kapat

05.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NURİYE AKMAN(nakman@sabah.com.tr )


Sevginin de Böylesi

Geleceğin sanatçılarını "Sevginin de Böylesi" adlı müzikalde izledim.Yıl sonu etkinliği izleyip, öğrencilerin ve öğretmenlerin ders dışı başarılarına dair naif duygular derleyeceğim derken, profesyonellere taş çıkartan bir çizgiyle karşılaştım

Okulların sanat gösterilerinin müsamere düzeyinden öteye geçemez! Ankara Kolejliler'in üç gün boyunca sergilediği "Sevginin de Böylesi" adlı müzikal, bu yargımı değiştirdi. 10-18 yaş arası 73 öğrencinin gösterdiği performans şaşırtıcıydı. Bir yıl sonu etkinliği izleyip, öğrenci ve öğretmenlerin ders dışı başarılarına dair naif duygular derleyeceğimi sanırken, profesyonellere taş çıkartan bir çizgi ile karşılaştım. Bu özenli çalışma için emeği geçen herkesi kutluyorum. Oyuncu kadrosundan en az dördünün geleceğin ünlü sanatçıları olacağını şimdiden görüyorum.

Ekibin koordinatörü Berat Altay, 19 yıllık deneyimli bir öğretmen. 82'den beri Ankara Koleji'nde Türkçe öğretiyor. Eğitimin, öğretim kadar önemli olduğu düşündüğü için gençleri hep daha aktif, daha verimli alanlara nasıl yönlendirebileceğini düşündü. Kolej tarihinde pek çok ilke imza attı. Bu yılki arzusu, dans ve tiyatro bütünleşmesi yaratmaktı. Kafasındaki proje okulların geleneksel yıl sonu müsamerelerinden çok daha ileriydi: Öğrencileri tüm sanatsal becerilerini sergileyebilecekleri gerçek bir müzikalde buluşturmak.

Damsız Girilmez
Geçen yılki ekibi, Damsız Girilmez adlı oyunda yaptıkları birbirinden güzel danslarla seyircileri büyülemiş, Cumhuriyetin 75. yıl kutlamaları çerçevesinde Kültür Bakanlığı'na bağlı sanatçılarla birlikte Anadolu turnesine çıkmıştı. Bu özgüvenle yeniden kolları sıvadılar. Türkiye genelinde ilk defa kolejin kendine ait özel bir müzikali olacaktı.

Sahne dünyasının en ünlü isimlerinden yardım aldılar: Sevginin de Böylesi'ni Engin Eraslan yazdı, Sabri Özmener yönetti. Koreografları Ercüment Aydın, kompositörleri Can Atilla'ydı. 1 Ekim 1998'de yola çıkıldı. Seçmelere 200 çocuk başvurdu. Çok ciddi elemeler yapıldı. Çocukların teatral yetenekleri, ses ton ve vurguları, dansa yatkınlıkları kontrol edildi. İlkokuldan lise sona kadar her sınıftan 73 kişi seçildi. Estetik düzeyi yakalayabilmek için altı ay boyunca haftanın dört günü çalışıldı.

Derslere engel olmadı
Bu arada çocukların sanatçı değil, her şeyden önce öğrenci olduğu unutulmadı. Sanat, derslere engel yapılmadı. 15 günlük bir stüdyo çalışmasından sonra oyundaki 17 şarkı bir CD'de toplandı. Bu gurura Berat Hanım'ın bir sevinci daha eklendi: Çocuklara ekip ruhunu aşılayabilmek, kişiliklerini bulmalarına yardımcı olmak, başkalarını anlayabilme, hissedebilme yetisini kazandırmak, birbirlerini desteklemeyi, hatalarını kırmadan, incitmeden söyleyebilmeyi öğretmek. Çocukların yaşları arasındaki büyük farklılık bile kaynaşmalarını önleyemedi.

