kapat

17.05.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


İnsanlar ve politikacılar...

Cumartesi gecesi Sultan Ahmet Rotary Kulübü beni Ahırkapı'daki Scala restorana davet etti.. Yunan Kavala Rotary Kulübü konuklarıymış..

Serde Türk- Yunan dostluk ve kardeşliği adına konmuş Abdi İpekçi Ödülü'nü kazanmışlık var ya.. Ben de aralarında olayım istemişler diye düşündüm.. Meğer konuşmacıymışım..

Meğer, Kavalalılar bizimkileri davet etmiş önce.. Sonra da iade-i ziyarete gelmişler..

Bakın, Türk- Yunan dostluğu gerçekleşecekse eğer, bunu İsmail Cem ile Papandreu'dan önce bu tür sivil toplum örgütleri başaracaklar..

Ben Türk ve Yunan halklarının düşman olduklarına hiç inanmadım..

Tabii iki tarafta fanatikler var.. Onları saymıyorum.. Temelde bu iki millet birbirine çok yakın..

Defalarca gittim Yunanistan'a.. Türk olduğum için de hep itibar gördüm.. 5 Dünya Kupası, beş Olimpiyat.. Basın merkezlerinde Türk ve Yunan gazetecileri hep yan yana oldular, hem fizik, hem kafa olarak.. Bunlar tesadüf değil..

Düşmanlık politikacılarda..

Onların işine geliyor, gereğinde kullanmak, bakışları dışa çekmek için.. Kıbrıs hep bölünmüş kalsın istiyorlar. Anadolu'nun Ege tarafında ve Yunan adalarında hiç çıkmayacak savaş için ordular beslensin istiyorlar..

Barış yapmayı hele hiç beceremiyorlar..

Çünkü barış iki tarafın karşılıklı birşeyler vermesi ile mümkün. Oysa iki tarafta da muhalefet, aç kurt gibi bekliyor, "Ödün verdik" diye kıyameti koparıp iktidarı yıpratmak için..

Ödün vermeden, karşılıklı ödün vermeden anlaşma olur mu?.. "Ödüne gerek kalmasa, zaten anlaşmazlık olmazdı", diye düşünen yok.

Politikacı bir gram verdin mi, adını "Ödün" diye koyar..

Oysa halklar, insanlar arasında vermenin adı, sevgidir..

Kahpece yok edilen kuzenim Ahmet Taner Kışlalı, Kültür Bakanı olduğunda, Türk Yunan barışını politikacıların başaramayacağını hemen farketmiş ve Yunan Kültür Bakanına teklif götürmüştü:

"Politik anlaşmazlıkları bir yana bırakalım. Ege'nin iki yanındaki insanları, kültür, sanat, spor olayları ile bir araya getirelim.. Sivil toplum örgütlerini harekete geçirelim.. İnsanlar, insanlarımız atsınlar dostluğun temelini.." demişti. Yunan meslekdaşı bu öneriye sıcak bakmadı. Ahmet de politikada fazla kalmadı zaten..

Şimdi Rotary Kulüplerinin yaptığı bu işte.. İstanbul'da ağırlanıp ülkelerine dönen Kavalalılar, daha ilkokul kitaplarında beyinlerine çakılan "Türk tehdidi, Türk dehşeti"nin ne kadar yanlış olduğunu gözleri ile gördüler. Türk insanının onları nasıl sıcak kucakladığını tenleri ile hissettiler.. Gidip orada, politikacıların çirkin söylemlerini değil, kendi yaşadıkları güzellikleri anlatacaklar.. Kavala'dan dönen Türklerin bana ballandıra ballandıra Yunanistan'ı ve Yunanlıyı anlattıkları gibi..

Sultan Ahmet Rotary Kulübü, çok uzun bir yürüyüşün çok küçük, ama çok önemli bir adımını attı..

Tüm sivil toplum örgütleri, bu yoldan yürürlerse, Dostluk sandığımızdan kolay gelir!..

..ve gene hoşgörü..

Yılmaz Erdoğan bu şakayı Hava Kuvvetleri Komutanı önünde yapsa, yanıt bir kahkaha ve alkış olurdu.

Yılmaz askerde kalan arkadaşlarına bir televizyon hediye etmiş. "Şimdi erden komutana sabahtan akşama kadar borsayı izliyorlar" diye de şaka yapmış. Vay sen misin yapan. Kütahya Er Eğitim Tugay Komutanlığı emir vermiş, "Televizyonu paketleyip Yılmaz'a iade edin" diye..

Hayır.. Bu benim askerim değil..

Benim askerimde mizah duyusu vardır, bu kadar alınganlığa sebeb olacak kompleks de yoktur.

Bu ülkede en yüksek imaj Orduda.. Tüm anketler bunu gösteriyor. Böyle acele alınmış öfke kararları ile, bu imajı sarsmamak gerek!..

Anamızın yüzü.. Şehrimizin yüzü..

"İki şey ancak ölümle unutulur, anamızın yüzü ile,

şehrimizin yüzü.."

demiş Nazım Hikmet.. Erhan İşözen de bana dedi..

Erhan, İstanbul'un gerçekten gururu Ortaköy meydanının mimarı..

İstanbul meydanları birer birer katledilirken, Erdal Billallar sesini yükseltti..

"Meydanlarımızı geri istiyoruz" diye.. (Hürriyet İstanbul'dan hala ses yok.. İstanbul için bile dayanışmaya giremiyoruz, bu nasıl kompleks, bu nasıl rekabet.. Demek onlar meydanları istemiyorlar..)

Meydanlarımızı geri istemeye, Bedrettin Dalan başlamış ilk.. Erhan anlattı..

Üsküdar, Taksim, Beyazıt Meydanları için yarışma açılmış.. Uluslararası kent mimarlarının en ünlüleri ülkemize gelmişler..

Yerlilerle yarışmışlar.. Dev isimler bunlar.. Aldo Rossi, Charles Moore ve Vedat Dalokay, o yarışmaların bugün yaşamayan mimarları mesela..

Üsküdar Meydanında Doruk Pamir birinci olmuş, yerli yabancı ne devleri geçerek..

Taksim Meydanında ise, birincilik gene yerli yabancı devleri geride bırakan Vedat- Hakan Dalokay'ın olmuş..

Beyazıt Meydanında ise Yaprak Karlıdağ ve Prof. Vedia Dökmeci en beğenilen projenin sahibi olmuşlar..

Yıl 1986.. Yani 14 sene önce..

Sonra bu projelerin hepsi çöpe.. Niye.. Çünkü başkanlığı Nurettin Sözen kazanmış.. Sözen, Dalan'ın başlattığı her işi yarım bıraktıracak kadar kompleksli biri ne yazık ki.. İstanbul'u yarım asır geriye götürmeyi başardığını biliyoruz, sırf bu kompleksi yüzünden..

Dalan'ın meydan projeleri çöpe giderken, kendisi de nasılsa "Belediye Başkanı" olduğunu hatırlayıp, Beşiktaş meydanına el atmış.. Daha çok Ayfer Atay'ın skıştırması ile.. Beşiktaş Ayfer Bey'in ama, meydanlar ve ana arterler, ana şehrin ya..

1990'da bir yarışma da Sözen açtırmış.. Tanju Edige - Bereket Uluşahin - Sidel Simay kazanmışlar.. Ayfer Atay, kazanan projeyi hayata geçirmek üzere kolları sıvamış. Ama bu defa da Sözen'le Atay seçimi kaybetmişler..

Beşiktaş meydanının akıbeti meçhul..

Meçhul de değil ya.. O heykelin etrafı açılacak, heykel meydana çıkacaktı güya.. Tam tersi.. Tezgahlar yayıldı. Heykeli görmek mümkün değil..

Proje, sahil yolu - Barbaros kavşağını yerin altına alıyor, meydanı denizle birleştiriyordu. Ne Recep Tayyip Erdoğan, ne de Ali Müfit Gürtuna döneminde hiçbirşey yapılmadı.

***

Bu minik özetin ortaya çıkardığı korkunç gerçek var..

Hani "Yerel yönetim, yerinden yönetim" diye popomuzu yırtıyoruz ya.. Kentlerimiz bu yüzden ölüyor.. Çünkü her gelen, kendinden önce gelenin yaptıklarını çöpe atıyor. O yeni bir proje yarışması açıyor. Uygulamaya geçemeden seçimi kaybediyor. Onun yerine gelen, hazır projeleri çöpe atıyor, yeni yarışma açıyor..

Yani ömrümüz, asla uygulanmayacak projelere yarışma açıp dünyanın ödülünü ödemekle geçiyor. Oysa yönetim merkezden olsa, İstanbul şimdi meydanlarla dolmuştu.

Diyelim meydan savaşını kazandık. Ali Müfit Gürtuna yeni yarışmalar açtırdı ve yeni projeler hazırlattı. Eee.. Seçimi kaybederse hepsi çöpe..

Bu ülkenin, bu kentin bir otoriteye ihtiyacı var..

"Dalan zamanında hazırlanan projeler derhal uygulansın" diyecek bir güç çıkmazsa, sivil toplum örgütleri susar, "Bu Sabah'ın savaşı" diye İstanbul'un öteki gazeteleri, öteki köşe yazarları susarsa, o zaman İstanbul'un mezar taşına Nazım'ı yazarlar:

"İki şey ancak ölümle unutulur,

anamızın yüzü ile,

şehrimizin yüzü."

Gelsin kınalar!..

Sadece Ortaköy'ün değil, Türkiye'nin belki de en nezih, en güzel bulvar kahvesidir, Cafe des Theatres..

Çevresi çok geniş Ertekin'e yıllardır "Sana içki ruhsatı alalım, içki sat, bol kazan" teklifleri yapılır. Ertekin hep reddeder. "Yıllarca içkili yer işlettim, bıktım sarhoşlarla uğraşmaktan. Böylesi çok daha iyi" diyerek..

Geçen cumartesi Tolga Savacı doğum gününü kutlamak üzere Ertekin'i kapattı. Kapıdaki kara tahtaya "Özel gece.. Bu gece müşteri almıyoruz" diye yazıldı. Ve özel doğum günü olduğu için de içki servisi yapıldı. Meğer böyle durumlarda bir yazı ile kaymakamlığı haberdar etmek gerekirmiş.

Polis geldi. İçkiyi gördü, raporunu yazdı. Görevini yapıyordu. Elini sıktım. Kutladım. Müdahele etmek isteyenlere de engel oldum.

Ceza yıldırım hızı ile geldi..

Ertekin bir hafta kapatılmıştı.

Ertekin kuralları ihlal etmişti. Ama bir dilekçe ile haber vermeyi unutmanın cezası bir hafta mı olmalıydı, düşünülür!..

"Hıncal'ın dostunun yeri, denetlenmez" diyorlardı..

Ertekin'e bu ağır ceza, bu defa Hıncal'ın dostu olduğu için mi verildi, diye soruyorum kendime, son günlerin gelişmelerine bakıp!..

TEBESSÜM
Fıkra Yıldırım Tuna'dan..

Tavadaki iki sosisten biri "Allah kahretsin bu tava korkunç sıcak olmaya başladı.." diye inlemiş.!

Öteki sırtını dönüp "Aman Tanrım! Konuşan bir sosis" demiş..

!BİZİM DUVAR
'Demirel Clinton gibi klip çekmez çünkü dediği dedik, çaldığı düdüktür. Öyle Clinton gibi "klibik" olmaz.'

Hakan & Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
'Olmak istediğin insan, yapmak üzere olduğun şeyleri nasıl yapardı?'

Jim Catcart

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır