komedi bina etmek, tiyatronun en tipik güldürüsü.. Başkası sanılan insanlar, her kapının ardından bir başkasının çıkması trafiği bir şablon.. Bu şablonla yüzlerce vodvil yazıldı.. Çılgın Hafta Sonu bunlardan biri.. İncir çekirdeğini doldurmaz çok hafif konusu ile insanları iki saat güldürme dışında işlevi yok.. Yani oyunda "Yeni" denecek hiçbirşey yok, ama salon dolu..

Neden?..

İşte Haldun Dormen'in son yıllarda unuttuğu şey bu..

Tiyatro bir şov.. Şovlar yıldız gerektirir..

Bir yana Metin Serezli, öte yana Can Gürzap'ı koyarsan, millet koşa koşa gelir.. Gelince de, geldiklerine değdiğini görür, eşe dosta, konu komşuya "Mutlak gidin" derler..

İstanbul Tiyatrosu yıllar yılı o dev oyuncuları, Sururiler, Muzaffer Hepgüler ve Toto Karacalarla ayakta durmadı mı, hep ayni oyunlarla..

Tiyatro İstanbul ayni formülü kullanıyor.. Üç harika komedyen, Metin, Can ve Nilgün Belgün.. Bir fiziği ile çarpan jön dam, Şahnaz Çakıralp ve bunların arasında, seyirciye geleceğin yıldız adayları olarak sunulan iki genç.. Ebru Tekgündüz ve Metin Arslan..

Ebru'yu alın.. Nasıl harika bir oyuncu.. Ama onu seyretmek için kimse tiyatroya gitmez. Oysa Metin ve Can'ı seyretmek için gidenler, bu genç kızın oyun gücüne hayran olurlar..

Nasıl kahkahalar atarak, nasıl keyif alarak iki saat geçirdik, oyundan nasıl kafamız dinlenmiş, nasıl neşeyle çıktık, anlatamam..

Haldun Dormen'in bir yanlışı da, vodvillere çakılıp kalması oldu.. Bu ülkede en güçlü oyunlara sahne olmuştur geçmişte Dormen Tiyatrosu.. Tiyatro zevkini doruğa çıkaranlara.. Haldun bu türü sahnelemekten korktu.. Hadi Çaman, mesela Aşk Gibi'yi iki sezondur sahnelerken, Dormen, tiyatro seyircisinin açlığını giderecek bir oyuna da yer vermedi..

Şimdi güçlü oyunun yok.. Starın yok.. Kabahat krizde..

Olmadı Haldun..

Ali Poyrazoğlu da bunu söylüyor işte..

Haldun Dormen, bu ülkenin tekrar ediyorum, Muhsin Ertuğrul düzeyinde bir tiyatro anıtı Haldun Dormen, aynaya bakamazsa, kendisi ile hesaplaşamazsa, "Ben nerde hata yaptım" sorusuna yanıt aramazsa, arayanları, tartışanları da, Ali'ye telefon edip "Susalım, ikimize de fena oluyor" dediği gibi susturmaya çalışırsa, çok yanlış yapar..

Oto eleştirisini yapması ve yanlışlarını açıklaması, tiyatromuza en büyük hizmeti olacaktır.. İstanbul herşeye rağmen tiyatro yapmaktan vazgeçmeyen ustalar ve "Başarmak için" yola çıkan gençlerle dolu.. Onların bu tavsiyelere şiddetle ihtiyacı var.. "Kriz çıktı ben de tiyatromu kapattım" ağıtlarına değil..

Medeni cesaretinden dolayı Ali'yi kutlarım!..

***
Bu arada, Çılgın Hafta Sonu'nu hem de nasıl tavsiye ederim.. Bu Metin Serezli ve bu Can Gürzap'ı izlemezseniz, inanın çok şey kaçırmış olursunuz, eksik kalacak yüzlerce kahkahanıza ek olarak..

Oyun bu gece, Enka Salonunda sahneleniyor. İşte bir ilave fırsat!..

Türk Tabibler Birliği..
Reha Muhtar, Show TV ana haberlerinde bir doktoru ekrana getirdi.. Hastalarına sarkıntılık eden, onlara ilişki teklif eden bir doktor.. Bu doktor, üstelik hastalarının önünde çırılçıplak soyunmak ve en mahrem yerlerini onun önüne koymak zorunda kaldıkları bir ihtisas dalında.. Kadın Doğum..