Velilerin kaygıları çok farklıydı, kimi dansın çocuklar arasında erken duygusal yakınlaşmalar doğurabileceğinden endişe ediyordu. Berat Hanım'a göre bu konuda çocuklar çok olgun davranmış, arkadaşlık sınırı aşılmamıştı. Veliler bir de, çocukların sanatın tadını alıp konservatuvara yönelmesinden çekiniyordu. Geçen yılki dans başarısı iki öğrenciyi oraya itmişti. Bu yılki ekipte de "sanata gidici" üç kişi vardı. Ama zaten onların kendi idealleriydi. Okul etkinlikleri sayesinde önlerine açılmış bu kapıyı değerlendiriyorlardı.

Berat Hoca, "Bundan gurur duyuyorum ben. Çünkü sanat da bir meslektir. İyi icra ettiğiniz takdirde bir doktor nasıl kendinden söz ettirirse sanatçı da kendinden söz ettirebilir. Sanatta çıkış yolu yoktur yargısına katılmıyorum. Aklını kullanan her insan çıkış yolu bulur" diyor ve coşkuyla devam ediyordu:

"Benim tek gurur duyduğum şey çalışmalar esnasında çocukların başlangıçtaki rahatsızlıklarının kaybolup şu anda tamemen kendine güvenen genç kızlar, delikanlılar olmaları, kendilerini ifade edebilmeleri. Hepsinden öte de anne babalarına karşı yaptıkları işi savunabilmeleri ve o güveni onlara verebilmeleri. Öğretmenlikte özgüven çok önemlidir. Bir öğrenciyi ayağa kaldırıp kendini ifade ettirebilmesi için mücadele verirsiniz. Sonuç alamadığınız zaman benden mi kaynaklanıyor ondan mı diye de günlerce kendinizi yer bitirirsiniz. İşte bu çalışmaların en güzel noktası bu. "

Oyun 1.5 saat sürdü. Çocuklar Devlet Opera ve Balesi'nin sahnesinde profesyonellere taş çıkartırcasına oynadılar, dans ettiler, şakıdılar. Seyirciler, oyunun diğer müzikallerle yarışacak düzeyde olduğunda hemfikirdiler. Gerçekten operanın onlara sahnesini açmaya, kostümlerinden yararlandırmaya değmişti. Çocuklar hak etmişti. Peki dans, oyun, müzik çocuklar için ne anlama geliyordu? Sevginin de Böylesi'nden önce nasıl biriydiler, şimdi nasıldılar?

İpek Gürer: Ortasondayım. Geçen sene danstaydım ama bu seneki oyun çok farklı. Oyunda kadınların erkeklere karşı ezikliğine tepki gösteren bir köylü kadını oynuyorum. Kendimi tekrar doğmuş hissediyorum. Sanki çok farklı bir insanım. Normal okula gidip eve gelen İpek değil de bambaşka bir insan gibiyim dans ederken. Yani daha coşkulu, daha mutlu. Sanki ayaklarımdan gelen bir şey ağzımdan çıkacakmış gibi hissediyorum. Bu çalışmalarım, bu duygularım beni meslek seçiminde sanata getirmek üzere galiba. Bu sene tiyatroda da yeteneğim olduğunu keşfettim.

Beren Saat: Ortasondayım. Kısmet'i oynuyorum. Rol yapmaktan olsun dans etmekten olsun çok zevk alıyorum. İki senedir içinde bulunduğumuz bu ortamdan etkilendim. Kafamdaki tereddütler bitti. Acaba yapabilir miyim kuşkuları silindi. İstersek yapabileceğimizi gösterdi. İleriye yönelik ciddi bir adım oldu. Seyircinin önünde dans etmenin ayrı bir güzelliği var.

Tolga Özkartal: Lise ikideyim. Servet'i canlandırıyorum. Tiyatro yeteneğimi üç sene önce fark ettim. Geçen yılki Damsız Girilmez'de dans olarak da yeteneğim olduğunu gördüm. Bence tiyatro dilin, dans vücudun gücü. İkisinin bütünlüğünden müzikal doğuyor.

Irmak Atabek: Lise ikideyim. Birinci perdeki köylü güzelinin, ikinci perdedeki modernleşmiş halini, Şaziment'i oynuyorum. Şımarık, sürekli tuttuğunu koparan bir kız. Rolümü seviyorum çünkü herkesin söylediği gibi rolümle bağdaşıyormuşum biraz şımarık kız olarak. Tam oynamak istediğim rol. Her şey çok eğlenceli. Dansla sözlerin birleşmesi daha insana coşku veriyor. Sırf tiyatro daha sönük, yavaş kalıyor. Müzikali çok sevdim. İçindeki bütün güzellikler sanki dışa vurdu.

'Sorunlardan uzaklaştım'
Soner Gökten: Ercüment rolündeyim. Geçen sene Damsız Girilmez'e girdikten sonra dansla tanıştım. Ben dans ederken sorunlarımdan uzaklaşırım. O anda o dansın felsefesini düşünürüm. Bu sene pek dans dışı ve tiyatro dışı yaşamım kalmadı. Bir tek okula gidip ders dinliyorum. Onun dışında eve geliyorum dans ediyorum. Diğer Cumartesi- Pazar çalışmaları nasıl etkiliyor derseniz kendinizi ayrıcalıklı hissediyorsunuz. Yaşamı öğrenmenin sadece okulda olmayacağına inanan bir insanım. Okulda öğretilenlerden çok daha fazlasını sanattan öğrenebilirsiniz.

Mehmet Örücü: Lise ikideyim. İkinci perdede Şaziment'in babası rolündeyim. Entelektüel bir rol, kitap okumayı çok seven bir kişiyi canlandırıyorum, müzikalimiz çok güzel. Berat Hocamız sağ olsun bizi ortaokulda da çok iyi yetiştirdi. Geçen sene Damsız'ı kaçırmıştım. Bu sene şansı yakaladım, Berat Hoca'nın sayesinde. Daha önceden sanatla uğraşan bir insan değildim ama artık konservatuvarı bile düşünmeye başladım. Tiyatro insanın ruhunu geliştiren bir şey. Düşünce açımızı çok genişletti. Şimdi kendime güvenim geldi.

Volkan Dursun: Ortasondayım. Ben de Ercüment'i oynuyorum, Soner'le dönüşümlü olarak. Dans ve tiyatro ile bu sene tanıştım. daha önce tek bir yöne kanalize olmuştum. O da basketboldu. Berat Hoca'nın sayesinde burdayım. Hayatımda çok büyük rol oynamaya başladı dans ve tiyatro. Kendime güvenimi artırdı. Dans ederken bütün problemlerden uzaklaştığımı hissediyorum.

Erinç İnci: Ortabirdeyim. Bu oyunda bir tane daha ortabirde olan bir kız var, bir de beşinci sınıftan var. Bizler en küçüklerden biriyiz. Ben sadece tiyatro yapıyorum. Dansta değilim. Birbirinden farklı üç rolüm var. Bu roller geçişli olduğu için beni zorluyor ama güzel oluyor herkesin karşısına çıkmak. Okuldaki sınav heyecanını aşmana yardımcı oluyor.

Alptekin Akay: Lise ikideyim. Kısmet'in babası rolünü oynuyorum ilk perdede. Artık gerçek hayattaki rolleri, olayları daha farklı açıdan görmeye başladım. Tiyatroya ilk başladığımda ne dansla, ne şarkıyla alakam vardı. Sonra bunların büyük bir eksiklik olduğunu anladım. Yaşamımda bugüne kadar özellikle dansla hiç yüz yüze kalmamıştım. Dans büyük bir özgürlük oysa. İnsanları dans ederek özgürleşmeye çağırıyorum. Böylece duygu ve düşüncelerini dışa vuracaklar. Yüzleri gülecek. Ben sahnede şarkı söylerken, diğer insanların danslarını izlerken, kendi rolümü yaparken büyük bir özgüven duyuyorum. Bu bize hayat boyu güçlü bir basamak olacak.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır