kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
10 Nisan 2009, Cuma
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat
Hanna rolünde Kate Winslet kalburüstü bir oyunculuk sergiliyor. Genç Michael rolündeki David Kross da gayet başarılı.

Engin Ertan: Soykırımla hesaplaşma

Sinema dergisi
Giriş Saati : 10.04.2009 09:22
Güncelleme : 10.04.2009 18:18
Yeni Haber
Alman hukukçu ve yazar Bernhard Schlink’in aynı isimliünlü romanından uyarlanan "OKUYUCU" (The Reader),yılın en çok konuşulan ve ödül kazanan filmlerinden birisi.Özellikle Kate Winslet’ın performansıyla dikkat çekenfilm, bu karakteri yansıtış şekliyle çeşitli etik tartışmalarada yol açtı ve sinema yazarlarını ikiye böldü...
Holokost sinemada defalarca izlenmiş bir konu. Öyle ki, konuya çok farklı açılardan bakan sayısız kurmaca ve belgesel film izledik bugüne değin. Bernhard Schlink'in aynı isimli romanından uyarlanan "Okuyucu" (The Reader) da bunlardan bir diğeri. Schlink'in 39 dile çevrilen ve yayımlandığı hemen her ülkede çok satanlar listesine giren ünlü romanı, soykırımın kendisinden çok kolektif bilinçte bıraktığı izlerle ilgilenmekteydi. Yazıya sinemadaki sayısız örnekten bahsederek girmemiz boşuna değil, zira romanın bir bölümünde "Schindler'in Listesi" veya "Sophie'nin Seçimi" gibi çeşitli filmler aracılığıyla soykırıma dair imgelerin zihnimizde nasıl oluştuğuna da değinilmekteydi.

Fakat Stephen Daldry'nin yönettiği "Okuyucu" çeşitli yönleriyle, özellikle de merkez noktasına aldığı meseleyle Schlink'in romanından ayrılmakta. Hikâyeyi özetlemekte fayda var. Filmin 1958 yılında geçen ilk bölümü, 15 yaşındaki Michael (David Kross) ve 36 yaşındaki Hanna (Kate Winslet) arasındaki ilişkiyi ele almakta. Birkaç ay boyunca Hanna'nın evinde yaşanan bu ilişki, ilk aşk ve ilk cinsel deneyim Michael'in hayatında asla unutamayacağı bir iz bırakıyor. Çoğunlukla Hanna'nın yönlendirmesiyle gelişen bu beraber yıkanma ve sevişme ritüellerine bir süre sonra kitap okuma da ekleniyor. Hanna düzenli olarak henüz lise öğrencisi olan sevgilisinden kendisine kitap okumasını istiyor. Fakat bir gün Hanna hiçbir şey söylemeden ortadan kayboluyor.

Filmin 1966 yılında geçen ikinci bölümündeyse Michael bir hukuk öğrencisi olarak karşımıza çıkıyor. Üniversitedeki bir profesörünün (Bruno Ganz) düzenlediği seminer için, savaş suçundan yargılanan bir grup kadının davasını takip etmesi gerekiyor. 8 yıl sonra Hanna sanık koltuğunda tekrar karşısına çıkıyor. Bir zamanlar tutkuyla aşık olduğu ve asla unutamadığı kadının bir Nazi olduğunu öğrenmek Michael'i ciddi şekilde yaralıyor. Hanna'nın yargılandığı dava pek çok anlamda geçmişin de deşilmesine araç oluyor.

Schlink'in romanı Michael karakterinin anımsamaları şeklinde tasarlanmış ve birinci tekil şahıs ağzından yazılmıştı. Daldry bu yapıyı sinemaya uyarlarken, filminin neredeyse tamamını bir geriye dönüş olarak kurmuş. Farklı dönemlere yayılan bu uzun flashback'i yer yer bugüne dair sahnelerle bölmeyi tercih etmiş. Şimdiki zamanda geçen sahnelerde Michael'in yetişkinliğini canlandırmak görevini de Ralph Fiennes üstlenmiş.

(...)

Eğer "Okuyucu"nun içeriğindeki ahlaki sorunlara takılırsanız, ne tür filmi anlamındaki başarısından, ne oyuncu performanslarından, ne de teknik özelliklerinden etkilenmeniz pek mümkün değil. Diğer yandan filmin görece başarısına rağmen Stephen Daldry'nin filmografisinde yönetmenlik performansı olarak ileri bir noktada durduğunu söylemek de ne yazık ki mümkün değil. "Billy Elliot"taki samimi anlatımıyla beğeni topladıktan sonra, "Saatler" gibi son derece hesaplı ve mükemmelliyetçi bir filme imza atan yönetmen, üçüncü uzun metrajı "Okuyucu" ile tutarsız bir filmografi inşa etmeye doğru ilerliyor. "Okuyucu", "Billy Elliot"tan ziyade "Saatler"e yakın durmakla beraber, çok daha konvansiyonel bir film. Dolayısıyla "Saatler" hayranlarının benzer şekilde titiz bir kurgu beklememelerinde yarar var. Fakat tüm bu zaaflarına rağmen, "Okuyucu"nun üzerinde tartışılmayı hak ettiği de bir gerçek. Etkileyici bir dram deyip rafa kaldırmak yerine, izleyip ele aldığı meseleye yaklaşımı üzerine fikir üretmek sinemaseverler için daha doğru bir yaklaşım olacaktır.