Ekrandan adını öğrenebildik sadece.. Halil İbrahim..

Ölüm orucu tutanları tedavi etmeyişlerini eleştirdiğimiz için üzerimize nerdeyse çullanan Türk Tabibler Birliği, şimdi bu iğrenç, bu utanç verici olay karşısında susuyor günlerdir. "Görmem, duymam, söylemem"leri oynuyor..

Bu ülkede "Oda"ya kayıt olmadan, ondan izin almadan doktorluk yapamazsınız.. Çünkü doktorluk, duvarcı ustalığına benzemez.. Oda, yasaların da önünde bir gözetim, denetim aracıdır, doktorluk bir kutsal meslek olduğu için..

Şimdi bu Halil İbrahim nam doktor da, odaya kayıtlı olmalı..

Reha, gizli kamerası ile adamın muayene yatağına kadar dalabildiğine göre, Türk Tabibler Birliği için bu doktoru bulmak, cezası neyse vermek, an meselesi olmalı..

Reha'nın haberini savcılar ihbar kabul etmeyebilir. Taciz, şikayete bağlı bir suçtur. Ama Türk Tabibler Birliği görmezden gelemez. Üstüne gitmek zorunda..

Niye gitmiyorlar o zaman?.. Böyle bir olayı kovalamıyorlarsa, ne işe yarıyorlar, onu söylerler mi?..

Efendi ne diyor?..
Eleştiriye tahammülsüzlükte başı, Başbakanımız çekiyor.. Bir parti öteki ile koalisyona girdi diye ille de onun dümen suyuna mı girecek.. Mumcu eleştirdi ya, Bülent bey gözdağı veriyor.. "Bozarım koalisyonu ha.."

ANAP'ın koalisyonda olması başka şey, DSP'den farklı bir parti olarak düşüncelerini yayması ve eleştirilerini yapması da başka şey.. Koalisyon protokolunu ihlal ederlerse o zaman tamam.. Ama sadece o zaman..

Mumcu, inişe geçen ANAP'ı ayağa kaldırmaya çalışırken, taraftarlarına birşeyler söylemek zorunda.. O da bunu yapıyor.. Yapacak. Yapmalı.. Demokrasi bu değil mi?.

Benim Ecevit-Mumcu kavgasında anlayamadığım şey başka..

Bu iki siyasetçimiz de, yıllardan beri Amerika'da iyileşmeye çalışan Fethullah Gülen Efendiye yakınlıkları ve sempatileri ile tanınırlar.. Ecevit'i zaten biliyorsunuz. Mumcu'yu da yakınları yemin billah anlatıyorlar..

O zaman Fethullah Efendi bu iki yakın dostu arasındaki bu çatışmaya niye göz yumuyor acaba?..

İçimizde en demokrat, galiba Fethullah Gülen!..

Biraz mizah duyusu, ne olur..
Efendim Yalçın Menteş, güldürü şovunda bir şaka yapmış..

Yaşar Kemal ile Doğu Perinçek gidiyorlarmış.. Arkalarından bakan biri "Komünizm, kör topal gidiyor işte" demiş..

Bir kaşık suda fırtına koparıyorlar.. Efendim insanların kusurları ile alay edilmezmiş..

Kaç yanlış bir arada..

Bir defa niye kusur?.. Körlük, topallık, sizin kafanızda kusur..

Aslında biz, güya sahip olmak istediklerimize ihanet ediyoruz, onları kusurlu kabul ederek..

Doğu Perinçek'i yakından tanırım. Tanıdığım en büyük savaşçılardandır.. Bitmez tükenmez enerjisi, bitmez tükenmez inancı ve inadı ile, dağ taş demez dolaşır yıllardır. Hapislere girer, çıkar savaşından vazgeçmez..

"Sen kusurlusun" deyin bakalım Doğu'ya da, ne hale geldiğinizi görün.. Beyni ayağında mı sanırsınız?..

Peki ya, o koca Çukurovalı.. O koca Yaşar.. Ona sorun bakalım "Senin için kusurlu diyorlar" diye.. Nasıl gürler size, o hiç kimsenin göremediklerini gören gözleri ile..

Yapmayın.. Kör, topal, çolak, aksak, sağır, dilsiz laflarını, utanırmış gibi gizlemeye çalışıyoruz.. Bunlar utanacak şeyler mi?.. Siz kendinizden utanın, böyle düşünüyorsanız..

Yaşar Kemal de, Doğu Perinçek de, adlarına mizah yapılmasını hakketmiş ünlü ve ender kişilerdir..

Siz dünyada, sizin deyişinizle kusurlu insanların kusurları üzerine yapılmış şakaları duysanız, demek kimbilir ne yaparsınız..

İkincisi..

Şaka alay değildir.. Biraz mizah duyunuz olsun.. Biraz hoşgörülü olun ne olur..

Yalçın Menteş'in şakası bence cuk oturmuş.. Çok güldüm..

***
Timurlenk, Ankara savaşından sonra esir aldığı Yıldırım Beyazıt'ın, kahretmek yerine durmadan güldüğünü görünce sebebini sormadan edememiş..

Yıldırım'ın yanıtı, dünya mizahının şaheserlerindendir.

"Bu dünyanın benim gibi bir körle, senin gibi bir topala kalmasına gülüyorum!.."

Şişli dar geliyor..
Şişli Mustafa Sarıgül'e dar geliyor.. Başkan siyaset dünyasında çok daha ötelere uzanacak gibi.. Uzanmalı..

"Seve seve" harika bir kampanya idi.. Şişli o cumartesi günü, eski günlerini yaşadı.. Herkes nasıl canlı, heyecanlı ve keyifli idi.. Sarıgül, krizle mücadelenin nasıl yapılması gerektiğinin kendi belediyesi ile sınırlı bir örneğini verdi.. Sarıgül'ün o simgesel eyleminden, Ankara'nın ve iş dünyasının alacak dersleri çok..

Krizin en büyük sebebi, piyasalarda hareketsizlik.. O gün Şişli'de aylar sonra ilk defa kuyruklar oluştu kasaların önünde..

Demekki.. O zaman?.. Daha ne duruyorsunuz..

Ertesi gün, bizim yıllar evvel ayağa kaldırmaya çalıştığımız Komşular Günü'nü hatırlattı, Şişlilere.. "Biz burada komşuyuz" diyerek.. Hasan Kaçan, Deniz Adanalı ile çıkmıştık yola.. İlk hareketi verirsek, çığın dağdan ineceğini düşünüyorduk. İki yıl sonra itmeyi kestik. Bitti..

Sarıgül, bir daha deniyor şimdi..

Geçen gün bir başka kampanyasının içindeydim. Yoksullara bedava grip aşısı yaptırıyordu.. Engellilere destek çıkıyordu.. İşsizlere iş imkanı yaratacak yığınla kurs açıyordu bedava.. Evlerinde boş oturmasın birşeyler yapsınlar diye.. Teşvikiye'de köhnemiş evleri nasıl yeniletti, tabela kirlenmesine nasıl son verdi?.. Halaskargazi caddesinde gelecek yaz Şanzelize'de dolaşır gibi dolaşacağınızı biliyor musunuz?.. O aptal otobüs yolu kalkıyor. Trafik iki yönlü olacak ve genişleyen kaldırımlara bulvar kafeleri yerleşecek.. Şehircilik Danışmanı Erhan İşözen çağdaş projeler üretiyor. Sarıgöl uyguluyor.. Siyasetçi-Teknokrat işbirliğinin harika örneği.. Bu ülkenin en dar günlerinde dahi nelerin yapılabileceğini gösteriyor Sarıgül..

Bir kenara yazın.. Bu başkan, Şişli'ye sığmaz!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Yaşam, tam göbeğinde yer aldığınız bir manzaradır. Ama onu tasvir edebilmeniz için biraz uzaktan bakmamız gerekir.

Charles A. Lindbergh (1902- 1974)

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan

"Bir daha seni o deri ceketli, küpeli, züppe herifle görmeyecegim!" demiş, baba kızına sertçe.. "Oh! hayır Baba!" demiş kızı, "Fred çok iyi bir çoçuk.. Çok da zeki.. Sadecefdokuz haftadır onunla çıkmamıza rağmen beni her ay muntazaman yakalandığım o hastalıktan kurtardı!"

BİZİM DUVAR
Başbakanlık'tan çalınan tabloların akıbeti belirsiz. Hem zaten ne demişler; vatan için tabloyu asan da çalan da şereflidir.

Hakan&Utku



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
  Kasko sigortanıza en uygun  
 rakamı ödediğinizden emin  misiniz?
Evet
Hayır
Bilmiyorum
Kaskom yok
Arabam yok
   
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır