Hani MHP'nin beyin takımı vardı!
Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun'un çok değil sadece 9 ay önce "vicdan ile cüzdan arasına sıkıştık, 230 milyon lira aylıkla çalışan bir hakim, trilyonluk davalara bakıyor..." sözleri anlayana hançer gibi inmişti.

En büyük adalet adamı. Hukukun, "rüşvet almakla adil karar vermek arasına sıkıştığını" bağırıyordu.

Ne çok tartışılmıştı.

Sonunda memurların tümünün sefalet ücreti denilecek düzeyde az maaş aldıkları, sayılıp, dökülmüştü.

Dokuz ay geçti...

Ne önlem alındı? Hiç!

Yeni Hükümet de; memurların sefalet ücretini haysiyet ücretine dönüştürecek, memurlar arasındaki uçurumu bitirecek, emek piyasasındaki kargaşayı durdurup, dengeleyecek ve kariyer memurluğuna geçilerek miskin memurun işine son verip, verimli memuru daha yüksek ücretle ödülendirecek bir reform yapamıyor. Yapılan araştırmalarda; yoksulluk sınırı 291 milyon lira olarak tesbit edilmiş. Dolayısıyla yıllardan beri memurlar yoksul bile sayılamayacak ölçüde sefalet ücretine çalışıyorlar.

Bir yanda..

Korkunç sefalet ücreti.

Öbür yanda...

Sömürüye dönüşen gelir transferi.

Alev alev yanmakta olan enflasyon ortamında; yüzde 30 pozitif faizden ötürü ekonomik sistem haksızca, hayasızca, hoyratça az gelirlilerden yüksek para sahiplerine gelir transfer etmeye devam ediyor. Ve üç lider Ecevit, Bahçeli, Yılmaz; zirve toplayıp, "Memuru mu ezdirelim, enflasyonu mu azdıralım" çatalında oyalanıyorlar.

***

Oysa bir umut vardı.

Ne olur bu kez anlayın bizi.

Diye bağırıyordu memurlar.

Teknik şube müdürü maaşı:

237 milyon TL.

İdari şube müdürü maaşı:

200 milyon TL.

Mühendis maaşı:

205 milyon TL.

APK uzmanı maaşı:

160 milyon TL.

Üniversite mezunu memur maaşı: 120 milyon TL.

Teknisyen maaşı:

120 milyon TL.

Doktor maaşı: 250 milyonTL

Tekniker maaşı:

170 milyon TL...

Bu yıla girerken (1999 yılının ilk üç ayında) alınan şu maaşlara bir bak, bir de paraları olup da bunu repoya, hazine kağıdına yatırıp, devlete borç veren ve yüksek pozitif faiz alanların durumuna:

İç borca ödenen faiz:

2.5 katrilyon TL.

Tüm memura ödenen:

(işçi-memur-sözleşmeli)

1.1 katrilyon TL.

Bu yılın ilk 3 ayında yalnızca devletin iç borç faizine ödediği para personele ödediği paranın 2 misli. İşte korkunç sömürü, büyük haksızlık. Hayasızca, hoyratça, delice bir gelir transferi. Az gelirliden alıp, çok gelirliye aktarma sistemi.

***

Üç lider; Ecevit, Bahçeli, Yılmaz, zirve topluyor, "Memuru mu ezdirelim, enflasyonu mu azdıralım çatalında" hem kendilerini, hem toplumu uyutuyorlar. Dünyanın hiç bir ülkesinde görülmeyen ve yüzde 30'a ulaşan pozitif faizi, Avrupa ortalamasına indirecek reformları başlatamıyorlar.

Oysa bir umut vardı.

Bu kez anlayın bizi.

Ne olur anlayın bizi.

Diye bağırıyordu toplum.

Kamuda çalışan

1 yıllık mühendis maaşı:

(aylık ve ikramiye dahil)

190 milyon TL.

1 yıllık işçi maaşı:

(aylık ve ikramiye dahil)

200 milyon TL.

10 yıllık mühendis maaşı:

197 milyon TL.

10 yıllık işçi maaşı:

235 milyon TL.

20 yıllık mühendis maaşı:

205 milyon TL.

20 yıllık işçi maaşı:

310 milyon TL.

25 yıllık mühendis maaşı:

210 milyon TL.

25 yıllık işçi maaşı:

375 milyon TL.

***

Sisteme bak. Tabloya bak. Şu kamu düzenine bak. Bir mühendisin aldığı maaşa bak, bir de şoförün, bekçinin, temizlikçinin aldığına. Şoförün, temizlikçinin, bekçinin aldığı da sefalet ücreti, fakat mühendisin aldığı sefaletin sefaleti ücreti.

Bir ücret uçurumuna bak.

Bir de faizcilerin gelirine...

Zirve'dekiler ne yapıyorlar?

Kamuda memur zamları yaklaştığında yazılı ve görsel medyaya: "ülkemiz darboğazdadır, zor günlerden geçiyoruz. Memura fazla verirsek enflasyonu azdırırız" bayat laflarını pompalıyorlar. Memurlar bu lafları 15 yıldır dinliyor. Ne bitmez zor durummuş, zor günlermiş!

Hadi Ecevit ile Yılmaz'ı anladık. Onlar eski hamam eski tas. Peki MHP'nin lideri Bahçeli ne yapıyor? Hani bunların 600 profesörden oluşan beyin takımı vardı? Bu beyin takımı; en azından memurların yıllardan beri sefalet ücreti düzeyinde maaş alır duruma düşmelerinden ötürü, mal alamaz hale geldiklerini, şu ekonomik krizin de en önemli nedenlerinden birinin bu olduğunu göremiyorlar mı?

Oysa bir umut vardı.

Bu kez anlayın bizi...