Seçim telâşı içinde, Muhsin Yazıcıoğlu hakkındaki düşüncelerimi yazamadım. Maalesef, bugüne kaldı. Yazıcıoğlu ile ilgili kanaatimi 11 sene önce kaleme almıştım. Hatırlatayım:
"Yazıcıoğlu'nu, görüşlerini büyük bir dürüstlükle ortaya koyan, verdiği söze sadık kalan biri olarak tanırım. Onun gibilere 'özü sözü bir' denir. Politikada, fikir cambazlarını gördükçe, böylelerinin kıymeti daha iyi anlaşılıyor."
27 Şubat 1998'de Akşam gazetesinde yazmıştım bu satırları. Yazıcıoğlu konuğumuzdu ve 12 Eylül döneminde çektiği sıkıntıları belki de ilk defa kamuoyuyla paylaşmıştı. Bakın neler anlatmıştı.
İlk önce, C5'te kalmıştı. O dönemde sağcıları solcu polislere, solcuları ise sağcı polislere sorgulatıyorlardı. Böylece, işkence talimatı aksamadan yerine getiriliyordu. Darp izleri tesbit edilsin diye Adli Tıp'a gönderildi Yazıcıoğlu. Gelen cevap şöyleydi:
'Parmağında ekimoza, pazularında çürük izlerine rastlanmıştır. Ayaklarının altındaki deriler soyulmuş, kafada yarıklar göze çarpmaktadır. Bununla birlikte, söz konusu belirtilerin işkenceden kaynaklandığını kanıtlayan bir bulguya rastlanmamıştır.' Yazıcıoğlu, bütün bunları gülerek bize nakletmişti.
C5'ten çıkarıldıktan sonra, Mamak'ta,
"Kafes"e konulmuştu. Orada 2 gün kalmıştı. Sağa sola bakmak, izinsiz oturup kalkmak yasaktı. Küçücük kafesin içinde uygun adım yürüyüş yapılıyor, Harbiye marşı söyleniyordu. Tutuklular bütün güçleriyle bağırmalıydı. Az bağıranın eline copla vuruluyordu. Nöbetçi er, sorular soruyor, doğru cevap vermezseniz, gene copa müracaat ediliyordu. İşte sorulardan bir örnek:
'Atatürk ne yaptı?' / Vatanı kurtardı. /
'Başka ne yaptı?' / Devrimleri yaptı. /
'Hayır. Söyle ne yaptı?'... Tabii bu arada yanlış cevaplar verildiği için avuç içlerine coplar iniyordu. Yazıcıoğlu'nun hiçbir cevabını beğenmeyen nöbetçi er, sonunda doğru cevabı söylemişti:
"Kargaları kovaladı." Şu kız kardeşiyle birlikte çiftlik evinde küçük Mustafa'nın kargaları kovalaması var ya, meğer doğru cevap buymuş.
Yazıcıoğlu'nun İstiklâl Marşı ile ilgili gene hapishanede geçen bir anısı var ki, çok ilginç:
"Mahkûmlardan biri hata yapsa, hepsi birden cezalandırılıyordu. Ceza da, İstiklâl Marşı'nı okutmaktı. Ben milliyetçiyim ama tehdit altında İstiklâl Marşı'nı okumak ağrıma gidiyordu... Nihayet mahkemeye çıktık. İlk gün hepimiz bir ağızdan İstiklâl Marşı'nı okuduk; gözlerimizden yaşlar akıyordu. Aramızda hıçkıra hıçkıra ağlayanlar da vardı. O akşam Mamak'taki yetkililer bizi sorguladılar: 1) Neden İstiklâl Marşı'nı okudunuz? 2) Bu eylemi niçin yaptınız? 3) Bunu size kim emretti?" Ve Ülkücülerin cevabı:
"1) İstiklâl Marşı'nı okuduk; çünkü suç olduğunu bilmiyorduk. 2) Suç olduğunu bilsek de, bu suçu seve seve işlerdik. 3) Bu marşı bana okumayı milli şuurum emretti."
Yazıcıoğlu, hepimizin yüreğini kanatan o acı dolu satırları cezaevinde kaleme almıştı. Mısralarda, çektiği ızdırabın izlerini bulmak mümkün:
"...Gözlerim parke parke taş duvarlarda / Açılıyor hayal pencerelerim / Hafif bir rüzgâr gibi süzülüyorum... / Ben sonsuzluğu düşünüyorum / Ey sonsuzluğun sahibi sana ulaşmak istiyorum / Durun kapanmayın pencerelerim / Güneşimi kapatmayın / Beton çok soğuk üşüyorum."
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Bugünkü Tüm Yazıları
Yazıcıoğlu sonsuzluğa kavuştu
Yayın tarihi: 2 Nisan 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/02//haber,39549CD1C3774DA48D42EA9F8F01C3DA.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.