Başbuğ'dan önemli mesajlar
ANKA
Giriş Saati : 14.04.2009 19:56
Güncelleme : 14.04.2009 23:32
Harp Akademileri Komutanlığı'nda yıllık değerlendirme konuşması yapan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, demokratlık kisvesi altında Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıkmak için TSK'ya karşı eleştiriler yapıldığını belirterek, "TSK'yı din karşıtı olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyaları var" dedi...
-Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne itimadı sarsan iki yaklaşım olduğunu belirtirken bunlardan birinin "Demokratlık kisvesi" adı altında TSK'yı yıpratmak amacıyla sistematik muhalefet yapılması olduğunu söyledi. TSK'nın demokrasi adına sık sık eleştirilmemesi gerektiğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, TSK'yı yıpratmaya yönelik ikinci yaklaşımı "Toplumun mütedeyyin kesimlerini etkilemek amacıyla yürütülen TSK'yı din karşıtı olarak gösteren kötü niyetli propaganda kampanyaları" şeklinde açıkladı. Orgeneral Başbuğ, "Toplumumuz bu kampanyaya itibar etmemekte ordusunu sevmekte ve güvenmektedir. Bu asker Türk milletinin bizatihi kendisidir" dedi. Orgeneral Başbuğ askerlik mesleğinin profesyonel niteliğine saygı gösterilmesi gerektiğini belirtirken "Askerlere kendisini organize etme konusunda önemli boyutta otonomi verilmelidir" diye konuştu.
GÜNCEL KONULAR HAFTAYA
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'nın yıllık değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmaya "TSK'nın yarınlarına yön verecek olan buradan hitap etmek benim için büyük bir gurur vesilesidir" sözleriyle başladı. Konuşmasında güncel konulara fazla girmeden başta sivil asker ilişkileri olmak üzere terör ve terörle mücadele, demokrasi ve laiklik olmak üzere çeşitli konuları değerlendireceğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, önümüzdeki hafta düzenlemeyi planladığı basın toplantısı ile de güncel konularda değerlendirmelerde bulunacağını bildirdi.
SİVİL-ASKER İLİŞKİLERİ
Sivil asker ilişkilerinin hemen hemen her ülkede tartışılan ancak özü anlaşılamayan konuların başında geldiğini söyleyen Orgeneral Başbuğ, sivil toplum ve refah toplumunun bugünlerde daha çok gündemde olduğunu, tehditlerin değiştiğini, sivil-asker ilişkilerinin ise farklı düzeylerde tartışıldığını söyledi. Sivil asker ilişkilerinin tartışılmasında öncelikle askerlik mesleğinin ne olduğunun anlaşılması gerektiğini ifade eden Orgeneral Başbuğ, her profesyonel meslek gibi askerlik mesleğinin de yüksek mesleki özellikleri gerektirdiğini söyledi. Orgeneral Başbuğ, "Askerlik meslekten daha ziyade bir yaşam şeklidir." dedi.
"TOPLUMLARIN DÖNÜŞÜMÜNDE VE MODERNLEŞMEDE ASKER DAİMA ÖNCÜ OLMUŞTUR"
Toplumların dönüşümünde modernleşmede askerin daima öncü olduğunu, Silahlı Kuvvetler'in aynı zamanda teknoloji demek olduğunu kaydeden Orgeneral Başbuğ,
"Bu teknolojik gelişmelerin toplumsallaştırılması özellikle gelişmekte olan ülkelerde silahlı kuvvetlerin bu yoldaki öncülüğüyle olur." diye konuştu.
Silahlı Kuvvetlerde etik ve ahlaki değerlerin çok önemli olduğunu, askerin üniforması, onuru ve şerefinin her şeyin üzerinde olduğunu vurgulayan Orgeneral Başbuğ, askerlikte güven ve itimat ilişkisi konusunda da değerlendirmelerde bulundu. Güven ve itimat ilişkisinin 3 boyutlu olduğunu, bunlardan ilkinin toplumun güven ve itimadına sahip olunması olduğunu kaydeden Orgeneral Başbuğ, ikincisinin sivil ve askeri liderlerin güven ve itimadına sahip olmak, üçüncüsünün de ast personelin güven ve itimadına sahip olmak olduğunu kaydetti.
Toplumun askere olan güven ve itimadının önemine değinen Orgeneral Başbuğ, TSK'nın yapılan anketlerde her zaman en güvenilir kurum olarak başta geldiğini söyledi. Orgeneral Başbuğ, "Bu sonuç nasıl ortaya çıkmaktadır? TSK, her şeyden önce tarih içinde ulusumuzun güvenine mazhar olmuştur. Çünkü TSK hiçbir şeyden kaçınmadan güvenliği sağlamaktadır. Aynı zamanda TSK millete hizmete etmek için, bu ortak amaç için vardır." dedi.
DEMOKRATLİK KİSVESİ ALTINDA TSK'YI YIPRATMAK
Orgeneral Başbuğ, TSK'nın toplum nezdindeki itibarını ve güvenini sarsmayı amaçlayan iki konuya dikkat çekti. Ünlü düşünür Montesquieu'ye göre önyargının bazı şeyleri dinlemek değil kendi kendini dinlemek olduğunu söyleyen Orgeneral Başbuğ, bunlardan birinin "Demokratlık kisvesi adı altında TSK'yı yıpratmak amacıyla sistematik muhalefet yapılması" olduğunu söyledi. Silahlı Kuvvetler'in demokrasi adına sık sık eleştirilmemesi gerektiğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, ikincisinin ise toplumun mütedeyyin kesimlerini etkilemek amacıyla "TSK'yı din karşıtı gibi gösteren kötü niyetli propaganda kampanyaları' olduğunu söyledi. Toplumun bu kampanyaya itibar etmediğini, ordusunu sevdiğini ve güvendiğini belirten Orgeneral Başbuğ, "Bu asker Türk milletinin bizatihi kendisidir. Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir" diye konuştu.
OTONOMİ VERİLMELİ"
Sivil-asker ilişkileri arasında sivil-askeri liderler arasındaki güven ve itimadın büyük öneme sahip olduğunu da söyleyen Orgeneral Başbuğ, her ülkede karar mekanizmalarının nasıl işleyeceğinin o ülkelerin anayasa ve yasalarda belirtildiğini kaydetti. Sivil-asker ilişkilerinde sivil liderlerin gerçek otoriteye sahip olduğunu ancak sivil otoritenin askeri konulara müdahalede sağduyulu olması gerektiğini ifade eden Orgeneral Başbuğ, askerlik mesleğinin profesyonel niteliğine saygı gösterilmesi gerektiğini de kaydetti. Orgeneral Başbuğ, "Askerlere kendisini organize etmek için önemli boyutta otonomi verilmelidir. Otonominin boyutları yasalarla belirlenmeli. Ancak bu durum kurumun saydam olmasına da engel teşkil etmemeli" dedi.
TEK YETKİLİ GENELKURMAY BAŞKANI'DIR
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, asker-sivil ilişkilerinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de gerekli olduğunu vurgulayarak, bu konuda tek yetkilinin de Genelkurmay Başkanı olduğunu kaydetti. Milli Güvenlik Kurulu'nun bu konunun yürütüldüğü bir platform olduğunu da ifade eden Genelkurmay Başkanı Başbuğ, "MGK'nın gerekliliğini, yetkilerini sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumaların öneririm" dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ sözlerine şöyle devam etti:
"Genelkurmay Başkanı, Anayasa'nın 111. maddesine göre silahlı kuvvetlerin komutanıdır. Sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili tek makam Genelkurmay Başkanı'dır. Sivil-asker ilişkilerini yürütmesini politik ve siyasal hareketler olarak değerlendirmek doğru değildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve işin özüne tartışmasız bir biçimde de uygundur ki bu faaliyetler bütün ülkelerdeki askeri makamlar tarafından da yapılagelmektedir. Gerekli hallerde de elbette silahlı kuvvetlerinin görüşlerini de kamuoyuyla paylaşır.
Bunun yürütüldüğü bir diğer platformda MGK'dır. MGK'da her üye eşittir. Görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler. MGK'nın gerekliliğini, yetkilerini sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumaların öneririm. Bu konuda ABD Başkanı Obama'nın Milli Güvenlik Danışmanı James Jones'un, Washington Post'ta yeni yazısının metnini de bu konuyla ilgili olarak yararlı bir doküman olarak görüyorum ve ilgilenenlere de öneriyorum."
GÜNÜMÜZÜN ŞARTLARI SİLAHLI KUVVETLERİN ÖNEMİNİ AZALTMAMAKTADIR
TSK'nın vazifesinin "dün olduğu gibi bugünde Anayasa'da ifade edildiği gibi Cumhuriyet'in temel niteliklerine bağlı olarak devam edeceğini" kaydeden Orgeneral Başbuğ, "Silahlı kuvvetlerdeki bütün personelin sahip olması gereken dürüstlük, sadakat, cesaret, sorgulamayla anlama gücü, fiziki şartlara her zaman sahip olma bugün de önemini korumaktadır" diyerek şöyle konuştu:
"Bugün silahlı kuvvetlerin temel faaliyetlerinde 3 temel husus öne çıkmaktadır.
1 - Açıklık
2 - Sonuçlara odaklanma
3 - Sorumluluk
Günümüzün şartları ve ihtiyaçları silahlı kuvvetlerin önemini azaltmamaktadır. Aksine kapsamlı bir strateji çerçevesinde kullanılması konseptinin önemini giderek artırmaktadır. Buna bugün gayret birliği denilmektedir. Bu husus için askeri liderlerinin bilgi alanının daha da genişlemesini zorunlu kılmaktadır.
ABD Başkanı Kennedy, bu konuya şöyle açıklık getiriyor. Diyor ki, "Siz profesyonel askerler, strateji taktik ve lojistik konuları mutlaka bilmelisiniz. Ama bunun yanında ekonomi siyaset diplomasi ve tarihi de bilmelisiniz. Askeri güç ile ilgili her şeyi bilmelisiniz. Bunun yanında askeri gücün limitlerini de bilmelisiniz. Günümüzdeki sorunların yalnız tek başına, altını çiziyorum tek başına kelimesi önemli. Yalnız tek başıan askeri güçle tam olarak ortadan kaldırılamayacağını da anlamalısınız"
ANAYASA'NIN 5. MADDESİNE VURGU YAPTI
Konuşmasında Anayasa'nın 5. maddesinin tam metnini okuyan ve sık sık bu maddeye dikkat çeken Orgeneral Başbuğ, "devletimizin temel amaç ve görevlerine bakmakta yarar var. Bu madde dikkatimizden kaçıyor. Bu madde devletin temel amaç ve görevlerini 4 temel başlıkta topluyor" diyerek "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk Devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." dedi.
ETNİK ÇATIŞMAYA DÖNÜŞTÜRMEYİ BAŞARAMADILAR
Genelkurmay Başkanı Başbuğ "etnik çatışma" konusundaki görüşlerini ise şu sözlerle açıkladı:
"Anayasamızın bu 5. maddesinde çok açık şekilde yer alan devletin temel amaç ve görevleri çerçevesinde, konuşmamın bundan sonraki bölümlerinde terörle mücadele konusu ile demokrasi ve laiklik konularına değinmeye çalışacağım.
Terör örgütleri içerisinde ülkemize en fazla zarar veren PKK bölücü terör örgütüdür. Yaklaşık 30 yıldır bölücü terör örgütü halkımızı hedef alarak tehdit etmektedir. Terör örgütü bunu etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çalışmaktadır. Ancak bunu başaramamıştır.
Bugün bölücü terör örgütü faaliyetlerini etnik bir temel üzerinde yürütmeye çalışmaktadır. Bugün Türkiye'de yaşadıklarımız etnik çatışma olarak tanımlanabilir mi? Bu kavramları oturtamadık. Bazen de konunun saptırılması var. Neticede bir kavram karmaşası ile karşı karşıya kalıyoruz. Bunu önlemek için bugün etnik çatışma nedir, asimilasyon nedir, millet kavramı nedir, ulus devlet nedir, kültürülen kimlikler ne demektir, kültürel özgürlükler nedir bunlara açıklık getirmeye çalışacağım.
70'li yılların sonunu hatırlarsak, örgüte hakim olan ideoloji sınıf temelli ve ikinci olarak da etnik referanslı Marksist Leninist bir temeldi. 1994 dönüm noktasıdır. 1994'ten sonra Marksist Leninist kimliği geri iterek, etnik kimliği benimsemeye başladı. Birinci kimlik yeterliliğini yitirince etnik kimlik üzerine yapmaya başladı. Bir yandan Kürt kökenli vatandaşların üzerinde baskı sağlamayı amaçladı. Bu değişikliğe rağmen örgüt uyguladığı terörle, sorunu bir etnik çatışmaya dönüştüremedi. Bu konuya akademik bir açıklamadan bakalım. Bu alanda çalışmalarıyla tanınan, Theodor Heuss'ın ifadeleri; 'Bir ülkede ciddi boyutlarda etnik çatışma olabilmesi için o ülkede şu ayrışmaların olması gerekir.
1. Gruplar arası büyük kültürel farklılıklar.
2. Bürokratik ve sosyal alanda bölünmeler.
3. Siyasal haklarda eşitsizlikler ve diğer tarafa verilen öncelikler.
4. Ülkenin ana konularına farklı bakış açılarının olması.
Yüzyıllardan beri Osmanlı topraklarında yaşayanlar arasında kültür alışverişi yapılmıştır. Bunu niye unutuyoruz?
Burada bir bütünleşme, benzeşme söz konusu. Bunu reddedebilir miyiz? Bu tabiatın bir gerçeği sonucu. Aslında kültürel yaşamımızda farklılıktan ziyade ortak noktaların fazla olduğu yatsınamaz bir gerçek."
"NE OSMANLIDA NE CUMHURİYET DÖNEMİNDE KURUMLAR ETNİK YAPILANMADI"
Cumhuriyetin kuruluşunda ayrım yapıldığı iddialarının haksızlık olduğunu kaydeden Orgeneral Başbuğ, "Ne Osmanlı ne de cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik olarak yapılanmamıştır. Bunu söyleyenler keşke örnek gösterseler" diyerek şöyle dedi:
"Montesquieu diyor ki; 'Eğer cumhuriyette erdem, yasa sevgisi ve topluluğa bağlılık ise ve çağdaş bir deyimle vatanseverlik ise bu son çözümlemede eşitlik anlayışına ulaşılır. Cumhuriyet insanların toplulukla ve topluluk içinde yaşadıkları bir rejimdir ve bu onların kendileriyle birbirleriyle eşit hissetmeleri anlamına gelir'. Şimdi bu düşüncenin aksini düşünmek ve Türkiye'de aksinin yaşandığını iddia etmek ne kadar doğrudur? Bazı eksiklikler olabilir onlara da değineceğim. Bunun aksini iddia etmek ne kadar gerçekçidir?"
"HERKES EŞİT ASKERLİK YAPIYOR"
TSK'yı bu anlamda dünyada bir örneğinin olmadığının da bildiren Genelkurmay Başkanı Başbuğ, "Her Türk vatandaşı, rütbesi ne olursa olsun, TSK'da anayasal görev hak olan askerlik hizmetini, altını çiziyorum, eşit şekilde yerine getirmektedir" diyerek bölücü terör örgütüne karşı sürdürülen mücadelede şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanların arasında "Çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı var. Nereye koyacaksınız bunu? TSK'nın yapısına baktığımız zaman, Edirne'den Hakkari'ye kadar, vatanın her köşesinden gelen sivil memurları görebilirsiniz." dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, asker-sivil ilişkilerinin tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de gerekli olduğunu vurgulayarak, bu konuda tek yetkilinin de Genelkurmay Başkanı olduğunu kaydetti. Milli Güvenlik Kurulu'nun bu konunun yürütüldüğü bir platform olduğunu da ifade eden Genelkurmay Başkanı Başbuğ, "MGK'nın gerekliliğini, yetkilerini sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumaların öneririm" dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ sözlerine şöyle devam etti:
"Genelkurmay Başkanı, Anayasa'nın 111. maddesine göre silahlı kuvvetlerin komutanıdır. Sivil-asker ilişkilerinin yürütülmesinde yetkili tek makam Genelkurmay Başkanı'dır. Sivil-asker ilişkilerini yürütmesini politik ve siyasal hareketler olarak değerlendirmek doğru değildir. Tersine bu bir zorunluluktur ve işin özüne tartışmasız bir biçimde de uygundur ki bu faaliyetler bütün ülkelerdeki askeri makamlar tarafından da yapılagelmektedir. Gerekli hallerde de elbette silahlı kuvvetlerinin görüşlerini de kamuoyuyla paylaşır.
Bunun yürütüldüğü bir diğer platformda MGK'dır. MGK'da her üye eşittir. Görev ve sorumluluklarını bu anayasal platformda serbest olarak yerine getirirler. MGK'nın gerekliliğini, yetkilerini sorgulayanlara ilgili yasaları dikkatle okumaların öneririm. Bu konuda ABD Başkanı Obama'nın Milli Güvenlik Danışmanı James Jones'un, Washington Post'ta yeni yazısının metnini de bu konuyla ilgili olarak yararlı bir doküman olarak görüyorum ve ilgilenenlere de öneriyorum."
"TSK ULUS DEVLET VE ÜNİTER DEVLETİN KORUNMASINDA TARAFTIR"
-Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, TSK'nın Atatürk'ün ulus devlet ve üniter devlet yapısının korunmasında taraf olduğunu ve olmaya da devam edeceğini kaydetti.
-Orgeneral Başbuğ, "Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına düşen görev ise sadakat içinde ülkesini ve milletini sevmektir. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetin vatandaşı olmak sadece haklar değil, sorumluluklar da içerir." diye konuştu.
-Başbuğ "Bir ülkenin etnik çatışmaya sürüklenmesi, ülke sathında kardeş kavgasına sürüklenmesi demektir. Çeşitli iç ve dış çevrelerin, mevcut duruma uluslararası bir boyut da kazandırarak, Türkiye'ye yönelik böyle düşünceleri olabilir. Bu çerçevede, herkes bu tip oyunlara karşı çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundadır. "dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, TSK'nın Atatürk'ün ulus devlet ve üniter devlet yapısının korunmasında taraf olduğunu ve olmaya da devam edeceğini kaydetti. Orgeneral Başbuğ, "Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına düşen görev ise sadakat içinde ülkesini ve milletini sevmektir. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetin vatandaşı olmak sadece haklar değil, sorumluluklar da içerir." diye konuştu. Başbuğ "Bir ülkenin etnik çatışmaya sürüklenmesi, ülke sathında kardeş kavgasına sürüklenmesi demektir. Çeşitli iç ve dış çevrelerin, mevcut duruma uluslararası bir boyut da kazandırarak, Türkiye'ye yönelik böyle düşünceleri olabilir. Bu çerçevede, herkes bu tip oyunlara karşı çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundadır. "dedi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki yıllık değerlendirme konuşmasında etnik kimlik tartışmalarını da değerlendirdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan ayaklanmaların etnik temelli olmadığını, Türkiye'nin bazılarının görmek istediği gibi etnik farklılıkları nedeniyle ayrışmış bir ülke olmadığını ifade eden Orgeneral Başbuğ, "Vatandaşlarımızın güçlü ve derin bir ortak geçmişi ve umutlu bir geleceği paylaştığını görmekteyiz. Türk milletinin, bir bütün olarak ülkenin ana ulusal konulara bakışında da büyük farklılıklar yoktur." dedi.
KONDA'NIN ARAŞTIRMASINI ANLATTI
Konuşmasında 2006 yılında yapılan KONDA Toplumsal Yapı Araştırmasının sonuçlarından bahseden Orgeneral İlker Başbuğ, araştırmada "Vatandaşlıktan ne anlıyorsunuz? Vatandaş olmak için sizce en önemli olan husus nedir?" sorusuna, araştırmaya katılanların yüzde 82'sinin cevabının "Türkiye'yi seviyor olmak." Olduğunu kaydetti. Yine araştırmada "Kimliklerinizi özgür bir şekilde ve huzur duyarak yaşayabiliyor musunuz?" sorusuna ise katılanların yüzde 82'sinin "Evet" cevabı verdiğini kaydeden Başbuğ, 2008 yılında yapılan ve henüz kamuoyuna açıklanmayan bir araştırma sonuçlarının da yine benzer sonuçları ortaya koyduğunu söyledi.
Orgeneral Başbuğ, "Anadili Kürtçe/Zazaca olan vatandaşlarımıza yöneltilen: "İmkanınız olsa hangi ülkede yaşamak istersiniz?' sorusuna, katılanların yüzde 88'i cevap olarak,'Türkiye'de' cevabını vermiştir. Anadili Kürtçe/Zazaca olan vatandaşlarımıza yöneltilen,'Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğünün ulusal simgeleri olan İstiklal Marşı ve bayrak ile ilgili' sorulan sorulara, katılanlardan yüzde 90'ının üzerinde olumlu yanıtlar alınmıştır.Bütün bu değerlendirmeler, Türkiye'de etnik bir çatışmanın hiçbir zaman yaşanmadığını ve yaşanmayacağını da göstermektedir.Bir ülkenin etnik çatışmaya sürüklenmesi, ülke sathında kardeş kavgasına sürüklenmesi demektir. Çeşitli iç ve dış çevrelerin, mevcut duruma uluslararası bir boyut da kazandırarak, Türkiye'ye yönelik böyle düşünceleri olabilir. Bu çerçevede, herkes bu tip oyunlara karşı çok dikkatli ve sorumlu davranmak zorundadır. "diye konuştu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun bir devrim olduğunu, devrimin amacının ise bir ulus devletin yaratılması olduğuna işaret eden Orgeneral Başbuğ, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran, Türkiye halkına, Türk milleti denir." Sözünü hatırlatarak "Atatürk'ün veciz söyleminde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sonsuza kadar yaşatılması ülkü birliğini temsil etmekte olup, bu görev Türk milletine verilmiştir. Bu tanımda da görüleceği gibi, "Türk milleti' tanımlamasındaki "Türk' sözcüğü bir sıfat olarak değil, değişik unsurların hepsine verilen ortak bir isim olarak kullanılmıştır. Aynı şekilde kullanımı, diğer ülkelerde de görmek mümkündür. Bütün bunlara rağmen bu bütünleyici tanıma ve kavrama, özellikle etnik yüklemeler yapmak, bu kavrama sanal anlamlar vermekten başka bir şey değildir." dedi.
OBAMA'NIN SÖZLERİNİ HATIRLATTI
ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye ziyareti sırasında söylediği "Biz aynı zamanda farklı kökenlerden, ırklardan ve dinlerden gelen, ancak ortak idealler etrafında birleşen bir milletiz.Amerika Birleşik Devletleri'nin en güçlü yanlarından biri, bizim son derece büyük bir Hıristiyan nüfusa sahip olmamıza rağmen, kendimizi bir Hıristiyan, bir Yahudi, bir Müslüman ulus olarak görmememizdir. Biz kendimizi idealler ve değerlerin birbirine bağladığı vatandaşların oluşturduğu bir ulus olarak görüyoruz. Zannederim, modern Türkiye de benzer birtakım prensipler üzerine kuruldu." Şeklindeki sözleri de hatırlatan Orgeneral Başbuğ şöyle konuştu:
"Obama'nın bu sözlerinin, ulus-devletin ne olduğunu ve ulus-devletlerin bugün için de geçerliliğini koruduğunu anlamayanlara veya anlamak istemeyenlere iyi bir cevap teşkil ettiğine inanıyorum. Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik ırk ve din farkı gözetmeksizin, ortak kimlik/üst kimlik etrafında her vatandaşı "Türk' saymaktır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır. Kültürel kimlik ise bir bireyin toplumsal ilişkiler ağı içinde kendisini tanımlayabileceğine inandığı özgül kimlik özellikleridir. Kişi toplumsal kimliğini üst/ortak bir kimlik olarak benimseyecek ve kabul edecek, bireysel kültürel kimliğini ise ikincil kimlik olarak ifade edebilecektir. Vatandaşlığa dayalı milliyetçilik bu anlamda, Türkiye halkını oluşturan değişik dinve etnik farklılıklara sahip vatandaşların, topluma entegre edilmesini/olmasını gerektirir. Entegrasyon, kişilerin, aidiyet duygusu hissettikleri ikincil kültürel kimliklerini engellemeden, üst/ortak Türk kimliklerini muhafaza etmelerini sağlamaktır. Entegrasyon, farklılıkları kabullenmek, ancak farklı olanların uyum içinde yaşamalarını sağlamaktır."
"VATANDAŞA DÜŞEN GÖREV ÜLKESİNİ VE MİLLETİNİ SEVMEKTİR"
Sorulması gereken sorunun "ikincil kültürel kimlikler doğrudan doğruya mı tanınacaktır yoksa sadece bireysel seviyede ikincil kültürel özgürlüklerin önünün açılması yeterli midir?" olduğunu ifade eden Orgeneral Başbuğ, modern ulus-devlet anlayışının ve liberal demokrasinin bireysel özgürlüklerin önünü kapatmadığını tam tersi bireysel özgürlükleri geliştirdiğini kaydetti. Başbuğ şunları kaydetti:
"Etnik kimliğin siyasallaştırılması, başka bir ifadeyle siyasal temsil aracı olması, toplumsal siyasal kimlik unsuru haline getirilmesi ise, devletle olan siyaset ilişkisinin etnik kimlik üzerinden yapılması demektir. Bu durum ise üst/ortak kimliğin tartışmaya açılması anlamına gelmektedir. Lübnan, Irak ve Balkanlarda hüküm süren istikrarsızlık ve şiddet sarmalı, etnik kimliğin siyasallaştırılmasının ve bir ortak kimlik yaratılamamasının sonucunda yaşanabilecekler için bir örnek teşkil etmektedir."
İkincil kimliklerin kültürel kimlik şeklinde bireysel seviyede yaşanabileceğini, geliştirilip korunabileceğine işaret eden Orgeneral Başbuğ, bunu kültürel bir zenginlik olarak gördüklerini ifade etti. Başbuğ, "Bireysel özgürlüklerin sınırının, azınlık ve grup hakları ile kesişmesine, yeni azınlıklar ve üst-kimlikler yaratılmasına izin veremeyiz. Tarihsel hafızamız, ulusumuzun mutlu ve müreffeh geleceği ve anayasal düzenimizin korunması bunu gerektirmektedir. İkincil kültürel kimliklerin anayasal ve yasal çerçevede tanınması - ki bu grup hakkı olarak tanınması - anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, ulus-devlet ve üniter-devlet yapısı içinde bu mümkün değildir. "dedi. Devletin tüm vatandaşlara olduğu gibi özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşamakta olan Kürt ve Zaza kökenli vatandaşlara "daha müreffeh bir yaşam" sağlamak zorunda olduğuna dikkat çeken Orgeneral Başbuğ, "Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşlarına düşen görev ise sadakat içinde ülkesini ve milletini sevmektir. Unutulmamalıdır ki, Cumhuriyetin vatandaşı olmak sadece haklar değil, sorumluluklar da içerir. Ülkeye ve devlete duyulan sadakat çok önemlidir. Ulus-devlet olgusu, vatandaşlarının sadakatine bağlıdır. Ortak bir geleceğe sahip olma isteği ve kararlılığı, en az ortak geçmişe sahip olmak kadar önemlidir. Vatanseverlik, sadakat için de, çok önemli bir olgudur. Ülke sevgisi üzerine bina edilen vatanseverlik, hem akıllı bir sadakat hem de duygusal bir bağlılıktır. Ülke sevgisi de akılcı ve rasyonel temeller üzerinde yükseltilmelidir. Bu açıdan tüm vatandaşların paylaşacağı ortak değerler çok önemlidir. Bu kapsamda, Cumhuriyeti ve Cumhuriyetin değerlerini sahiplenmek ile tarihgeçmişe ilgi duymak ve geçmişle bağlarını koparmamak birbiri ile çatışmamalıdır. Dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de bu topraklarda, barış içinde, el ele yaşamamızın engellemesine izin verilmemelidir. "diye konuştu.
"ULUS DEVLET VE ÜNİTER DEVLET YAPISININ KORUNMASINDA TARAFIZ"
Her konuyu tartışabilme özgürlüğünün devletlerin varlığını riske sokacak, ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına sokacak konuları içermediğine de işaret eden Orgeneral Başbuğ, şöyle konuştu:
"Kimse Türkiye'den, ne Türkiye'nin ulus-devlet ve üniter-devlet yapısını zayıflatabilecek ne de Anayasanın değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerinin değiştirilmesi yönünde isteklerde bulunabilir. Türk Silahlı Kuvvetleri; Atatürk'ün bize emanet ettiği ulus-devlet ve üniter-devlet yapısının korunmasında taraftır ve taraf olmaya da devam edecektir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın."
"TERÖR ÖRGÜTÜ KAN KAYBEDİYOR"
-Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bölücü terör örgütünün kan kaybettiğini ve Irak'ın Kuzeyi'nin artık terör örgütü için emniyetli bir bölge olmadığını belirterek "Örgütün varlığına karşı alınan tedbirler önümüzdeki dönemde etkin sonuçlar verecek" dedi.
-Başbuğ, terörle mücadele sürecinin kısaltılması için devletin örgüte katılımların nedenlerini iyi incelemesi, katılımları kontrol altına alması, dağ kadrosunun örgütten ayrılması için mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi uygulanabilmesi için bazı değişiklikler yapılması gerektiğini kaydetti.
-Orgeneral Başbuğ, "Terörle mücadele terörist odaklı görülmemeli. Topyekün ve koordineli bir şekilde yürütülmeli, uluslararası destek mutlaka engellenmeli. Bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığı mutlaka etkisiz hale getirilmeli" diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, bölücü terör örgütünün kan kaybettiğini ve Irak'ın Kuzeyinin artık terör örgütü için emniyetli bir bölge olmadığını belirterek, "Örgütün varlığına karşı alınan tedbirler önümüzdeki dönemde etkin sonuçlar verecek" dedi. Başbuğ, terörle mücadele sürecinin kısaltılması için devletin örgüte katılımların nedenlerini iyi incelemesi, katılımları kontrol altına alması, dağ kadrosunun örgütten ayrılması için mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi uygulanabilmesi için bazı değişiklikler yapılması gerektiğini kaydetti. Orgeneral Başbuğ, "Terörle mücadele terörist odaklı görülmemeli. Topyekün ve koordineli bir şekilde yürütülmeli, uluslararası destek mutlaka engellenmeli. Bölücü terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki varlığı mutlaka etkisiz hale getirilmeli" diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'ndaki yıllık değerlendirme konuşmasında terörle mücadele ve terör konularında da değerlendirmelerde bulundu. 1984 yılından bu yana Türkiye'nin bölücü terör örgütü ve terör olaylarıyla iç içe yaşayan bir ülke olduğunu, bu gerçeğin iyi anlaşılması gerektiğini ifade eden Orgeneral Başbuğ, "Terörle mücadelenin ana hedefi terör örgütü ve destekleyicilerinin başarı umutlarının sona erdirilmesidir. Bunun sağlanması terör örgütünün etkinliğinin tam olarak kırılmasına bağlıdır. Terörle mücadele farklı boyutları olan uzun soluklu, dinamik bir mücadeledir." diye konuştu.
Teröristle masum halkın karıştırılmaması gerektiğine dikkat çeken Orgeneral Başbuğ, toplumun bütününü potansiyel terörist olarak görmenin terörle mücadelede yapılabilecek en büyük hata olduğunu söyledi. Halkın değerlerine, geleneklerini iyi değerlendirerek halkla ilişkilerin sağlam zeminlere oturtulması gerektiğini de belirten Orgeneral Başbuğ, "Terörist de netice itibariyle bir insandır. Örgüte katılanların neden katıldığının tespit edilmesi çok önemli" dedi.
"MÜCADELE İNSANLARIN KALBİNE VE BEYNİNE HİTAP ETMELİ"
Terörle mücadelede terörist odaklı analizler yapılmasının terörle mücadele sürecinin uzamasına neden olabileceğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, mücadelenin insan odaklı olması ve insanların kalbine ve beynine hitap etmesi gerektiğine işaret etti. Terörle mücadelenin bütün zorluklarına rağmen mevcut hukuki düzen içinde yürütülmesi gerektiğini kaydeden Orgeneral Başbuğ, bu hususlara dikkat edildiği takdirde mücadelenin halkın tümünün desteğinin güvenlik kuvvetlerinin yanında olacağını söyledi. Yürütülen mücadelede devlet kurumları ile halk arasında sıkı işbirliği sağlanması gerektiğini, bunun için de halkı tanımak, halkın değerlerini, geleneklerini ve davranış kalıplarını iyi değerlendirerek, halkla ilişkileri sağlam ve samimi zeminlere oturtmak gerektiğine dikkat çeken Orgeneral Başbuğ, "Demokrasi, haklar, özgürlükler ve sorumluluklar sistemidir. Ancak, demokrasinin sunduğu fırsat alanlarını kullananlar, bireylerin en temel hakkı olan yaşam hakkını hedef alan terörizm faaliyetlerini, hiçbir nedenle hoş göremez. Terörist de neticede insandır. Bölücü terör örgütüne katılanların, örgüte neden katıldıklarının tespiti ve bu katılımları engellemek için gerekli tedbirlerin devlet tarafından alınması terörle mücadelede önemli hususlardandır. "dedi. Terörle mücadele konusunda değerlendirmelerde bulunurken yapılan bir araştırmanın sonuçlarına da atıfta bulunan Orgeneral İlker Başbuğ, 1984 yılından bu yana terörle mücadelede verilen şehit sayısı ve ele geçirilen terörist sayısı hakkında da bilgi verdi. Orgeneral Başbuğ şunları kaydetti:
"ETKİSİZ HALE GETİRİLEN TERÖRİST SAYISI 40 BİNİ GEÇTİ"
"1984 yılından bugüne kadar, etkisiz hale getirilen terörist sayısı 40 bini geçmiştir. Bu rakam, bu yolun çıkmaz yol olduğunu göstermektedir. Çeşitli nedenleri istismar ederek gençlerin Örgüte katılmalarını sağlayanların ve destekleyenlerin, aslında onları ölüme gönderdiklerini anlamalarını gerekir. Çeşitli nedenlerle evlatlarını örgüte kaptıran ana ve babaların duydukları acıları ve onların içinde bulundukları durumları da düşünmek ve onları anlamak zorundayız. Aslında terörist, kriminal bir suçludur. Teröristlerin, yakalanarak yargı önüne çıkarılmaları istenir. Ancak, teröristlerle sağlanan temasların çoğu zaman çatışmaya dönüştüğü de unutulmamalıdır. Bölücü Terör Örgütünün yarattığı tehditler ve riskler oldukça geniş bir yelpazededir. Aslında Örgüt, ağırlıklı olarak, bölgenin zor coğrafi şartlarından istifade ederek, kırsal alanda terörist eylemlerde bulunmak üzere yapılanmış ve eğitilmiş bir örgüttür. Dolayısıyla, bu Örgütün terör eylemlerini, Afganistan'ın bir bölümü dışındaki, diğer ülkelerdeki terör eylemleri ile mukayese edemezsiniz."
"TSK TERÖRLE MÜCADELEYE DEVAM EDECEK"
Terör tehdidinin özellikle kırsal alanlarda geniş ve zor bir coğrafyaya yayıldığını buna Irak'ın kuzeyindeki bölgenin de ilave edilmesi gerektiğini belirten Orgeneral İlker Başbuğ, "Terör tehdidinin coğrafi boyutlarının, özellikle kırsal alanlarda geniş ve zor bir coğrafyaya yayıldığını söyleyebiliriz. Tabi, bu coğrafyaya bir de Irak'ın kuzeyindeki bölgeyi de ilave etmeliyiz. Bu iki temel husus, yani tehdidin nitelikleri ve boyutları, Bölücü Terör Örgütü ile mücadelede Kolluk Kuvvetlerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Bu nedenlerden dolayı; mevcut yasalar çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bölücü terör ile mücadelede vazife ve sorumluluk alması, değişik yasal düzenlemelerle, 1984'ten bugüne kadar süregelmiştir. Bundan sonraki süreçte de tehdidin nitelikleri ve boyutları değişinceye ve Bölücü Terör Örgütü etkisiz hale getirilinceye kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu görev ve sorumluluğu devam edecektir." diye konuştu.
"ŞEHİTLERİ UNUTMAMALIYIZ"
TSK'nın terörle mücadele konusundaki vazife ve sorumluluğunu 1984 yılından bu yana azim, kararlılık ve başarı ile sürdürdüğünü belirten Başbuğ, bugüne kadar verilen şehit sayısını ise 4 bin 970 olarak açıkladı. Terör örgütünün verilen mücadele sonucunda stratejik savunma aşamasında kaldığını, yurt içindeki bir bölgede sürekli denetimi sağlayamadığını, dağ kadrosunu denge aşamasına geçirebilecek nitelik ve sayıya ulaştıramadığını ve bugüne kadar 40 bine yakın personelini kaybettiğini ifade eden Başbuğ, terörün en yoğun olduğu 1993 yılında toplam 5 bin 717 iç güvenlik olayı yaşandığını ve bu olaylarda 538 şehit verildiğini söyledi. Yine 19093'de bu olaylarda yaşamını yitiren vatandaş sayısının bin 479 olduğunu kaydeden Başbuğ, 2008 yılında ise olay sayısının bin 602'ye düştüğünü, bunun 990 adedinin de güvenlik güçlerinin inisiyatifiyle gerçekleştiğini bildirdi. Bu olaylarda 138 şehit verildiğini kaydeden Orgeneral İlker Başbuğ, "Bütün bu sorunların ortadan kaldırılması için verilen bu mücadelelerde, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayarak canlarını ortaya koyanları ve bu uğurda şehit olanları da hiçbir zaman unutamayız, unutmamalıyız. Milletçe onların hatıralarını sonsuza kadar yaşatmak ve geride bıraktıklarına da sahip çıkmak bizler için bir görevdir." dedi.
"BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ HALKIN DESTEĞİNİ SAĞLAYAMADI"
Geçici ve gönüllü köy korucularının da terör örgütüyle mücadelede bin 335 şehit verdiğini, köy korucularının devletin yanında yer almasının bölücü terör örgütünün bölge halkının desteğini sağlayamadığının göstergesi olduğunu ifade eden Orgeneral İlker Başbuğ, şöyle konuştu:
"Türkiye'de uzun süredir başarıyla uygulanan korucu sisteminin bir benzeri de, 2007 yılından itibaren ABD tarafından Irak'ta (Sons of Iraq) kullanılmaya başlamıştır. Bu sistemin kullanıldığı bölgelerde direniş ve askergüçlere saldırı büyük ölçüde azalmıştır. ABD, Afganistan'da da Irak'ta uygulanan koruculuk sistemine benzer mahalli güvenlik birimi, ya da milis gücü kurmak istemiş ve buna ilişkin pilot programa Şubat 2009'da başlamıştır. Bu milis güçleri kendi sorumluluk alanlarında, yollarda güvenliği sağlayacak, hükümet tesislerini ve personeli koruyacak ve saldırıları engelleyecektir. Sıraladığımız bu gelişmeler ışığında Bölücü Terör Örgütünün bugün içinde bulunduğu durumla ilgili şunları söyleyebiliriz: Bölücü Terör Örgütü şu an kan kaybetmektedir. Irak'ın kuzeyi artık Terör Örgütü için emniyetli bir bölge olmaktan çıkmıştır. Örgüt, gerek Irak'ın kuzeyinde gerek yurt içinde büyük gruplar şeklinde hareket edememektedir. Bu ise Örgüt içinde kontrol sorunları yaşatmaktadır. Haberleşmede, muhabere sistemlerinden ziyade kurye sisteminin kullanılması Örgüte ayrı komuta/kontrol zorlukları getirmektedir. Örgütün lider kadrosu arasında sorunlar vardır. Örgütün moral seviyesi düşüktür. Örgüte katılımlar Örgütün istediği seviyelerde değildir. Örgütten kaçışlar ise devam etmektedir. İkmal faaliyetleri zorlukla yürütülmektedir. Avrupa ülkelerinin, Örgütün Avrupa'daki parasal kaynaklarına ve Örgütün yönettiği uyuşturucu trafiğine karşı bazı önleyici tedbirleri artırarak alması Örgütü zor duruma sokmuştur. Bütün bu gelişmelere ilave olarak Irak'ın kuzeyindeki Örgütün varlığına karşı; Türkiye, Amerika Birleşik Devletleri ve Irak tarafından yürütülen faaliyetlerin ve alınan tedbirlerin önümüzdeki dönemde daha etkin sonuçlar vermesi beklenmektedir."
"TSK TERÖRLE MÜCADELE EDENLERİN ŞEREF VE ONURUYLA OYNANMASINA DUYARSIZ KALMAZ"
Terörle mücadelenin uzun soluklu ve sabır üzerine kurulu bir mücadele olduğunu vurgulayan Başbuğ, önümüzdeki süreçte örgütün kırsal alanlarda ve yerleşim yerlerinde bazı terör eylemlerinde bulunabilme imkanının mevcut olduğunu kaydetti. Başbuğ, "Güvenlik Kuvvetleri bu muhtemel eylemlere karşı, koordineli istihbarat faaliyetlerine daha da önem vererek, yasalar çerçevesinde gerekli tedbirleri titizlikle ve kararlılıkla almak zorundadır. Kararlılığımız karşısında, Bölücü Terör Örgütünün amacına ulaşması mümkün değildir. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu mücadelede, her zaman Türk milletinin desteğini yanında hissetmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri; bugün bazı çevrelerin, vatanına ve milletine hizmet etmekten başka hiçbir amaçları olmayan ve Bölücü Terör Örgütüne karşı kahramanca mücadele edenlerin şerefi, onuru ve morali ile oynanmasına duyarsız kalmaz ve bu konuda yetkili ve sorumlu herkesin de aynı duyarlılığı göstermesini bekler." dedi.
"TERÖRLE MÜCADELEDE ALINABİLECEK TEDBİRLER"
Terörle mücadelede sürecin kısaltılması için alınabilecek bazı tedbirlerin düne nazaran daha etkili sonuçlar doğurabileceğine inanıldığını kaydeden Başbuğ bu tedbirleri ise şöyle sıraladı:
"-Devlet, Örgüte katılımların nedenlerini iyi inceleyerek, alacağı tedbirlerle, Örgüte katılımları kontrol altına almalıdır.
- Devlet, dağ kadrosunun Örgütten ayrılmasını sağlayacak şekilde, mevcut yasal düzenlemelerin daha iyi şekilde uygulanabilmesini sağlamak için bazı değişiklikler yapmalıdır.
- Terörle mücadele, sadece terörist odaklı olarak görülmemelidir.
-Terörle mücadele, devlet tarafından topyekûn şekilde, millgücün bütün unsurları (güvenlik, ekonomi, sosyo-kültürel (eğitim ve sağlık dâhil), propaganda ve uluslararası) kullanılarak, koordineli ve etkin bir şekilde yürütülmelidir.
- Bölücü Terör Örgütüne uluslararası verilen destek ve Örgütün finans alanındaki serbestliği tam olarak engellenmelidir.
- Irak'ın kuzeyindeki Bölücü Terör Örgütünün varlığı -ki bu varlık Örgüt için hayatidir- mutlaka etkisiz hale getirilmelidir. "
"TSK HİÇBİR DÖNEMDE DİNE KARŞI OLMAMIŞTIR"
-Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiçbir dönemde dine karşı olmadığını belirterek "Karşı olduğumuz husus dinin kişisel ve siyasi amaçlar için araç olarak kullanılması ve alet edilmesidir" dedi. Başbuğ, TSK'nin din karşıtı olduğunu iddia etmesinin Atatürk'e ve O'nun ordusuna karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluk ve haksızlık olduğunu kaydetti.
-Orgeneral Başbuğ, bugün bazı cemaatlerin dine bağlı tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalıştığını vurgulayarak "Bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır." diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiçbir dönemde dine karşı olmadığını belirterek "Karşı olduğumuz husus dinin kişisel ve siyasi amaçlar için araç olarak kullanılması ve alet edilmesidir" dedi. Başbuğ, TSK'nin din karşıtı olduğunu iddia etmesinin Atatürk'e ve O'nun ordusuna karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluk ve haksızlık olduğunu kaydetti. Orgeneral Başbuğ, bugün bazı cemaatlerin dine bağlı tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalıştığını vurgulayarak, "Bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır." diye konuştu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Harp Akademileri Komutanlığı'nda yaptığı yıllık değerlendirme konuşmasında laiklikle ilgili de değerlendirmelerde bulundu. 2 saatlik konuşmasının son bölümünü laiklik tartışmalarına ayıran Başbuğ, konuşmasının etnik kimlik tartışmalarıyla ilgili bölümünde olduğu gibi yine ABD Başkanı Barack Obama'nın sözlerine yer verdi. Obama'nın TBMM'de yaptığı konuşmada "Bu sabah Atatürk'ün sizin ülkenizin kurucusunun, anıt mezarını ziyaret ettim. Bu güzel anıttan çok etkilendim. Atatürk, tarihin şeklini değiştiren bir liderdir. Ama Atatürk'ün yaşamına ait en büyük anıt, hiçbir şekilde taştan ya da mermerden inşa edilemez. Kendisinin bıraktığı en büyük miras Türkiye'nin gücü ve laik demokrasisidir." dediğini hatırlatan Genelkurmay Başkanı bu sözleri önemsediğini kaydetti.
"TÜRKİYE'Yİ FARKLI VE GÜÇLÜ KONUMA GETİREN LAİKLİK VE DEMOKRASİ"
Türkiye'yi bulunduğu bölgede farklı ve güçlü bir konuma getirenin "laik ve demokratik bir ülke olması' olduğunu dile getiren Orgeneral Başbuğ, "Bundan yaklaşık bir asır önce koca imparatorluğun çöküşüne şahit olmuş kadroların, çağdaş medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmayı hedefledikleri Türkiye Cumhuriyeti'ni demokrasi ve laiklik fikirleri üzerine kurma ufkuna bir daha saygı ve hayranlık duyuyorum ve Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve gelişimini 20'nci yüzyılda yaşanmış devrimlerin en büyüklerinden biri olarak görüyorum." dedi.
Türkiye'nin bu özgün karakteriyle gelecekte de ilgi odağı olmaya devam edeceğini vurgulayan Başbuğ, bu özgünlüğün ağır sorumluluklar da yüklediğine dikkat çekti. Konuşmasının büyük bölümünde olduğu gibi laiklik konusunda da Montesguei'nin sözlerine yer veren Orgeneral İlker Başbuğ, laiklik ilkesinin ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinin temel direklerinden biri olduğunu söyledi.
"TSK DEMOKRASİYE BAĞLI VE SAYGILIDIR"
Laikliğin işlevsel tanımının Anayasa'nın başlangıcı ile 24 ve 174'ncü maddelerinde yer aldığına işaret eden Orgeneral Başbuğ, şunları söyledi:
"Demokrasi aslında, halk egemenliği ve halk iradesinin siyasallaşmasıdır. Buna rağmen siyaset bilimi literatüründe demokrasinin ortak bir tanımı olmadığı da bilinmektedir. Bu konuda tartışmalar sürmektedir. Tanımsal zorluğunun yanı sıra demokrasinin sürekli kendisini zamanın ruhuna ve şartlarına uygun olarak yenileyen ve geliştiren bir sistem olduğu da unutulmamalıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri; Cumhuriyetin temel niteliklerinden birini oluşturan demokrasi rejimine bağlıdır ve saygılıdır. Demokrasi ve laiklik arasında çok sıkı bir ilişki olduğu görülebilir. Laiklik ilkesinin demokrasi ile çatıştığını iddia etmek de sağlam bir temele dayanmamaktadır. Aksine, laik düzen Türk demokrasisinin gelişmesinde ana itici gücü oluşturmuştur. Çünkü laiklik aynı zamanda demokrasinin en önemli koşullarından biridir. Etrafımızdaki bazı ülkelere bakılırsa bu gerçek görülebilir. Bu gerçek, bugün pek çok kişi tarafından açıkça görülmektedir."
"TSK HİÇBİR DÖNEMDE DİNE KARŞI OLMAMIŞTIR"
Laikliğin Türkiye'de sadece dinle devlet işlerini birbirinden ayırmadığını, egemenlik sorununu da çözdüğünü ifade eden Orgeneral Başbuğ, "Bütün bu düşüncelere ve gerçeklere rağmen; Türkiye'de Cumhuriyetin kurulduğu günden bugüne kadar laiklik karşıtı hareketlerle de çok çeşitli düzeylerde karşılaşılmıştır. Bu durum farklı dönemlerde, farklı boyutlarda ve şekillerde ortaya çıkmıştır." dedi.
Dinin toplumsal bir bağ oluşturma, ortak bir duyarlılık yaratma bakımından öneminin inkar edilemeyeceğini kaydeden Başbuğ, "Türkiye için böyle şeyleri tartışmak dahi abestir. Yanlış olan ise - Anayasa'nın 24'üncü Maddesinde de ifade edildiği gibi - dinin toplumsal davranışı, sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesi ve kabul edilmesidir." dedi. Atatürk'ün dine ilişkin görüşlerini hatırlatan Başbuğ, "Atatürk'ün bu düşünceleri aslında, dinin önemini ortaya koyarken Cumhuriyetin ve demokrasinin sağlıklı işleyebilmesi için dinalanın nasıl sınırlanması gerektiğine ışık tutmaktadır. Askerlik, moral değerlere önem veren mesleklerin başında gelmektedir. Elbette bireysel değerler açısından din de bir etkendir. Bu açıdan ordunun halkımızın değerlerine saygı duymaması düşünülemez. Türk Silahlı Kuvvetleri binlerce evladını vatan savunmasında "şehit' vermiş bir ordudur. Bizim için şehitlik ve gazilik kutsal bir mertebedir. Bu kutsiyeti halkın iradesini yansıtan TBMM'de kanunla tescil etmiştir. Ayrıca, halkımızın arasında ordunun en yaygın adlarından birinin de "Peygamber Ocağı' olduğunu bilmekteyiz. Açıkça söyleyebiliriz ki, Silahlı Kuvvetler hiçbir dönemde dine karşı olmamıştır. Bizim karşı olduğumuz husus siyasi ve kişisel amaç ve çıkarlar için; dinin ve dinduyguların alet edilmesidir, araç olarak kullanılmasıdır." diye konuştu.
"ATATÜRK'E VE O'NUN ORDUSUNA BÜYÜK HAKSIZLIK"
Bütün bu düşüncelere rağmen laikliğin din karşıtı olma ve dinin bireylerin hayatlarından soyutlanması anlamına geldiğinin söylenmesini "Türk Silahlı Kuvvetlerinin din karşıtı bir kurum olarak gösterilmesi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e ve O'nun ordusuna karşı yapılabilecek en büyük sorumsuzluk ve haksızlıktır." şeklinde değerlendiren Orgeneral Başbuğ, yeni kimlik ve aidiyet arayışları, ekonomik beklentiler, yaşanan göç olgusu ve sosyal devlet olgusunun zayıflamasının din ekseninde bazı cemaatleşme yapılanmalarına yol açtığını söyledi. Başbuğ, şöyle konuştu:
"TSK ETKİSİZ VE TEPKİSİZ KALMAZ"
"Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonrada sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı bir tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadırlar. İşte sorun da buradadır. Sorun, dinin ve dinduyguların kendi amaçları için, alet ve araç olarak kullanılmasıdır. Bugün de bazı din eksenli cemaatler, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. İşte bu tip bazı cemaatler hedeflerine ulaşmada kendileri için en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. Bunun için de, her fırsattan istifade ederek, destekleyicilerinin de yardımıyla Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu yapılanlara karşı, hukuk devleti kapsamında Türk Silahlı Kuvvetlerinin tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek ise büyük yanılgıdır."
"HERKES ANAYASANIN 24'NCÜ MADDESİNE UYSA ORTADA SORUN KALMAZ"
Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu, Anayasa'nın 24'nci maddesinde de laikliğin tanımlandığını kaydeden Orgeneral Başbuğ, "Görüldüğü gibi Anayasa'nın 24'üncü Maddesi; herkese vicdan, dininanç ve kanaat hürriyetini sağlamıştır. İbadet, dinayin ve törenleri serbest bırakmıştır. Zaten bu maddeye rağmen, bu konularda hürriyetlerin tahdit edildiğini ileri süren iddiaları da anlamak mümkün değildir. Netice olarak, Türkiye'de herkes Anayasa'nın 24'üncü Maddesine uygun hareket etse, ortada bir sorunun kalmayacağı aşikardır." dedi.
"LAİKLİK VE DEMOKRASİ BİRBİRİYLE ÇELİŞKİLİ DEĞİLDİR"
Konuşmasında "Anayasa'nın 24'üncü Maddesinde açıkça belirtilmesine rağmen; dinin sosyal, ekonomik ve siyasi düzeni kısmen de şekillendirmesi kabul edilebilir mi? Önemli olan dinin ve dinduyguların veya dince kutsal sayılan şeylerin, herhangi bir şekilde herhangi bir amaçla istismarının önlenmesi değil midir? Dinin araçsal hale getirilmesi, dine yapılabilecek en büyük kötülük değil midir? Toplumu inanan/inanmayan, dindar/dindar olmayan ayrımı yapanlar, diğerlerinin iman ve dininançlarını değerlendirmeye kalkarak aslında İslam dinine karşı büyük bir suç işlemiyorlar mı?"sorularını da soran Orgeneral Başbuğ, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti, Anayasamızda açıkça belirtildiği şekilde demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Laik ve demokratik devlet nitelikleri birbirini tamamlamaktadır. Asla birbiri ile çelişkili de değildir. Bu iki nitelik Türkiye'yi dünyada farklı ve güçlü konuma getiren, Türkiye'ye özgün bir karakter kazandıran niteliklerdir. Bu açıdan, Türk toplumunun bütün bireylerinin bu niteliklerin korunmasında, yaşatılmasında ve yıpratılmamasında duyarlı ve sorumlu davranması vatandaşlık görevidir."
Yayın tarihi: 14 Nisan 2009, Salı
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/14//haber,F1F932179F4E4ED9B39AB7A140130B33.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.