Geçtiğimiz Pazar günü üniversite sınavı kapısında içeri alınmak için bekleşen gençleri seyrederken, geçenlerde Aktüel'de okuduğum o araştırmayı hatırladım birden.
Tek sayfada özetlenen o küçük araştırmanın en temel "kadınlık gerçeğini"; kadın cinsinin "geri kalmışlığının" en temel sebebini ifşa ediyordu bir bakıma...
Araştırma Michigan Üniversitesi'nden iki sosyal psikoloji profesörü tarafından yapılmıştı. Bir tüketici ürününü denediğini zanneden 350 genç kadın ve erkeğin bir bölümüne sweatshirt, geri kalan kadınlara bikini, erkeklere ise şort giydirilmişti. Ardından yapılan matematik testinde bikinili kadınlar, giyinik hemcinslerinden daha başarısız oluyordu. Erkeklerin beyin performansının ise çıplaklıklarından etkilenmediği görülüyordu. Araştırmayı yapan uzmanlar, yarıçıplak kadınlardaki konsantrasyon bozukluğunun "Acaba şu anda nasıl görünüyorum" takıntısından kaynaklandığını söylüyor, "hatta güzel göründüğünü düşünmesi bile beyinsel enerjisini azaltabilir" diyorlardı.
Bu fenomenin bir de adı vardı: "Öz-objektifikasyon."
Tarihçi John Berger aynı gerçeği bu araştırmadan çok önce keşfetmiş ve şöyle ifade etmişti: "Kadın kendisini sürekli izlemek zorunda. Hemen her zaman, kendisinin dıyardan görüntüsüyle yaşıyor."
İşte sınav kapısında genç kızlara bakarken birden, Berger'in veciz bir biçimde ifade ettiği - ve biz kadınların zaten çok iyi bildiği- bu fenomeni hatırladım. Hemen hemen her zaman... Acaba şimdi bile mi? Böyle bir sırat köprüsünün başında bile mi?
Şükürler olsun ki hayır. Bir kaç istisna dışında hayır. Şu anda bahçede bekleşen genç kızlar, bütün dikkatlerini kendi dışlarında bir şeye, sınava ve başarıya yoğunlaştırdıkları; nasıl göründüklerini hiç umursamadıkları ender anlardan birini yaşıyorlar. Ne, ne giydiklerinin farkındalar, ne de nasıl bir etki yarattıklarının... Ellerini saçlarından bir türlü ayıramayan, oturduğu anda eteklerini aşağı ya da yukarı çekiştirmeye başlayan, yürürken sanki ensesindeki bir çift gözle kendini arkadan seyreden o kızlar gitmiş, onların yerine rahatça oturup kalkan, doğal bir biçimde hareket eden insanlar gelmiş, kendilerine dışardan bakmayı unutmuşlar...
Ama ne yazık ki, bu üç saatlik unutuş, arkalarında kalan 6-7 yıllık "öz-objektifikasyon" döneminin yol açtığı dezevantajı kapatmaya yetmeyecek. Daha önceki yıllarda olduğu gibi, bu sınavdan da erkek öğrenciler genelde kız öğrencilerden daha başarılı çıkacak.
Oysa bu kız öğrenciler bundan 6-7 yıl önce girdikleri Anadolu Liseleri sınavında erkek öğrencilerle başa baş gelmişler, eşit derecede başarı göstermişlerdi; istatistikler bunu söylüyordu.
Ne olduysa ondan sonra olmuş ve bu genç kızlarda bütün hemcinsleri gibi, ergenlikle başlayan ve "yaşlılığın kabülüyle" son bulan o "Büyük Esaret"in kurbanı olmuşlardı.
Eğer "kendini dışardan seyretme" dediğimiz "kadınlık gerçeği"nin tek bedeli, okul başarısındaki düşüş olsaydı, mesele bu kadar önemli olmazdı.
Bütün kadınlar o "Büyük Esareti" bilir.
Bu yüzden yazacaklarım "tereciye tere satmak" gibi gelebilir. Ama ben yine de yazacağım. Çünkü bazı şeyleri için için bilsek de, hoşlanmadığımız o gerçekler söze dökülüp reddedilmez bir biçimde karşımıza dikilmedikçe, kendimize konduramadığımızı biliyorum.
Dahası, böyle bir yüzleşmenin bireysel devrimlerimizin kaçınılmaz ilk adımı olduğuna inanıyorum.
O yüzden Pazar günkü yazımda bu konuyu açacağım. Bir kadın olarak, size bu "Büyük Esaret"i anlatacağım.