Sistemimize göre, ülkemizi halkın seçtiği TBMM üyelerinden oluşan hükümet yönetir. Hükümet, geniş anlamıyla bir ülkenin siyasal yönetim biçimi ya da devlet organlarının bütünüdür. Dar anlamıyla, hükümet başbakan ve bakanlardan oluşan gerek meclisten gerekse devlet başkanından ve her türlü kurumdan ayrı, bağımsız bir yapıya sahip parlamenter rejimlere özgü bir kurumdur. Yani hükümet yürütme organının idare yargı denetiminin dışında bırakılan işlemleri yürütmekle sorumludur.
Son yıllarda hükümetlerimizin haberi olmadan ülkemizde çok ciddi olaylar yaşanmaktadır. Pek çok olayı, hem de toplumumuzu sarsacak ciddi boyutlardaki olayları, bakanlar hatta başbakan gazetecilerden ve televizyonlardan öğrenmektedir. Bir "Telekulak" olayı çıktı. Başbakanımız olayı gazetelerden öğrendiğini söyledi. Bütün devletlerde istihbarat birimleri ülkenin güvenliğini sağlamak için şüpheli insanların peşindedir. Ülkeyi yönetenlerin içinde iki başlı ve çok başlılık olduğu için yetki kargaşası doğmaktadır. Toplumda "Telekulakçı" diye tabir edilen bu görevlilere bazı siyasilerimiz karşı çıktı. Hem de daha evvel devlette söz sahibi olanlar. Bu kez öbür taraftan bir karşı atak geldi. Fethullah Gülen dosyası açıldı. Kasetleriyle, demeçleriyle Başbakan ve hükümet yine hazırlıksız yakalandı. Çünkü hiçbir şeyden haberleri yoktu.
Kimlerdir bütün bu olayları ortaya çıkaranlar? Kimlerdir hırsızlıklara, yolsuzluklara DUR deyip, pekçok olayı açığa çıkaranlar? Kimlerdir son yıllarda bilinmeyen ve inanılmaz sermaye güçlerini ortaya çıkaranlar? Kimlerdir organize suçların ortaya çıkmasına çabalayanlar? Toplum ve düzeni sarsabilecek olayların içinde olanların niyetlerini ortaya çıkaran kimlerdir?
Bu görevler hükümetindir. Ancak bu tip olayları hükümet üyeleri, gazetecilerden sonra vatandaşlarla beraber öğreniyor. Bir keşmekeş, bir çarpıklık. Yetki kavgası bütün hızıyla devam ediyor. Dünün başbakanı Mesut Yılmaz "Karanlık devlet, devlet karanlık" deyiverdi. Bu kadar yıl başbakanlık yaptı. Bugünün de gölge başbakanı. Devletin karanlığı neresindeyse, karanlığın neresinde devlet var ise, gölge başbakanımız Mesut Yılmaz bunu açıklamalıdır.
Ülkede işler iyi yürümezse, ülkede görevini yapması gerekenler görevini yapmazsa, işler tamamen rayından çıkarsa, ordu idareye el koyardı. Ülke bütünlüğü tehlikede olduğunda, anayasal düzeni değiştirmek isteyenler, Laikliğe ve Atatürkçülüğe dinamit koyanların önüne hükümet çıkmadığı zamanlar ordu idareye el koyardı. Bu idareye el koymalar sistemi sarsar. Batı'dan ve Amerika'dan tepki görürdü. Şimdilerde sanki hükümetin dışında bir güç kasetler kanalıyla, teknolojiyi kullanarak duruma el koymuş gözüküyor. Ülkeyi yönetenler görevlerini anayasal düzene göre yapmış olsalar, oy uğruna değil ülke hayrına görevlerini yapsalar güçlü devlet, mutlu halk oluruz.
Devlet otoritesi içinde, devlet organları tam olarak çalışmaz, siyasiler onlara görev yaptırmazsa düzen nasıl korunacak, sistem nasıl yüreyecektir? O zamanda, laikliği, Atatürkçülüğü, anayasal sistemimizi korumak için, oy kaygısı olmayanlar hükümetin haberi olmadan görev yapmaya başladılar. Bunun sakıncaları da yok değil. Gayet tabii ki bütün bu görevleri yapan bu insanlar devlet için çalışan insanlarımızdır. Hükümetlerimizin otoriter idareleri olduğu müddet içinde hiçbir güç kendine görev alanı aramaz.
1961 Anayasası'nda, idarenin hiçbir eylem ve işleminin, hiçbir durumda yargı mercilerinin denetimi dışında bırakılamayacağı yolunda çok kesin ve açık 114. maddesi var. Anayasanın ve yasaların, bazı idari işlemleri yargı denetimi dışında tutması, yasama yoluyla getirilmiş bir kısıntı niteliğinde olduğundan dar ve teknik anlamda hükümet tasarrufu anlamına girmez.
Hükümetlerimizin ve siyasilerimizin oy kaygısıyla, ülke hayrına yapamadığı hizmetleri son yıllarda halkın tanımadığı güçler yapıyor. Hakikaten, TÜRKİYE'Yİ KİM YÖNETİYOR?
Necati Gürsoy, Silahlı Kuvetlerimiz'in eğitim merkezlerinde öğretmenlik yapmış ve akademik görevlerde bulunmuş. Cavit Gürsoy da ilkokul öğretmenliğinden başlayarak hayatını eğitime vermiş. Yine ordudan ayrılan çocukları Hüseyin ve Şahsuvar, Gürsoylar Eğitim Kurumları'nda görevlerini yürütüyorlar. Bu genç insanları tanıdım, bilgili, kültürlü, disiplinli ve saygılı kişiler. Çocuklarımızın geleceği, yalnız ailelerin değil toplumumuzun da geleceğidir. Kaliteli, kontrollü ve güvenilir bir eğitim ortamında uzman kadrolarla verilecek eğitim, ülkemizin geleceğinin garantisidir. Bu koydaki kolej, 480 öğrencilik, 24 derslik, modern ders araç ve gereçleriyle donatılmış. Fizik, kimya, biyoloji, fen bilgisi, yabancı dil ve bilgisayar laboratuvarları ile çok çağdaş bir öğretim yuvası. 312 öğrenci kapasiteli yatılı kısmı, lüks otel şartlarına sahip. Yatılı olmayan öğrencilere servis araçları tahsis edilmiş. Türkiye'de uluslararası nitelikte ilk örnek oluşturan bu kolej, yabancı öğretim üyelerinin yanı sıra çok kaliteli, bilgili Türk öğretim üyelerini de bünyesinde toplayabilmiş.
Artık Bodrum, yalnız turizm ile değil böylesine kaliteli eğitim hizmetlerini de ülkemize ve dünyaya sunuyor. Kolejin yerinde yeryüzünün en lüks oteli kurulmuş olsaydı bu kadar büyük keyif almam mümkün değildi.