kapat

27.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Ekranların son yakışıklısı
atv'de yayınlanan "Sıcak Saatler" dizisinde oynarken, star olma kaygısı taşımayan, gerçek bir sanatçı, usta bir aktörle karşılıklı oynamanın ve çalıştığı ortamda herkese yardımcı olma isteği ile dolu sıcak, samimi ve insancıl biriyle tanışmanın keyfini yaşadım, sevgilisi rolünü üstlendiğim Kenan Işık'la. Dizide oynadığım günlerde, sokakta karşılaştığım tanıdık, tanımadık hemcinslerim onu çok beğendiklerini söyleyerek, oynadığım sevgili rolünden dolayı, yarı şaka, yarı ciddi sitemde bulunurlardı.

Dizinin setinde, kendisi yüzünden sokakta karşılaştığım sitemleri ona anlattığım zaman, hemen utanır ve şaka yaptığımı düşündüğünü söyleyerek konuyu kapatmaya çalışırdı.

Söyleşi için bir araya geldiğimizde, kadınlardan oluşan büyük bir hayran kitlesinin artık farkında olduğunu, nihayet kabullendi ama yine mahcup bir tavırla.

"Tanınmamı televizyon sağladı. Tiyatro'da olması mümkün değildi. Kadınlar tarafından beğenilmek, tabii ki hoş bir şey. Ama şaşırıyorum. Yakışıklı olmanın ölçüsü nedir? Bunu bilemiyorum. Bu ilgiyi son zamanlarda yoğun olarak yaşamaya başladım. Utangaç biri olduğum için, sokakta gözlük takıyorum. Sette imza için bekleniyorum. Bunlar da beni oldukça şaşırtıyor."

1946 yılında doğduğu Malatya'dan, Devlet Demir Yolları'nda memur olan babasının ölümü nedeniyle 15 yaşındayken ayrılır.

Annesi, babanın ölümüyle, Ankara'da okuyan ablanın öğrenimine devam etmesini sağlamak ve bir yandan iki evli olmanın getirdiği maddi, manevi zorluklara yenik düşmemek için aileyi Ankara'ya taşır.

Tiyatroya merhaba!
Bu şehir değişikliği ona, ilkokulda okul müsamereleri sayesinde tanıştığı, Malatya Halkevi'nde devam ettiği "tiyatro"yu bir profesyonel olarak sürdürebilme şansı verir. Hem tiyatro kurslarına gider hem liseyi bitirir.

Yıldırım Önal'ın açtığı Tiyatro'da uzun bir süre çalışır. 1970'li yılların başında özel tiyatroların çıkmaza girdiği bir dönemde, Devlet Tiyatrosu'na girer.

Ve 1972 yılının başında, artık 40'a yakın oyunda oynamış başarılı bir tiyatro sanatçıdır. Aynı dönemde üniversite eğitiminden asla vazgeçmez ve Gazi Üniversitesi'ne bağlı İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi'nin, Kamu Yönetimi bölümünü bitirir.

Tuzla Piyade Okulu'nda askerliğini tamamladıktan sonra, 26 yaşındayken evlenir. Uzun sürmeyen bu evliliğin ardından, Bursa Devlet Tiyatrosu'nda çalışır. TRT dizilerinde oynayarak ve seslendirme yaparak, kazandığı parayla dünyayı dolaşmaya başlar. ABD'de izlediği oyunlardan çok etkilenir ve o dönemde oyun yazmaya başlar.

Her oyuna bir ödül!
"Behçet Bey'in Fötr Şapkası" adlı ilk yazdığı oyun, İş Bankası'nın düzenlediği bir yarışmada mansiyon ödülü alır. Bu sadece bir başlangıçtır. "Bebek Uykusu" ve "Olmayan Kadın" adlı oyunları da Kültür Bakanlığı ödüllerini alır. Yazdığı 37 oyunun nerdeyse hepsi ödül kazanır. Ama onu şu günlerde en çok heyecanlandıran, Kültür Bakanlığı'nın isteği üzerine, Osmanlı'nın 700. yılı nedeniyle yazdığı, "Aşk Hastası" isimli son oyunu. Yeni tiyatro sezonunda sahnelenecek bu oyundan sözederken, yeni bir oyun yazarı ve yönetmeni gibi heyecanlanıyor; "Bizde Osmanlı denilince, akıllara hemen harem, padişahlar, yabancı kadınlar, entrika gibi şeyler geliyor. Bugüne kadar Osmanlı'nın sanatı ve tarzı ile ilgili hiçbir şey yapılmadı. Ben de, son oyunumda çok beğendiğim şair Şeyh Galip'in hayatını konu aldım. Belli bir dönemi anlatmak istedim. Şeyh Galip dönemi de, oldukça önemli bir sürecin başlangıcı."

1990 yılında İstanbul'a taşınır. Ve dört yıl önce İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Yayın Yönetmenliği görevine getirilir.

Bir yönetici olarak, otoritenin ancak bilgi birikimiyle sağlandığı fikrine ve sanatın yeniden yapılanması gerektiğine inanıyor. Bütün bu işleri yaparken tiyatro oyunculuğundan uzak kalması onu, düşündüğümün aksine pek etkilemiyor. Çünkü onun esas keyif aldığı, "sanatı yaşama" duygusu...

Önce sanat
Kenan, gece-gündüz sanatla iç içe yaşıyor. Her an aklında yazacağı oyunlar var. Açıkcası başka bir işi becerebileceğini de düşünmüyor. Para kazanmak için bu işi seçmemiş olmasına rağmen, sanat ona kendiliğinden para kazandırıyor.

En büyük tutkusu, sinema ve tiyatro kulisini yaşamak. Sahne ve kamera arkasını daha hoş ve çekici buluyor.

"Tam 15 yıldır bir tiyatro oyununda oynamıyorum. Sadece oyun yazıyorum ve yönetiyorum. Onun yerine dizilerde oynuyorum. Açıkcası tiyatro oyunculuğu, çok büyük bir performans istiyor. Mesala, sesim şu an hiç iyi değil. Tiyatro, buna asla izin vermez. Sinema bunu kaldırıyor. Açıkcası sinemayı daha çok seviyorum."

Hayat acı demek
Kenan, hayatın pek gülümsenerek bakılacak bir şey olmadığına inanıyor. Ona göre hayat aslında, çok küçük hazlar adına çok büyük acılar çekilen meşakkatli bir şey.

"Kendimizi ne kadar aldatırsak aldatalım hayatın derininde acı var. Sanki bir kader bu, bir yazgı. Bu acıyı karşılayamıyor insan. Çok küçük hazlarla yetinmeye çalışıyor. Sonra bu acının karşılığı bu küçük hazlar mı diye düşünmeden edemiyor. Tabii en başta insan niye doğduğuna bir gerekçe bulamıyor. Dünyada yaşayıp giderken insan kendi varlığını gerekçelendirmek zorunda.

Sanat yapma dürtüsü ve isteği de insanın kendi varlığına bir gerekçe bulabilmesi için var olan bir dürtü. İnsan kendi kimliğinin ve var oluşunun peşinde koşuyor. Niye doğduk, niye ölüyoruz? Bunun yanıtı yok. Bundan şikayetçi miyim? Hayır. Sadece isteğim, belli bir zamanı insanca, çok adam gibi, saygıyla tamamlamak. Acı, duygusal birinin asla içinden söküp atamadığı bir şey. Ben de çok duygusalım. Bazen küçük bir çocuğun bir bakışı bile etkiler beni, iki gün peşimi bırakmaz."

Bir kız çocuk istiyor
Onu, televizyonda önce Süper Baba dizisinde Şevval Sam'ın, sonra Sıcak Saatler'de Arzum Onan'ın babası rolünde izlememize rağmen, o, baba olma duygusunu 49 yaşında yaşar. Mutlu bir şekilde sürdürdüğü ikinci evliliğinden, üç yaşında bir oğlu var.

Bu yıl babalar gününde, bir de kız çocuğu sahibi olmak istediğini anlatıyor. Ama bu isteğinin oldukça bencil olduğuna inanıyor. Kız evladın yaşlılığında kendisine daha iyi bakacağını düşündüğünden "kızım olsun" isteği taşıdığını dürüstçe itiraf ediyor.

"Acaba televizyonda oynadığın kız babası rollerinin tesirinde mi kaldın; ne dersin?" diye soruyorum gülerek.

"Bir karakteri canlandırdığımda, o rolle ne kadar buluşup, buluşmadığımı bilemiyorum. Aslolan oyuncunun dünya görüşü ve bilincidir. Bu görüş ve bilinç bir şeyler katar oynadığı karaktere. Çok kendiliğinden olan bir şey değil oyunculuk, altyapı gerekiyor. Kabiliyeti ve zekayı da yadsımamak lazım. Zeki ve duyarlı olmalı oyuncu. Bu kız çocuk isteği, duyarlılığımdan olabilir. Sıcak Saatler'deki rolümü seviyorum. Sonuç olarak, oynadığınız karakteri giyebiliyorsanız, belli bir donanımınız var demektir. Oynadığım kişilerden de zevk alıyorum. Mesala Arzum'u (Onan) çok beğeniyorum ve etkileniyorum seyrederken. Kimliğiyle de doğru biçimde buluşuyor rolü. Bence çok başarılı."

Aşk ve Kenan Işık
Kenan da, çoğumuz gibi, yaşadığımız bugünkü ortamda artık arkadaş edinmenin kolay olmadığına inananlardan. Dostluklara verdiği değer yüzünden, eski sıcak ilişkilerin kalmaması onu üzüyor. İşi dışında bir çok dostu gibi kabuğuna çekilmek zorunda kaldığını düşünüyor. Hoş bu kabuğa çekilmek, sevdiği şeyleri yapmasına imkan kılıyor. Okumaya olan merakını böylece giderebiliyor.

Aşk ise ona göre her şey. Aşkı öyle güzel anlatıyor ki:
"Aşk, mükemmel bir duygu. Çok doğal kendiliğinden olan bir şey. Saf bir enerji. Değerli bir şey olarak hayatın içinde var. Maalesef, hayatın etrafı tel örgülerle çevrili. Ama aşk, çok pervasız bir şey, yoğun, kural kaide tanımayan bir şey. Bugünkü zaman, aşka fırsat tanımıyor artık. Çevre çok sıkıştırmaya ve aşkı boğmaya çalışıyor. Aşkın en yaşanması gereken yanı yaşanamıyor sanki. O pervasızlık bastırılıyor. İşte sana anlattığım küçük hazlara karşı yaşanan büyük acılar var ya; hayata sırf aşkı yaşamak için gelinebilir."

İşte şimdi teslim oldum. Aşk çok önemli benim için de.

Güzel kadınlar onu etkileyebiliyor. Ama bugüne kadar hangi kadına güzel biri diye karar verdiyse, genelde zaman içinde o kadının güzelliğinin yanı sıra dolu ve karizmatik kişiliği olduğunu anlamış. Bunu da kendi şansı olarak yorumluyor.

"Bir kadında güzellik ilk planda bana göre. Bakımlı olması, ifadesi, elleri, gözleri, bakışı çok önemli. Karizması olmalı. Tavrı, davranışı, dünya görüşü de önemli."

"Ya evlilik?" diye sorduğumda:
"Aşkın içine girdiğim zaman, ilişki nereye kadar gidecekse oraya kadar gidiyorum. Çok fazla evliliğe bayılmıyorum ama yolunda giden bir ilişki varsa niye evlenilmesin? Şu anda yaşadığım evlilikten memnunum. Sakin, dingin ve mutlu bir evliliğim var."

Kenan, hassas ve kırılgan bir kişiliğe sahip olduğu için, kendini ele vermekten hoşlanmıyor ve kendini gizlemeyi tercih ediyor. Bu yüzden onunla kavga etmek kolay değil. Genelde kırıldığı olayları belli etmemeye çalışıyor.

"Bu çok zor değil mi?"
"Hepimiz bir cümleyi kendimize göre algılıyoruz. Şu bir gerçek ki; anlattıklarımız sadece karşımızdakinin anladığı kadardır. "Ben şunu demek istemiştim, sen yanlış anladın" şeklindeki diyaloglar, benzetmeler çok fazla geliyor bana ve bizi bir yere götürmüyor. Bu şekilde uzlaşmanın mümkün olamayacağına inandığım için, kırıldığım olayları bile gizlerim. Açıkcası tartışmadan hoşlanmam."

Ve Kenan'a Prior'un şu sözü ile veda ediyorum.

"Tartışmalarda yapılan benzetmeler, aşkta söylenen şarkılara benzerler. Hiçbir şeyi kanıtlamazlar."

Mine BAYSAN


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır